28 Kasım 2015.
Yüreğim yanıyor.
Tahir Elçi, Diyarbakır Baro Başkanı,
birkaç saat önce ensesinden tek kurşunla hayata veda etti.
Yazıklar olsun!
Kan, gözyaşı peşimizi bırakmayacak mı?
Bugünler hiç bitmeyecek mi?
İçim acıyor.
Hep böyle yazarak mı, böylesine büyük acıları paylaşarak mı geçecek bütün ömrümüz?..
Barış yapmak bu kadar zor mu?
Silahların susması bu kadar zor mu?
Tahir Elçi’yi 1990’larda tanımıştım.
Bölgenin kan ve ateşle yandığı günlerde görüşürdük.
Barış derdi.
Kardeşlik derdi.
Hukuk derdi.
Kan ve gözyaşı dursun derdi.
Silahlar sussun derdi.
PKK dâhil tüm taraflara yapardı barış çağrılarını, sözünü sakınmazdı.
Son konuşmasını izliyorum televizyondan.
Yine öyle.
Diyarbakır’da, Suriçi’nde, Dört Ayaklı Minare’nin önünde konuşuyor.
Barış ve kardeşlik çağrısı yapıyor.
Ve bir el silah sesi...
Tahir Elçi yere kapaklanıyor, ensesinden tek kurşunla...
Allah kahretsin!
Tahir Elçi’yi yere düşüren tek ‘kurşun’un hedefi çok açık.
Memleketi daha beter karıştırmak...
Daha beter istikrarsızlaştırmak...
Kaosa, cehennem çukuruna yuvarlamak...
Sevgili Tahir Elçi hedef gösterildi aylar önce.
“PKK terör örgütü değildir” dedi televizyonda.
Düşündüğünü korkmadan söyledi.
Tutukladılar.
Hakkında ağır hapis cezasıyla dava açtılar.
Hakkında linç kampanyası başlatıldı.
Hedef gösterildi.
Ve hedef birkaç saat önce ‘tek kurşun’la vuruldu.
Tahir Elçi’yi ensesinden yediği tek bir kurşunla kaybettik.
Yazıktır, günahtır.
Barış için, demokrasi için, kardeşlik için daha ne kadar kurban verilecek, söyler misiniz?..
Diyarbakırlıların, Kürtlerin bu derin acısını paylaşıyorum.
Daha başka ne yapabilirim ki?
Tahir Elçi barış diye diye gitti. Selahattin Demirtaş’ı, Ahmet Türk’ü hapse attık
Ve her zamanki çağrılarımı tekrarlıyorum:
Parmaklar tetikten çekilsin!
Silahlar sussun!
Yeniden ‘masa’ya dönülsün.
Savaş tamtamları çalınmasın.
Çünkü eninde sonunda çaresiz yine ‘masa’ya dönülecek.
Öyleyse neden şimdi değil?
Sevgili Tahir Elçi;
Seni hep iyilikle, uğruna hayatını verdiğin barış, demokrasi ve kardeşlik çağrılarınla anımsayacağız, anacağız.
Eyy muktedirler!
Farkında bile değilsiniz.
Bu topraklara yaşattığınız acılarla bu memleketi her geçen gün bölüyorsunuz.
Evet, farkında bile değilsiniz.
Üstelik yıllardan beri değilsiniz.
‘Bölücü terör’le mücadele derken, öylesine düşman cepheler yaratıyorsunuz ki, düşmanlığı öylesine derinleştiriyorsunuz ki, asıl bölücülüğü siz yapmış oluyorsunuz.
Diyarbakır, 29 Kasım 2015.
Tahir Elçi’nin cenaze töreninde saatler boyu yaşadığım duygu fırtınasını hiç unutmayacağım.
Tahir Elçi’nin kızı Nazenin’in o keder dolu çığlığı kulağımda hep çınlayacak:
“Baba... Baba... Lütfen gitme baba, bizi bırakma!”
Yüreğim paramparça.
Yaşamak için acı çekmek...
Demek ki öyle.
Bu topraklarda yaşamak için ille de acı çekmek gerekiyor.
Demek ki, başka türlü yaşamak mümkün değil bu topraklarda.
Demek ki, trajediye bir türlü doymak bilmiyor bu topraklar.
