09 Kasım 2024

5 Kasım’da kim kazandı, kim kaybetti?

Amerikalılar suç dosyası kabarık bir hükümlüyü cumhurbaşkanı yapmakta sakınca görmedi. Savcı Harris’in şahsında adalet de büyük bir yara aldı

Donald Trump

Aylardır sadece Amerikalıların değil, tüm dünyanın sonucunu merakla beklediği soru cevabını buldu. Takke düştü, kel göründü. Donald Trump, dört yıl aradan sonra istemeye istemeye kalkmak zorunda kaldığı cumhurbaşkanlığı koltuğuna yeniden oturmaya hak kazandı. Hem de cumhurbaşkanlığının yanı sıra, Temsilciler Meclisi’nde, Senato’da ve eyalet valiliklerinde çoğunluğu sağladı.

5 Kasım’da Amerikan tarihinin en acayip seçimlerine şahit olduk. Beyaz Saray’ın çevresindeki tel örgüler, bazı seçim yerlerinde sandıkların bulunduğu odalardaki pencerelere takılan kurşun geçirmez camlar, şehir merkezlerinde köşebaşlarını tutan elleri tetikte askerler, sanki demokrasi zirvelerine ev sahipliği yapan, diğer ülkeler hakkında insan hakları raporları hazırlayan Amerika’yı değil de, demokrasiye yeni geçen bir az gelişmiş ülkeyi çağrıştırıyordu.

6 Kasım sabahı seçim sonuçları belli olmaya başladığında aklıma Donald Trump’la beraber kazanıp, Kamala Harris’le birlikte kaybedenler geldi.

İç politikada göbeğini kaşıyan erkekler kazandı, eğitimli kadınlar kaybetti

Trump’ın kampanyası boyunca basit ve kısa cümlelerle konuşması, “Amerika’yı yeniden büyük yapacağım”,”Büyük düşünün, büyük rüya görün”,”Amerika’nın altın çağı” gibi kulağa hoş gelen sloganları tekrar tekrar kullanması, tıra binip şoför mahallinde fotoğraf çektirmesi, önlük takıp hamburger satması, sokaktaki Amerikalıya daha cazip geldi. Buna karşılık kadınları karşısına alacak söylemler kullanmaktan kaçınmadı. Kürtaj konusunda kesin bir tutum almaktan kaçındı, hep top çevirdi. Kürtaj hakkının garanti altına alınmasını, kadınlara eşit haklar verilmesini, çocuklu ailelere mali destek verilmesini isteyen Harris’i, destekleyen eğitimli kadınlar kaybetti.

Kapitalizm kazandı, sosyalizm kaybetti

Harris’in yıllık 400 bin dolardan az geliri olanların vergi oranlarını düşürmek, gıda ve barınma fiyatlarını ucuzlatmak, barış ve özgürlük gibi sol söylemleri, kendisini komünist olmakla suçlayan Trump’a karşı liberal bir dünya görüşüne sahip olduğunu vurgulaması işe yaramadı. Trump’ın zenginlere trilyonlarca dolarlık vergi indirimi, faiz ve enflasyon oranlarında düşüş, sağlık sektöründe devlet desteğinin azaltılması gibi tipik kapitalist vaatleri Amerikan seçmenince tercih edildi.

Hükümlü kazandı, savcı kaybetti

Trump 30 Mayıs’ta New York mahkemesince yargılandığı 34 suçlamanın 34’ün de de suçlu bulundu. Hüküm giydi. Ayrıca hakkında vergi kaçırmak, belgelerde sahtekarlık yapmak, devletin gizli belgelerini açıklamak gibi bir dizi suçtan yargılanması devam ediyor. 2021 yılındaki seçimlerden sonra taraftarlarını tahrik ederek başlattığı Kongre baskınında beş kişinin ölümüne yol açtı. Harris uzun yıllar savcılık yapmış. Savcılık döneminde dolandırıcılara, kadın istismarcılarına, sokak olaylarında şiddete başvuranlara karşı izlediği sert tutumu ile hatırlanıyor. Yine de Amerikalılar suç dosyası kabarık bir hükümlüyü cumhurbaşkanı yapmakta sakınca görmedi. Savcı Harris’in şahsında adalet de büyük bir yara aldı.

