30 Ekim 2020

Rahat uyu sevgili Mesut kardeşim...

Her ölümün ayrı bir acısı vardır

Sevgili Mesut kardeşim;
En son hastanede görüşmüştük.
Şubat başıydı.
Ben ayağım kırık yatıyordum.
Turgut'la birlikte gelmiştiniz.
Siyasi hatıralara dalarak
geçmişi epeyce kaynatmış, eğlenmiştik.
Sohbetimizin tadı damağımızda
kalmış olmalı ki, hastaneden çıkınca
yeniden bir araya gelmek üzere sözleşmiştik.
Senin deyişinle, ucu açık bir buluşma
olacaktı bu defa...
Ama ne yazık ki yapamadık.
İki gün önce Turgut'u aramıştım
son haberleri almak için, şöyle dedi:

Artık uzatmaları oynuyoruz.

Bu sabah geldi haberin...
Hayatla ölümün içiçeliği...
Ya da:
Bir varsın bir yoksun hikayesi...
Elimizden bir şey gelmiyor.
Ama her ölümün de
ayrı bir acısı vardır.

Sevgili Mesut kardeşim;
Anılarla dolu dipsiz bir
kuyunun içine çekiliyorum.
Seninle ilişkimiz o klasik
siyasetçi-gazeteci ilişkisi değildi.
Aynı zamanda iyi bir
dostluğumuz vardı.
Çok sık görüşmesek de,
birbirimizin varlığını bilmek bana iyi gelirdi.
1980'lerin başında tanışmıştık.
Demek ki kırk yıllık bir dostluk...
Özal'ın ANAP'ı 1983'te iktidara geliyor,
sen de iktidar partisinin sözcü koltuğuna
oturuyorsun, devlet bakanı olarak
Ben de o zamanlar Özal'la kanlı bıçaklı
Cumhuriyet'in genel yayın yönetmeniyim.
Yıllar içinde seninle de çok kavga etmiştik,
epeyce bağırışıp çağrışmıştık.
Özellikle rahmetli Özal'ın 12 Eylül
askeri yönetiminin koyduğu "siyaset yasakları"nı
savunması nedeniyle,
ilişkimizi bir ara bir süreliğine
dinlenmeye bile almıştık.
İnişli çıkışlı yıllar içinde
dostluğumuz bozulmamıştı.
1991'de ANAP Genel Başkanlığı'na
giden yolda seni desteklemiştim.
Sen dışişleri bakanıyken,
başbakanken birlikte sık sık yaptığımız
seyahatler ve renkli anılar
belleğimde tazeliğini koruyor.

Sevgili Mesut kardeşim;
1990'larda senin DYP lideri Çiller'le
kavgan ve sürekli sorun biriktiren
zayıf koalisyon hükümetleriyle birlikte
Türkiye siyasetinde merkezin
çöküşü
yaşanmıştı.
Erdoğan'la AKP siyasetin merkezindeki
çöküşten doğan boşluğu
2000'lerin başlarında doldurmuştu.
1990’ların başında seninle
Kıbrıs, AB ve Gümrük Birliği 
konularında fena kapışmıştık,
sana karşı Çiller’i desteklemiştim o tarihlerde.


O yıllarda bir konuyu
sürekli vurgulamıştım:
Merkez sağla solun
kendi içlerinde birleşmeleri...

Çünkü, bir yanda DYP ile ANAP'ın,
diğer yanda CHP, DSP ve SHP'nin varlığı,
siyaset sahnesindeki bu bölünmüşlük
Türkiye'de siyasi istikrarsızlığın derinleşmesine,
ülkenin temel sorunlarının birikmesine, 
böylece "İslamcılar"ın yükselişine
zemin hazırlıyordu.
Biliyorum, olmayacak
duaya amin demiştim bu yazılarımla...
Sonuç hüsran oldu.
Bir noktayı daha özellikle belirtmek istiyorum.
Ecevit'in başkanlığında
1999 yılı baharında kurulan
üçlü koalisyon hükümetinde
başbakan yardımcısı olarak,
hem ekonomide hem AB yolunda
atılan kritik adımlarda oynadığın rol
  çok önemliydi.
Bu arada, Susurluk'la ortaya saçılan
devlet-mafya-siyaset üçgenindeki ilişkilerin
üzerine gidilmesi yolundaki
kararlılığının da altını çizmem gerekiyor.
Siyasi kariyende bunlar da gözardı edilemez.
"Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer"
açıklaman da siyaseti epeyce dalgalandırmış,
"asker"le de  çatışmıştın bu yüzden...

