NEW YORK
Televizyonda penisinin boyunu konuşan...
Kadın düşmanı...
Kadına bok gibi muamele edeceksin diyen..
Irkçı...
Hitler’in konuşmalarını yatağının başucu kitabı yapabilen...
Yahudi düşmanı...
Siyahlara tembel damgası vuran... Meksikalıları ırz düşmanı ilan eden...
Göçmen düşmanı...
Müslümanları İslamcı terörist sayan...
Entelektüel deyince tüyleri diken diken olan...
Sınıf nefreti körükleyen...
Korumacılıktan yana...
Ticaret duvarlarının yükseltilmesini savunan...
Amerika’nın dünyadan elini ayağını çekip kendi evine kapanmasını isteyen...
Milliyetçilikle oynayan...
Demokrasinin dayandığı değerler sisteminin altını oyan...
Cahil...
Adı Donald Trump olan böyle bir adamı, Amerika, kendisine 45. Başkan seçmiş bulunuyor.
Akıl alır gibi değil.
Trump kâbusu gerçek oldu.
Yalnız Amerika için değil, bütün dünya için bir kabus...
Trump kâbusu gerçek oldu.
Yalnız Amerika için değil, bütün dünya için bir kabus
Peki, bu kâbus nasıl gerçek oldu?
Büyüyen işsizlik...
Derinleşen sosyal adaletsizlik...
Gelir eşitsizliği...
Yoksullaşma...
Demokrasiye ve kurumlarına dönük güvensizlik...
Dünyanın karmakarışık halleri...
Ortadoğu’da savaş...
Terör ve şiddet...
Amerika ve Avrupa’da liderlik boşluğu...
Kitlelerin aş ve iş sorunlarına, güvenlik meselelerine, geleceğe dair umutlarına dönük inandırıcı çözüm projeleri geliştiremeyen çapsız liderler ve kısır siyasal partiler...
Bütün bunlar, hem Amerika’da hem Avrupa’da milliyetçi, popülist, yabancı düşmanı, ırkçı ‘Trump kafası’nı yükselişe geçirdi.
Amerika’da Trump kâbusu yaşanmaya başladı.
Ama bu kâbusun son güne kadar gerçek olacağını bekleyenler azınlıktaydı.
Genel beklenti ve seçim araştırmaları Hillary Clinton’ın üstelik tarih yazarak ABD’nin ilk kadın başkan olacağı yolundaydı.
Seçim akşamı da böyle başladı.
Clinton önde gidiyordu.
Hatta bir ara şöyle bir ses çalındı kulağıma:
“Kadının intikamı!”
Başımı kaldırdım, bunu söyleyen genç bir kadındı.
Jeton hemen düşmedi.
“Öyle değil mi?” diye gülerek devam etti, “Kocasının kendisini aldattığı mekâna kaç yıl sonra Başkan olarak dönüyor, üstelik tarih yazarak...”
Clinton’a bağlanan umutlar, birkaç saat içinde, yerini büyük bir hayal kırıklığına bıraktı.
Donald Trump, yazın bir kenara, hem Amerika hem dünya için çok tehlikeli, hatta korkunç bir başkan.
Dünya, Başkan Trump’la birlikte daha tehlikeli, yaşanması çok daha güç bir dünya haline gelecek.
Başkan Trump’la birlikte Amerikan demokrasisi de, Avrupa demokrasileri de sarsılacak.
Avrupa’daki popülist, milliyetçi gelişmeler, Trump etkisi ile barış ve demokrasiyi daha beter tehdit eder hale gelecek.
Britanya’da Brexit’le, Almanya’da sağcı Alternatif Almanya Partisi ile, Fransa’da Marine Le Pen’in aşırı sağcı Milli Cephesi’yle, Avusturya’daki, Polonya ve Macaristan’daki sağcı, otoriter gelişmelerle zaten kabarmakta olan milliyetçi, popülist akımlar, Başkan Trump’ın ‘yeni Amerika’sıyla demokrasiyi çok daha fazla geriletme imkânını bulacaklardır.
Dünyada Putin’ler, Erdoğan’lar, kim bilir belki de, Başkan Trump’la aynı dalga uzunluğunda buluşmanın mutluluğunu bile tadacaklardır.
Bilemiyorum.
Almanya’nın eski dışişleri bakanlarından Joschka Fischer bu yakınlardaki bir yazısında (project-syndicate) ‘milliyetçilik virüsü’ne işaret etmişti:
“Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand, 1995’de Avrupa Parlamentosu’ndaki veda konuşmasında demişti ki:
"Milliyetçilik savaş demektir!
Ve Avrupa’nın milliyetçilikten sakınmasını istemişti. Bütün siyasal kariyeri milliyetçilik ve savaşlarla geçmiş olan Mitterrand, yirminci yüzyılın ilk yarısındaki iki dünya savaşı, holokost ve diktatörlükler aklında olduğu içindir ki, milliyetçilikten uzak durulmasını istiyordu. Milliyetçiliğin Avrupa’da demokrasinin, güvenliğin ve barışın düşmanı olduğunun altını kalın olarak çiziyordu."
Uzun lafın kısası:
Başkan Donald Trump, eski hortlakların, milliyetçilik hastalığının dünya sahnesinde bugünkünden çok daha beter biçimde boy göstermelerine yol açabilir.
Milliyetçilik virüsü için çok daha uygun bir zemin oluşturabilir Başkan Trump’ın varlığı...
Yazın bir kenara:
Başkan Trump’la birlikte dünya yaşanması çok daha tehlikeli bir dünya haline geliyor.
Amerika’nın bu seçimi gerçekten akıl alır gibi değil.