Elon Musk kazandı, Bill Gates kaybetti

Bu yılki seçimler Amerikan tarihinin en pahalı seçimleri olmuş. Çoğunluğu demokrat milyarderler tarafından yapılan bağışların toplamı 15.9 milyar doları buluyor. Zenginler kulübünün en zengini Elon Musk, Trump’ı sadece desteklemekle kalmadı, resmen amigoluğunu yaptı. Kampanyanın son döneminde işini gücünü bir kenara bırakarak Trump’ın tüm toplantılarında sahneye çıktı. Trump’ın teşekkür konuşmasında en uzun bölümü Elon Musk’a ayırmasının ve aile fotoğrafına dahil etmesinin ayrı bir anlamı olmalı. Trump’ın kazanması ile Elon Musk’ın şirketlerinin piyasa değeri şimdiden 23 milyar dolar daha artmış. Buna karşılık 159 milyar dolarlık servetiyle dünyanın beşinci büyük zengini olan ve 50 milyon dolar bağış yaparak Harris’i destekleyen, Microsoft’un kurucusu Bill Gates kaybetti. Geleneksel olarak demokratları destekleyen Washington Post gazetesinin sahibi diğer dolar milyarderlerinden Jeff Bezos ise son anda tarafsızlığını ilan ederek paçayı kurtardı.

Gelenek ve görenekçiler kazandı, “Woke”cular kaybetti

“Woke”, son yıllarda Amerika’da başlayıp Avrupa’ya da yayılan bir kültür akımı. Kelime olarak uyanık demek. Bu hareketin aktivistleri sosyal adalet ve ırksal ayrılığa vurgu yaparak kendilerinin toplumsal konulara duyarlı, gerçeklerin farkında olduklarını iddia ediyorlar. LGBT hakları, çevrecilik, feminizm konularında abartılı görüşlere sahipler. Hatta insanların doğdukları cinsiyetle yaşamak zorunda olmadıklarını, istedikleri zaman cinsiyetlerini değiştirme özgürlüğüne sahip olması gerektiğine inanıyorlar. Bu çerçevede kendisini kadın hisseden bir adam, kız çocukların kullandığı tuvalete girebiliyor. Son Paris Olimpiyatları’nda görüldüğü gibi bir erkek, kadınlar arasındaki yarışmalara katılabiliyor. Wokeizmin yaygınlaşması aile yapısının korunmasına, gelenek ve göreneklerine önem veren Amerikalıların “tüylerini diken diken ediyor.” Sonuçta ailevi ve dini değerlere sahip çıkan Trump’ın oyları patladı.

Dış politikada İsrail kazandı, Filistin kaybetti

Bir önceki başkanlık döneminde Amerikan Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyan, bağımsız bir Filistin devletine gerek olmadığını savunan Trump’ın, İsrail yanlısı politikalarının artarak devam etmesi bekleniyor. Netanyahu elini artık daha da serbest hissedecek. Harris’in Ortadoğu’da iki devletli çözüm görüşünün, ateşkes çağrısının Amerikan seçmeninin genelinde itibar görmediği anlaşılıyor. Filistin’in yanı sıra, İran’ın da Ortadoğu’da kaybedenler arasında yer alıp almadığını zaman gösterecek.

Rusya kazandı, Ukrayna kaybetti

Trump seçildiği takdirde, 24 saat içerisinde Rusya-Ukrayna savaşını durduracağını iddia ediyor. Savaşın sona erdirilmesi Ukrayna’ya mali ve askeri yardımın durdurulması ve Rusya ile diyaloğun yeniden başlatılması anlamına geliyor. Savaşın sona ermesi halinde Rusya da ambargolardan kurtulacaktır. ABD’nin Rusya ile ilişkilerde elinin rahatlaması tüm dikkatini Çin’e çevirmesine imkan verecek. Bu bakımdan Çin’in de kaybedenler arasında sayılması mümkün.

