Ay, kapkaranlık bulutların içinden
bir görünüyor, bir kayboluyor,
korku filmlerindeki gibi ama bu sahici...
Hava bir anda patlıyor! Ve aynı anda
tekne olduğu yerde fır dönmeye başlıyor...
Rüzgar inleyerek, uluyarak
ıslık çalarak geliyor...
Tiran Denizi,
15 Mayıs 2012, Salı.
Saat 03.35
Kamaramda dön o yana, dön bu yana. Uyku tutmuyor, çok fena sallıyor Peace, müthiş.
Güverteden şaklama sesleri, şakırtılar geliyor yelkenlerden. Rüzgâr çığlıkları kulak tırmalayıcı. Uluyarak, inleyerek geliyor rüzgâr.
Anlaşılan fırtına!
Ya da doğru deyişle fırtınamsı...
Hızla en kalın giysilerimi üstüme geçirip kamaradan fırlıyorum her tarafa savrularak, çarparak. Cüneyt, benim önümden merdivenleri tırmanıyor.
Telaş ve tedirginlik güvertede.
Cenova ya da flok (öndeki yelken) ip dolamış, şakırdıyor, bir o yana bir bu yana. Gökhan boğuşurken özetliyor vaziyeti:
“Bir kaçağın içine düştük (umulmadık fırtınamsı hava, HC). Yelkenler tam açık olsaydı, daha kötü şeyler olurdu.”
Gökhan Kaptan, cenovayı ipten kurtaramayınca, havanın deli gibi patladığı, dalgaların çılgına döndüğü bir sırada teknenin burnuna doğru fırlıyor.
Bu ne cesaret!
Bakamıyorum, neredeyse gözlerimi kapatacağım, ya denize düşerse Kaptan... Önde halatlara asılıyor, yelkenle, iplerle boğuşuyor. Ben Cüneyt’in talimatıyla ışık tutuyorum öne doğru...
Cüneyt dümende.
Ay, kapkaranlık bulutların içinden bir görünüyor, bir kayboluyor. Rüzgâr ıslık çalarak geliyor Peace’nin üstüne.
Korku filmlerindeki sahneler gibi.
Ama film değil sahici.
Yüreğim ağzımda şaşkın izliyorum.
Tam bu sırada tekne olduğu yerde fır dönmeye başlıyor.
Aman Allah’ım!
Peace, 360 derece dönüyor kendi etrafında. Oto-pilot yine su koymuş durumda. Cüneyt tedirgin. Hava bir anda 10 knottan 25 knota çıktı. Kaçak dedikleri bu işte.
Öyle bir hava yiyoruz ki.
Korkuyorum.
Allah’tan Sadun Boro’nun sesi kulağımda:
“Denizden korkmayan denizi sevemez.”
Saat 04.30
Cüneyt’in sesini ancak duyuyorum rüzgârda:
“Aman, dümen elimizden çıkmasın!”
Oto-pilotun devreden çıkması, anlaşılan, çok soğukkanlı kalabilen yılların denizcisi Cüneyt’i de tedirgin ediyor. Hatta bir ara ağzından “Endişeliyim!” sözü çıkıyor.
Yahya Kemal’in o şiirindeki gibi:
“Gördüm, deniz dedikleri bin başlı ejderi; / Sonsuz ufuktan, ah, o ne coşkun gelişti o! / Birden nasıl toparlanarak kükremişti o! / Yelken, vapur, ne varsa kaçışmış limanlara.” (Açık Deniz’den)
Saat 06.35
Gün nihayet doğdu ama keyifler kaçık. Çok kötü bir gece geçirdik. Oto-pilotun bozulması işleri biraz daha zorlaştırdı.
Radarla tutuluyor dümen.
Hem kolay değil, hem yorucu.
Güneş kara bulutların arasından çıkamıyor. 2-3.5 metrelik dalgalar daha çok arkamızdan geliyor. Fazla oynak ve hırçın dalgalar. Bazen bordadan da alıyoruz.
İskeleden (sol taraf) bir köpek balığı geçti, yüzgeci suyun yüzüne vurarak. Yüzgeçten tanıyorum artık onları...
16 saattir yoldayız.
Daha en az 24 saatlik seyir var.
Cüneyt’in bir gözü radarda, bir gözü ufukta, sol eli dümende.
Gökhan Kaptan biraz kestiriyor, sonra gelip oto-pilotu tamir etmeye çalışacak. Yenisini de Bonifacio’da o monte etmişti.
Saat 07.20
Birkaç yunus sabah kahvaltısına çıkmışlar, cuup cuup, halleri çok sevimli.
Ama rüzgâr hâlâ ıslık çalıyor. Arada bir çıkardığı uğultu ise irkiltici.
İnleyen bir denizi ilk kez dinliyorum. Deniz, tuhaf bir sonsuzluk duygusu uyandırıyor. Deniz ertesi sabah yine patlayabilirmiş.
Sadun Abi’nin sesi uzaklardan:
“Hasan Cemal’i paçalarından sıkı bağla Cüneyt, tüymesin!”
Yunuslar Peace’ye refakat ediyor. Benim de keyfim yerine geliyor onları seyre dalarken...
Deniz tutmadı.
