16 Ekim 2017

MİT Müsteşarı'nın söyledikleri...

... söylemedikleri, satır aralarında söyledikleri, yutkundukları...

Hürriyet'in manşetinde bugün eski
MİT Müsteşarı, emekli Büyükelçi Sönmez Köksal'ın ilginç açıklamaları yer alıyor. İpek Özbey'in yaptığı söyleşiyi dikkatle okudum.
Sönmez Köksal'ın söyledikleri var.
Söylemedikleri var.
Yutkunduğu yerler var.
Satır aralarında söyledikleri var.
Bir yerinde şöyle diyor:

Taha Akyol’un 12 Ekim’de
Hürriyet’teki köşesinde de yazdığı
gibi, böylesine tehlikeli bir dönemde
bize ışık tutacak iki önemli unsur var:

İlki 70 küsur yıllık kolay elde
edilmemiş çoğulcu demokrasi kazanımlarımıza sahip çıkmak;
diğeri ise geleneksel diplomasi
imkânlarını sonuna kadar
kullanarak dost sayımızı
artırmak.

​Eski MİT Müsteşarı, burada da neyin ne olduğunun gayet iyi farkında

Sönmez Köksal, diplomatik dilin inceliklerine sığınarak konuşmuş, yani
Tayyip Erdoğan'a dokundurmaktan kaçınmış...
Bu ülkede artık "çoğulcu demokrasi kazanımları" diye bir şey kalmadı ki. Kalmayan birşeye nasıl sahip çıkılacak ki?
Erdoğan iktidarı altında demokrasi ve hukuk çoktan buharlaştı, eski deyişle tebahhur etti gitti.
Yine, Erdoğan'ın dışarıda "dost sayısını arttırmak" gibi bir derdi de yok çoktan beri.
Kaç zamandır yedi düvele kılıç sallayarak Türkiye'nin düşmanlarını çoğaltmaya devam ediyor.
Bu iki gerçeği Sönmez Köksal elbette biliyor, ama anlaşılan mesleğinin bir gereği olarak diplomatik dille, yutkunmayı tercih ediyor.
Olabilir.
Bunun gibi bir başka konu daha var:
Erdoğan'la birlikte Türkiye'nin Batı'ya arkasını dönmeye başlaması...
Eski MİT Müsteşarı bu noktaya da haklı olarak parmak basıyor, ancak eleştirisini fazlasıyla üstü örtülü yapıyor:

Global olarak ve özellikle
Türkiye’yi saran bölgedeki
değişiklikler, Irak’taki Amerikan
işgali sonrası gelişmeler, Suriye iç
savaşına yaklaşım farklılıkları,
Kürt sorunundaki açılım
politikalarının sona ermesi, bu
olayların yarattığı genel iklim
içinde hükümetin Batı’dan ve
Batı değerlerinden kopma   
zannı yaratan söylemleri
,
Washington’da ve Batı
başkentlerinde Türkiye’nin
konumu hakkında ciddi bazı soru
işaretlerinin doğmasına yol açtı. 

'Türkiye nereye gidiyor, öngörünüz nedir' sorusuna da Sönmez Köksal'ın yanıtı son derece gerçekçi gözüküyor

Eski MİT Müsteşarı, burada da neyin ne olduğunun gayet iyi farkında.
Ama dilini, "hükümetin Batı’dan ve Batı değerlerinden kopma zannı yaratan söylemleri" derken öylesine inceltmiş ki, neredeyse kopacak.
İlahi Sayın Müsteşar!
Orta yerde "Batı'dan kopma zannı yaratan söylemler" yok artık; Türkiye'yi Batı değerlerinden çatır çatır kopartmakta olan adımlar var adımlar...
Sönmez Köksal, Irak, İran, Kerkük konularında yutkunmamış, uyarılarını açık dille yapmış.
Örneğin, "Barzani’nin referandumuna ihtiyatlı yaklaşmakta fayda var" uyarısının altını çizmekte yarar var.
Bu konuda şunları söylüyor Köksal:

Şimdilik Tahran ve Bağdat’la
aynı tutumda görünüyoruz.
Unutmayalım ki Bağdat
Tahran’ın kontrolünde
.

