MHP’nin seçim bürosu taşlı, sopalı, silahlı saldırıya uğramış... AK Parti'nin Ankara Büyükşehir adayı Gökçek, "seçim öncesi suikastler" uyarısı yapıyor. Türkiye gerildikçe geriliyor. Fena halde cepheleşiyoruz. Ülkeyi daha da istikrarsızlaştırmak isteyen karanlık odaklar açısından gün geçtikçe mükemmel bir zemin oluşuyor. Böyle bir zeminde provokasyonlar da, rezil suikastlar da yaşayabiliriz.
Türkiye’nin gerildikçe gerilmesinin baş sorumlusu Erdoğan’dan başkası değil. Erdoğan’ınki öylesine bir dil ve söylem ki, her taşın altında düşman görüyor. Siyaset meydanında ‘nefret söylemi’nin bu kadarını anımsamıyorum. Erdoğan ve kurmayları, Türkiye’yi kutuplaştırdıkça daha çok oy kazanacaklarını hesap ediyor olabilirler. Peki Erdoğan istediği oyu alırsa huzur ve istikrar da yakalanır mı?
Sabah televizyonu açıyorum.
İnsanı anında geren bir saldırı haberiyle başlıyorum güne.
İstanbul’da MHP’nin Esenyurt Seçim Bürosu taşlı, sopalı, silahlı saldırıya uğramış...
Bir meslektaşımız, Basın Danışmanı Cengiz Akyıldız hayatını kaybetmiş, yedi de yaralı var.
Ülkücü-Milliyetçi Hareketçi gençler saldırının yapıldığı yerde toplanmış, saldırıyı protesto ediyorlar.
Yumruklar sıkılı...
Yüzler gergin...
Kurt işareti yapan eller inip kalkarken atılan sloganları tahmin etmek güç değil.
MHP Ankara milletvekili Özcan Yeniçeri konuşuyor haber kanalında. Sesinin çın çın ötmesinden ne kadar öfkeli, kızgın olduğu anlaşılıyor.
Sesi öyle ama sağduyuya, eski deyişle ‘aklı selim’e de vurgu yapıyor.
Şiddetten sakınalım, diyor.
Demokrasi ve kardeşlikten söz ediyor.
Şiddete şiddetle karşılık vermekten kaçınmanın önemini belirtiyor.
“Bizi sokağa ve şiddete çekmek isteyenlerin oyununa gelmeyelim” dedikten sonra seçim sürecinde yaşanabilecek provokasyonlar konusunda uyarıda bulunuyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli konuşuyor:
“Tahriklere, kışkırtmalara gelmeyelim.”
Karanlık odaklara mükemmel zemin oluşuyor
Bir başka habere gözüm ilişiyor:
Seçim öncesi suikastler!
Uyarı, AK Parti’nin Ankara Büyükşehir adayı Melih Göçek’ten...
Güne böyle başlamak ne güzel değil mi?..
Saldırı haberleri… Suikast uyarıları…
Türkiye maalesef gerildikçe geriliyor. Siyaset meydanında tansiyon yükseldikçe yükseliyor.
Fena halde cepheleşiyoruz.
Ülkeyi daha da istikrarsızlaştırmak isteyen karanlık odaklar açısından gün geçtikçe mükemmel bir zemin oluşuyor.
Böyle bir zeminde irili ufaklı provokasyonlar da, rezil suikastlar da yaşayabiliriz.
Geçmişte o kadar çok yaşadık ki.
O kadar çok acı çektik ki.
Ama yaşanan acılardan pek öyle ders çıkardığımızı söyleyemem.
Galiba geçmiş bugünü hâlâ aydınlatamıyor!
Ne yazık.
Gerilimin baş sorumlusu
Türkiye’nin gerildikçe gerilmesinin baş sorumlusuna gelince... Tayyip Erdoğan’dan başkası değil. Bu konuda herhangi bir kuşkum yok.
Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olarak demokrasi ve hukuku hiçe sayarak, tek adamlık yolunda attığı adımlar elbette Türkiye’yi bölüyor, cepheleştiriyor.
