Canım bugünlerde hiç yazı yazmak istemiyor.
Ama dayanamıyorum.
Yazmadan olmuyor
Erdoğan'ın şu sözlerine bakın, ne demiş:
Son 16 yılda ülkemiz genelinde hayata geçirilen reformlar, Türk basınının zenginleşmesine, çeşitlenmesine, daha demokratik ve özgürlükçü bir yapıya kavuşmasına vesile olmuştur.
Gerçekten şaka gibi.
Akıl alır gibi değil.
Bu sözler gözardı edilebilir mi?
Bunların üstüne yatılabilir mi?
Son yıllarda dünyanın neresinde ciddi demokrasi raporları çıkıyorsa, hepsinde Türkiye'nin durumu yerlerde sürünüyor.
The Economist dergisinin 2018 yılı demokrasi raporu şöyle:
2018'de en çok gerileyen ülkelerin başında Türkiye geliyor.
Listede 100’üncü sıradan 110’uncu sıraya düşmüş durumda.
Türkiye'nin demokrasi puanı 2013 öncesinde 5.70'ken şimdi 4.37'ye inmiş...
Raporda Türkiye, demokratik kurumların altının oyulduğu ülkeler arasında gösterilirken şu nokta vurgulanıyor:
Türkiye’nin demokrasi notu son altı yıldır sürekli düştü; çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan elindeki güce dönük kısıtlamaların çoğunu ortadan kaldırdı.
Demokrasi açısından Türkiye’yle aynı puana sahip ülkelere gelince:
Ukrayna, Zambiya, Mali, Tanzanya, Madagaskar, Honduras, Bolivya...
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ise 2018 yılı raporunda, Türkiye’nin dünyada basın özgürlüğünün en fazla ihlal edildiği ülke olduğunu açıkladı.
Bu raporları çoğaltmak mümkün ama gerekmiyor.
Türkiye'nin demokrasi ve ifade özgürlüğü alanındaki durumunun ne kadar içler acısı olduğu malum, bilen biliyor.
Şimdi böyle bir Türkiye'de Tayyip Erdoğan çıkıyor, üstelik 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nde, ‘Türk basınının demokratik ve özgürlükçü yapısı’ndan söz edebiliyor.
Yazarlarını, gazetecilerini susturan, yargılayan, hapse atan, sürgünde yaşamaya mahkum eden bir Türkiye'de, ‘Demokratik ve özgürlükçü yapının son 16 yılda güçlenmiş olduğu’nu öne sürebiliyor.
Evet, şaka değilse nedir?
Yine Erdoğan'ın şu sözleri:
Bu kapitalizm nelere muktedir.
Deniz kenarlarını orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var.
Orman morman, ne var ne yok kesiyor atıyor oraya, dikey mimari yapayım oradan da malı götüreyim, yapılan iş bu.
Doğa şöyle olmuş böyle olmuş umurunda değil.
Bize de örnek veriyor:
Manhattan şöyle!
Batsın senin Manhattan’ın.
Çevre ve Şehircilik Bakanıma da söylüyorum, kimsenin gözünün yaşına bakmayacaksın, yıkmaksa yıkacağız.
Bu da bir başka şaka herhalde.
Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizin silüeti gözümün önüne geliyor.
AVM'ler, gökdelenler...
Bütün bunlar ‘Erdoğan müteahhitleri’nin marifeti değil mi?
Peki ya Atatürk Orman Çiftliği...
Okluk Koyu, İngiliz Limanı...
Buralarda yeşil alanlar, ormanlık alanlar talan edilip ‘saray’lar inşa edilmedi mi?
Bütün izinler Saray'dan çıkmadı mı?
Ne hazin.
Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?
Evet, bugünlerde yazı yazmak içimden gelmiyor. Sık sık uzun aralar vermek istiyorum yazıya.
Ama olmuyor işte.
Dayanamıyorum.
Görmezlikten gelmeyi, kendi işime, mesleğime ihanet gibi görüyorum.