Demek ki, alınyazısı böyle yazılmış bu topraklarda yaşayan insanların.
Eğer öyleyse ne hazin.
Ama ben öyle olduğunu sanmıyorum.
Kan ve gözyaşı kader değil.
Bu kanlı kısır döngü, gün gelecek bu topraklarda da kırılacak.
Sabah vakti erken Tahir Elçi’nin Silvan yolu üstündeki evine taziyeye gidiyorum.
Ağır bir hava.
Herkes bir yerlere oturmuş, koltuklara, minderlere, halıların üstüne...
Yüzler fevkalade acılı.
Mutlak sessizliği arada bir hıçkırık sesleri bozuyor.
Tahir Elçi’nin eşi Türkan Hanım’ın karşısındaki bir sandalyeye ilişiyorum.
Hani derler ya, nutkum tutuluyor.
Söyleyecek söz bulamıyorum.
Bakışlarında acının en katmerlisi.
Ama ağlamıyor.
Yüzüne bakamıyorum.
Türkan Elçi öğretmen. Aynı zamanda hukuk okuyor.
Kızı Nazenin 18 yaşında.
İstanbul’da Robert Koleji yeni bitirmiş ve bu yıl üniversiteye başlamış.
Arada bir “Baba... Baba...” diye inliyor.
Oğulları Arin 10 yaşında. Gözleri şiş, kızarmış ağlamaktan. Hüzünlü ama son derece metin duruyor. Bir annesine, bir ablasına sarılarak onlara güç vermek istiyor.
İnsan Hakları Parkı.
Tam orta yerinde, İnsan Hakları Anıtı.
Gövdesine İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kazınmış.
Türkan Hanım konuşuyor.
Bir başka diyarda kocasını ‘faili meçhul kurbanları’nın karşılayacağını ve ona “Biz seni buradan hep izledik” diyerek Tahir Elçi’yi bağırlarına basacaklarını söylüyor.
Kocasının faili meçhul cinayetleri, yargısız infazları yıllar yılı nasıl kovaladığını duygulu bir dille anlatıyor.
Türkan Hanım’ın konuşması, İnsan Hakları Parkı’nda kocaman bir duygu seli kabartıyor.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş konuşmasına şöyle başlıyor:
“Topraklarımızda çok kan, çok gözyaşı gördük. Mezarlık kapılarında büyüdük.”
Mezarlık kapılarında büyüdük sözü canımı yakıyor.
Sözü Tahir Elçi’ye getirip şöyle devam ediyor:
“Barış, özgürlük, kardeşlik uğruna adanmış bir ömür... Bize de böylesine bir yaşam, böylesine onurlu bir ölüm nasip etsin Allah... Özgürlük ve barışı savunmak, dimdik durmak kolay değildir bu acılı Kürdistan topraklarında... Bizi bu cinayetlerle korkutacaklarını, yıldıracaklarını sanıyorlar ama aldanıyorlar. Özgürlük kervanı yürüyecek.”
Büyük, dikdörtgen bir bezin üzerine Türkçe, Kürtçe yazmışlar:
“Yaşamak direnmektir!”
Yeniköy Mezarlığı’na varıyoruz.
Etraf anababa günü.
Dualar eşliğinde taziye evine geliyorlar.
Selahattin Demirtaş’ın konuşmasından notlar alıyorum:
“Özgürlük olacak, demokrasi olacak, eşitlik olacak, ancak o zaman gerçek barış kapımızı çalacak.”
“Kini büyütmeyelim, düşmanlığı büyütmeyelim.”
“Savaş, silah, çatışma insanlığın doğasına aykırıdır.”
“Özgürlük ve demokrasi sevdamızdan vazgeçmeyiz.”
“Barış çığlığımızı yükseltmeliyiz.”
28 Kasım 2016
Tam bir yıl geçti aradan.
Yeni ne yazabilirim ki?..
Tahir Elçi barış diye diye gitti.
Selahattin Demirtaş’ı, Ahmet Türk’ü hapse attık.
Barışı gömmekte olan bir siyasal iktidarla Türkiye nereye gidebilir ki?..
Farkında mısınız, uçurumun kenarında, bıçak sırtındayız.