Bununla birlikte Erdoğan’ın dili ve söylemi de barış ve huzuru gitgide zehirliyor.
Vatan hainleri...
Alçaklar...
Darbeciler...
Haşhaşiler...
Sahte peygamberler...
Casuslar...
Komplocular...
Tayyip Erdoğan’ınki öylesine bir dil ve söylem ki, her tarafta, her taşın altında düşman görüyor, düşman üretiyor.
Nefret söyleminin daniskası bu.
Kendisi gibi düşünmeyenlere, kendisini eleştirenlere, kendisine muhalefet edenlere düşman muamelesi yapıyor.
Aşağılıyor.
Yerin dibine batırıyor.
Oy getirse de huzur getirmez
Siyaset meydanında ‘nefret söylemi’nin bu kadarını anımsamıyorum.
Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi tehlikeli sulara itiyor.
Bunu bilerek mi yapıyor?
Türkiye’yi bilinçli olarak mı kutuplaştırıyor?
Bu oyunun psikolojik boyutları da var mı?
Derin tahliller bir yana...
Gerildikçe gerilmekte olan memleketin önünde belirsizlikler, soru işaretleri fazlasıyla ağır basıyor.
Tayyip Erdoğan 30 Mart’ta istediği oyu alsa da, almasa da bu böyle...
Bu noktayı özellikle vurguluyorum.
Erdoğan ve kurmayları, Türkiye’yi kutuplaştırdıkça, uçlara doğru ittikçe sandıkta daha çok oy kazanacaklarını hesap ediyor olabilirler.
Ama çok tehlikeli bir oyun bu.
İstedikleri oyu kazansalar bile, böylesine cepheleştirdikleri bir Türkiye’de istikrar ve huzuru yakalamak uzak bir hayaldir.
Memleketi yöneten bir siyasi lider, tek adamlık hevesiyle hukuk yolundan bu kadar sapar ve kendisi gibi düşünmeyenlere bu denli düşman gözüyle bakarsa, ne kadar oy alırsa alsın, ne kadar balkon konuşması yaparsa yapsın, yazın bir kenara, bir daha eskiye dönemez, bir daha inandırıcı olamaz.
Sandığa dayanarak hukuk devleti tepelenemez
Türkiye’yi yakın gelecekte de belirsiz kılacak, sisler içinde tutacak ihtimal budur.
Tayyip Erdoğan ve takipçileri ya da Tayyip Erdoğan’cılar en başta şu yalın gerçekleri akıllarında tutmalı:
Seçim sandığı tek başına demokrasi değildir.
Sandıktan çıkan çoğunluk tek başına demokrasi değildir.
Millet iradesi tek başına yetmez demokrasi tarifi için...
Şimdi ucuz demagojiye kalkışmayın.
Bu üç noktayı vurgulamak darbecilik değildir, darbe sevicilik değildir, darbe çağrısı değildir.
Sandıktan çıkan çoğunluğa ya da ‘milli irade’ye dayanarak hukuk devleti tepelenemez.
Özgürlükler yok edilemez.
İnsan hakları hiçe sayılamaz.
Rüşvet ve yolsuzluklar saklanamaz.
Kadın-erkek eşitliği çiğnenemez.
Hayat tarzları torna tezgâhından çıkarcasına tek tip hale getirilemez.
Demokrasi diyorsanız, ‘sandık çoğunluğu’na da sahip olsanız, bunları yapamazsınız.
Ya yapmak isterseniz?..
‘Sandık çoğunluğu’ diyerek bütün bu dediklerim yapılmaya başlanırsa, o zaman demokrasi elden gider, orasından burasından zaten çatlamaya başlayan vazo paramparça olur.
Tayyip Erdoğan’ın hallerine bakınca, bu ihtimali ne yazık ki görüyorum ve daha şimdiden bu yolda adımlar atmaya başladığını tedirginlikle izliyorum.
Bunun için de önümüzü göremiyorum, önümüz karanlık, diyorum.
Peki, alternatif nedir?
Bu da bir başka yazının konusu...
Twitter: @HSNCML