Avrupa Birliği kazandı, NATO kaybetti

NATO Trump’ın öncelikleri arasında değil. Hatta savunma harcamalarını NATO’nun öngördüğü hedeflere ulaştırmayan ülkelerin ABD tarafından korunmaması gerektiğini savunuyor. Amerika’nın bir gün Avrupa’dan çekilmesinin ciddi bir ihtimal olarak ortaya çıkması, Avrupa’nın kendi ordusunu kurarak savunma kimliğini güçlendirmesini zorunlu hale getiriyor. Avrupa’nın Rusya ile baş başa kalma olasılığı sınır kontrollerinin yeniden başladığı bir dönemde AB içerisindeki dayanışmayı da artıracaktır.

Silah tüccarları kazandı, silahların kontrolü ve silahsızlanma taraftarları kaybetti

Trump iş hayatından gelen bir tüccar.Trump için üç kategori insan olduğu söyleniyor. Dün iş yaptıkları, bugün iş yapmakta oldukları ve yarın iş yapacakları… Uluslararası ilişkilere de bu açıdan bakıyor. Çok taraflılığa inanmıyor. Birinci başkanlık döneminde “Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması”ndan (INF) ve İran ile varılan nükleer mutabakattan çekildi. Uyarlanmış AKKA’nın yürürlüğe girmesine engel oldu. Amerika’yı örnek alan diğer ülkeler de süratle silahlanıyor. Kazananlar şüphesiz savunma sanayicileri ve silah tüccarları, kaybeden silahların kontrolü ve silahsızlanma camiası.

Kedi/köpek kazandı, sincap “Peanut” kaybetti

10 Eylül’de gerçekleşen Trump ile Harris arasındaki münazarada, Trump göçmen karşıtlığını dile getirirken, göçmenlerin Ohio’da evcil kedi ve köpekleri yediğini söylemesi seyredenlere, “Bu kadar da büyük yalan olur mu?” dedirtti. Oysa ben pek şaşırmadım. Hindistan’da geniş bir bahçe içerisindeki büyükelçi konutunu bir manga asker korur. Rotasyon usulüyle görev yapan askerler, ikametgahın bahçesinin uzak bir köşesinde kurulan bir çadırda yaşarlar, yemeklerini kendileri pişirirler, çamaşırlarını kendileri yıkarlar. Hindistan’ın Çin sınırındaki Nagaland eyaletinden gelen askerlerin görev yaptığı bir dönemde bir ara bahçedeki kedilerin yok olduğunu fark ettim. Şef garson şahidi çağırıp kedilere ne olduğunu sorduğumda, askerlerin kesip yedikleri cevabını aldığımda çok sinirlenmiştim.

Galiba Trump’ın seçilmesi Amerika’daki kedi ve köpekleri yenilmekten kurtardı. Ama Demokratların yönettiği New York eyaletinde bakıcısını ısıran “Peanut” isimli bir sincap, kuduz şüphesiyle ötenazi yöntemiyle uyutuldu, hayatını kaybetti.

İkinci Trump dönemi ülkemiz ve tüm dünya için hayırlara vesile olsun.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Farklı bir Atina ziyareti

İlki 2010 yılında düzenlenmeye başlayan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyinin müteakip toplantısının ocak ayının ikinci yarısı içerisinde Türkiye’de yapılması öngörülüyor. Amaç bu tarihe kadar adına ister “istikşafi” deyin, ister “istişari” deyin görüşmelerin başlatılıp başlatılamayacağını ortaya çıkarmak

Kıbrıs’ta erken doğum sancıları mı?

Birileri bir sabah kalktığımızda, “Christodoulides gelsin TBMM’de Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliğini kabul ettiğini söylesin, biz de GKRY’ni tanıyalım, Kıbrıs sorununu çözelim” derse şaşırır mıyız?

BRICS her şeye karşı

BRICS’ten beklentileri fazla abartmamakta yarar var. Birleşmiş Milletler'de nasıl güvenlik konseyinin beş daimî üyesinin veto hakkı varsa, İslam İşbirliği Örgütü'nden nasıl Suudi Arabistan’ın istemediği bir karar çıkmazsa, BRICS’te de son tahlilde Rusya ve Çin’in dediği olur

"
"