Uyumak isteyip uyuyamıyorum.
Gökhan Kaptan, “Üç türlü deniz tutması vardır. Birinde için dışına çıkar. İkincisi ha bire yersin. Üçüncüsü de uyuklarsın” diyor.
Saat 10.55
Güneş çıktı, hava ısındı. Dalgalar dalga dalga geliyor, Peace’ye bordadan vuruyor.
Sallanıyoruz.
Ama Gökhan Kaptan oto-pilotu halletti yine, keyifler biraz olsun yerine geldi.
Cenova Körfezi’nden kopan sert hava, Sicilya’ya doğru getiriyor köpük köpük dalgaları.
Ve dalgalar efelenerek vuruyor Peace’ye, bu âlemin efendisi biziz diyerek. Peace de çaresiz onların suyuna gidiyor, hatta anlaşılan merhametine sığınıyor.
Dalgaların tepesindeki bembeyaz köpükler, parlayan güneş ışınlarının altında gelin duvağı gibi dağılıyor rüzgârda.
Ve tülümsü bulutlar geçip yitiyor süt mavisi gökyüzünde...
Burundaki yelken, Cenova arada bir şak şak patlıyor, sonra azgın rüzgârı yine koynuna alıp Peace’yi Sicilya’ya, Messina Boğazı’na doğru koşturuyor.
Kulağımda Pavarotti.
İnsanı sesiyle, dalgaların tepesinden gökyüzüne çıkartıyor, ilahi duygular uyandırıyor.
Tam hayallere dalarken Cüneyt’in sesi:
“Vardiya senin Hasan Cemal!”
Gökhan Kaptan kamarasında, Cüneyt güvertede kestiriyor. “Ay ayakta, gemici yatakta derler. Bu gece sakin geçecek demektir” diyor Cüneyt, uykudan önce vaziyeti tarif eden bir diskur çekiyor Hasan Kaptan’a:
“Deniz 4 kuvvetinde, hareketlenmiş durumda. Kuzu başları göründü. Bak denize, sanki otlanan kuzular gibi görünür dalgalar. Beyaz köpüklerle geldikçe geliyor kıçtan... Hava batıya döndü. Bonifacio’dan yola çıktığımızda poyrazdı (kuzey doğu). Akşam yıldıza (kuzeye) çevirdi. Daha sonra karayel (kuzey batı) yaptı. Genelde batı rüzgârı ve lodos daha çok deniz kaldırır.”
22 saattir denizde ilk defa bir tekne gördük, koca bir tanker... Yavru bir deniz kaplumbağası Peace’ye sürtünerek geçiyor ve içimi ısıtıyor.
Not alıyorum:
Umutları besleyecek en güzel seyahat belki de denizde olanı, yelkenleri doldurup enginlere açılmak...
Tiran Denizi,
16 Mayıs 2012, Çarşamba.
Saat 01.45
Cenova iyice şişmiş kıbleden esen rüzgârla, seyir feneriyle de ne güzel aydınlanmış. Azami hızımız olan 9 mil süratinde motor/yelken seyrediyoruz. Rüzgâr 10-15 knotta...
Battaniyeye sarılıp havuzlukta, hem denize inmiş yıldızları seyrediyorum, hem kestiriyorum.
37 saattir denizdeyiz, açık deniz...
Daha 6-7 saatimiz var.
Saat 05.40
Başımı kaldırdım ki güneş doğmuş.
Çocuk gibi sevindim.
40 saat sonra kara gözüküyor. Aeolion Adaları... Sislerin içinde tam beş tane saydım.
Kara bulutlar ufukta görünüyor. Bizi yakalamaları mümkün mü? Yoksa kapağı atar mıyız Messina’ya?
“En çok 3 saat sonra bordalarız adayı” diyor Cüneyt.
Saat 07.25
Kara bulutlar Peace’ye yetişemedi.
Bulutların arasından sıyrıldı güneş.
Bisküviyle sıcak kahvemizi içtik.
Deniz çok edepli.
Motor stop, yelkenler fora!
Mutlak bir sessizlik içinde 6.4 mil hızla yol alıyoruz, olağanüstü...
Yelken galiba insana sabrı, sabrın ne olduğunu çok iyi öğretiyor, eğer biraz sabredebilirsen.
Sicilya’nın silueti sancakta göründü.
Necati Kaptan’ın(*) ilk mesajı düşüyor cep telefonuma:
“Messina’ya yaklaşırken kuvvetli havayla karşılaşabilirsiniz. Yelken küçültüp yürüyün. Calabria’daki marinada kalabilirsiniz. Oradan Crotone, Kefalonya, Patras’tan Yunanistan’a giriş ve Korint Kanalı’ndan pire ben pire kea! Rüzgârınız uygun olsun, selametle...”
* Necati Zincirkıran, yılların efsane denizcilerinden ve benim kendisinden gazetecilikte çok şey öğrendiğim, Günaydın’dan genel yayın yönetmenim (1972-1973 yılları).
Fırtına sonrası bir kadeh buzlu uzoyla keyif.
T24 Notu: Hasan Cemal'in bu yazısı, Milliyet gazetesindeki 2 Haziran 2012 tarihli köşesinden alınmıştır.