Salı sabahı erken Çağlayan'dayız,
Cumhuriyet davası devam edecek.
İfade özgürlüğünden yana olanlar yarın sabah Çağlayan Adliyesi'nin önünde olacak.
Gazeteciliğin suç olamayacağını savunanlar, Çağlayan'da bağımsız ve özgür medya için seslerini yükseltecekler.
Hem medyanın hem yargının biat kurumları olmaktan çıkarılmasını, demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından şart görenler Çağlayan'da salı sabahı toplanacaklar.
Mahkeme Başkanı'nın bile "İddianame sorunlu, kabul ediyorum" dediği zavallı bir iddianameyle tutuklu olarak yargılanmakta olan arkadaşlarımızın serbest bırakılmaları için dayanışma gösterisi yapacaklar.
Bir hukuk cinayetinin son bulmasını isteyecekler.
Murat Sabuncu;
Genel Yayın Yönetmeni, 1 yıldır
tutuklu.
Akın Atalay;
İcra Kurulu Başkanı, 1 yıldır
tutuklu.
Ahmet Şık;
Gazeteci - yazar, 304 gündür
tutuklu.
Emre İper;
Muhasebe servisi çalışanı, 207
gündür tutuklu.
Arkadaşlarımızın yargılanmaları da, bunca zamandır hapis tutulmaları da hukuk cinayetinden başka bir şey değildir.
Bu ülkede yargının nasıl bir biat kurumu hâline getirildiğinin çarpıcı bir örneğidir.
Bu ülkede yargının Saray tarafından nasıl kuşatıldığının, Erdoğan'ın iki dudağının arasından çıkacak bir çift lafa nasıl bakar hâle getirildiğinin açık bir örneğidir.
Ama bu açıdan en hazin örnek geçen hafta Büyükada davasında yaşandı.
Akılalmaz bir iddianameyle 'casusluk'tan tutuklu olarak yargılanan insan hakları savunucuları ve sivil toplum temsilcileri bir anda serbest bırakıldılar.
Ve şöyle bir haber basında yer aldı:
Der Spiegel'in haberine göre,
Almanya Dışişleri Bakanı
Gabriel'in isteği ve Almanya
Başbakanı Merkel'in bilgisi
dahilinde, eski Almanya
Başbakanı Schröder,
Cumhurbaşkanı Erdoğan'la gizli
pazarlık için Türkiye'ye geldi.
Tahliyeler, Alman hükümeti
tarafından, Türk yargısına
Erdoğan'ın açık bir talimatı
olarak değerlendirildi.
Merkel'in de pazarlığın en
başından beri süreci takip ettiği
belirtilirken, Schröder'in özel bir
kişi olarak değil, Alman
hükümeti tarafından tam
yetkili kılınmış bir temsilci
olarak Erdoğan'la görüştüğü
vurgulanıyor.
Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel,
eski Almanya Başbakanı
Schröder'in arabuluculuk ettiğini
doğruladı.
Bu haberi okuyunca, bir Eyy Almanya sesi çıkar artık diye bekledim.
Ama bu defa çıkmadı.
Onun yerine Adalet Bakanı Gül'den Türk yargısı bağımsızdır diye bir mırıltı duyuldu, o kadar.
Sadece bu görüntü bile Türkiye'de yargının nasıl bir biat kurumu hâline geldiğini, ne kadar acınacak bir hâlde olduğunu sergiliyor.
Bu bakımdan, CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun şu sözleri son derece isabetli:
Yargıya bakın ne durumda.
Schröder olmasa Büyükada’da
toplantı yapanlar serbest
bırakılmayacaktı.
Adımız gibi eminiz.
O devreye giriyor, çünkü ortada
yargı yok.
Hangi yargıdan söz ediyoruz?
Kuşatılmış bir yargı.
Medya...
Hangi medyadan söz
ediyoruz?
Kuşatılmış bir medya.
Üniversiteler...
Hangi üniversitelerden söz
ediyoruz?
OHAL uygulamalarıyla
darmadağın edilen
üniversiteler.
Evet, yargının içinde bulunduğu hazin, acıklı duruma bir nebze olsun hayır diyebilecek savcı ve hâkimleri görebilmek umuduyla salı sabahı Çağlayan'dayız.