Sevgili Mesut kardeşim;
Az daha unutuyordum;
ikimiz de ağır aksak fıstıkî makam
konuşma tarzımızla ince alaylara
muhatap olurduk.
İkimiz de derin, damardan
Galatasaray taraftarıydık.
Bazı maçlara birlikte gitmiştik.
Bir kitabımda şu satırlara rastladım:

Bordeaux, 19 Şubat 2009
Benim gibi sıkı bir Galatasaraylı
olan Mesut Yılmaz’la
uzun bir aradan sonra karşılaştık.

UEFA Kupası’nda
Bordeaux ile turun ilk maçını oynayacağız.

Opera Meydanı’ndaki bir kahvede,
konusu asker ve politika olan
yeni bir kitap yazdığımı
kendisine söyleyince şöyle dedi:

“Hasan Cemal görüyorum,
pioneer’lık yapıyorsun, samimisin.

Ama bu konuda iki rezervim var.
İlki, asker kendine dönük
çok sıkı bir özeleştiri mekanizması
işletmeye çalışıyor.
Acaba böyle bir dönemde,
birtakım kirli çamaşırların
ortaya çıkması askerdeki
bu süreci olumsuz etkiler mi?

İkinci rezervim:
Tayyip Erdoğan’ın öyle
demokrasi kültürü vesaire yok.
Böyle bir süreci işletmek bunlara,
AKP’ye yarar mı?

Şimdi diyeceksin ki, ben gazeteciyim,
ayrıca Yunanistan’da da bunlar oldu
AB’ye girmeden...

Bizde daha zor, uzun bir
zamana ihtiyaç var.
Ama sen diyorsun ki,
denizde bir damla olur.”

Mesut Yılmaz'la meydanda
tur atarken söz Hilmi Özkök’ten açılıyor.

Yılmaz’ı dinliyorum:

Yıl, 1999-2000. Ecevit başbakan,
ben de yardımcısıyım.
Apo hapiste, hakkında idam kararı çıkmış.
Biz kaldırmaya çalışıyoruz.

MGK’da Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’yla
fena kapıştık. İdam cezasının
kaldırılmasına karşı çıkıyor.
Toplantıya bir ara vermiştik,
o zaman Kara Kuvvetleri Komutanı
olan Hilmi Özkök yanıma geldi,
koluma girdi, ‘Ben de sizin gibi
düşünüyorum. Acaba terör devam
ederken idam cezasının kaldırılması
bunların ekmeğine yağ sürmek
olmaz mı, sorusu da yok değil.
Ama kaldırmak lazım’ dedi.”

(Hasan Cemal, Türkiye'nin Asker Sorunu,
Doğan Kitap, sayfa 55
)

Bu kitabımı imzalayıp
sana göndermiştim.
Bir süre sonra karşılaştığımızda da
fırçayı atmıştın bana:

Yahu Hasan Cemal
bu kadarı da yazılır mı?..

Bir gazetecinin sık yediği
fırçalardan birini daha senden yemiştim.

Sevgili Mesut kardeşim;
Arkamızda kırk yıllık bir dostluk,
gazeteci-siyasetçi  ilişkisi yatıyor.
Dile kolay, kırk yıl.
Yazılarıma bakıyorum,
kitaplarımın sayfaları
arasında dolaşıyorum.
Hep göz göze geliyoruz.
Yazacak o kadar çok şey var ki...
Türkiye siyasetinde derin
izler bırakarak bir başka
diyara göç ediyorsun.
Dediğim gibi:
Her ölümün kendi acısı vardır.
Ben de bunu şimdi
fena halde hissediyorum.
Başta Berna Hanım olmak üzere
bütün ailene başsağlığı diliyorum,
hepsinin derin acılarını paylaşıyorum.
Rahat uyu sevgili kardeşim.

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"