Devrim Muhafızları, Hizbullah
ve Şii Haşdi Şabi güçleri sadece
Irak’ta değil, Suriye’nin her
tarafında at koşturuyor.
İran ise PJAK, yani PKK ile
anlaşma yaparak kendisine dönük
terör eylemlerine son verilmesine
karşılık, özellikle Suriye’de Devrim
Muhafızlarının ve Haşdi Şabi’nin
PYD’yi rahat bırakmasını
sağladığı biliniyor.
İran’ın geleneksel Kürt politikası
bütün Kürt örgütleriyle aynı   
zamanda hem dost hem düşman
olmaya dayalıdır. Zarifi’nin (İran
Dışişleri Bakanı) Talabani’nin
cenaze töreninde verdiği fotoğrafı
unutmayalım.

Eski MİT Müsteşarı Köksal, "Kuzey Irak’ta Barzani’nin aşırı zayıflatılması PKK’nın ekmeğine yağ sürer" dedikten sonra, Kerkük'e ilişkin uyarılarını da satır aralarına bırakmıyor:

Kerkük konusu çok daha
sıkıntılıdır.
Bağdat’ın tam kontrolüne
geçmesi dolaylı olarak İran’ın
kontrolü
anlamına gelir.
Çok etnili otonom statüsü Türkiye
açısından yaşamsaldır.
Bu konuyu güncelin dışında, çok
uzun vadeli düşünmek gerekir.

Köksal'ın bir başka açık değerlendirmesi de, Kuzey Suriye ya da Suriye Kürdistanı'yla ilgili:

Türkiye-ABD ilişkilerini bekleyen
en önemli meydan okuma,
Suriye’nin geleceği ve bu
gelecekte PYD’nin rolü ile elinde
bulunan silahlarla eğitimli 60.000
kişilik silahlı gücü.

Bu durum, en kötü ihtimalle
geriye döndürülemeyecek bir
veri/gerçek olarak
değerlendirilmelidir.
Türkiye, geleceğe dönük bütün
hesaplarını, bu gerçeği göz
önünde tutarak yapması   
kaçınılmaz. 

"(Bölgede)Türkiye nereye gidiyor, öngörünüz nedir" sorusuna da Sönmez Köksal'ın yanıtı son derece gerçekçi gözüküyor:

Önümüzde en kaba haliyle iki
ayrı yol var gibi görünüyor:
Ya çok kanlı bir hesaplaşma veya
aklın galip geleceği barışçı
çözüm.
Kanlı hesaplaşma Türkiye’nin
geleceğini karartır
ve yıkıcı
sonuçlarını öngörmek
mümkün değil.

Sönmez Köksal konuyu Kürt sorununa getirip, satır aralarına hiç bırakmadan, açık dille şu değerlendirmeleri yapıyor:

Türkiye adına Kürt denen
sorunun hâlli yolunda geçtiğimiz
dönemde Cumhuriyet tarihinin en
cesur en önemli adımlarını
atmıştır. 
Çözüm sürecinden
bahsediyorum.
Sınırlarımız
dışındaki oluşumlar o ülkeleri
ilgilendirir.
Barışçı olmaları koşuluyla tarihsel beraberliğimiz de kutsaldır.
Cumhuriyet döneminde de
“pasavan” uygulaması vardı.
Türkiye’de toprağı olan insanlar
gündüz tarlasında çalışır, gece
pasavanla sınırı geçerek evine
giderdi.

Güney’in petrolü ve Türkiye’nin
iş dehasının birleşmesiyle sınır boyumuzda kurulacak
‘cluster/cazibe merkezleri’nin sınırın her iki yakasında
yaşayanlara refah getireceği
bir senaryoyu pek âlâ hayal
etmek mümkün. 

İpek Özbey burada, "Şu anda çok tartışılacak bir şey söylüyorsunuz" diye araya giriyor.
Sönmez Köksal yutkunmuyor, devam ediyor: 

Bu söylediklerim hayalci ve saf
bulunabilir.

Ancak, Türkiye’nin ufkunun
açılması, biriken enerjisinin
olumlu bir mecraya sokulması
hepimizin sorumluluğunda.
Sınırlarımızın hemen ötesiyle düşmanlaşıp, yabancı güçlerin etkisine bırakmamak, en önemli hedefimiz olmalı.      

Uzun lafın kısası, eski MİT Müsteşarı, emekli Büyükelçi Sönmez Köksal'ın Hürriyet söyleşisini, satır aralarını da okuyarak şu beş noktada özetlemek mümkün:      

1. Demokrasi ve hukuk devleti...
2. Batı'dan kopmamak...
3. Yurtta sulh cihanda sulh...
4. İçeride Kürt sorununu çözmek...
5. Bölge Kürtleriyle barış...

Son söz:
Ama ne yazık ki şimdi bu noktalara o kadar uzağız ki.

        

 

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"