Kürtçe yasaklandı. Kürt yok dendi. Kürt, Kürdistan hapislik sözcükler haline getirildi. Kürtçe yasaklanırken, Kürt kimliği inkâr edilirken, Kürt çocukları okullarda her sabah vakti “Türküm, doğruyum...” diye bağırtıldı. Türkiye’de dağın yolu böyle açıldı. Kürt sorunu böyle derinleşti. Türkiye maddi ve manevi bakımdan yıllar boyu böyle kan kaybetti.
İnsanların ana dilleriyle bağlarının koparılmak istenmesidir Kürt sorununun en dibinde yatan hata... Şimdi Türkiye bu korkunç hatadan kurtulmaya çalışıyor. Kürtçe kurslardan Kürtçe seçimlik derse gelindi. Şimdi de özel okullarda Kürtçe eğitim gündemde... Ama gelinen bu nokta Kürtleri kesmeyecektir.
Gazeteciliğimin uzun yılları Kürt sorunu ile içiçe geçti. Halen de geçmeye devam ediyor.
Özellikle 1980’lerin sonundan itibaren izlemeye, anlamaya çalıştığım bu sorunun temelinde yatan en önemli mesele, Kürtçe’nin inkâr edilmesidir.
İlkokula başlarken Türkçe bilmediği için, Kürtçe konuştuğu için öğretmenden dayak yiyen çocukların hissettikleri ezikliğin yıllar içinde nasıl isyana dönüştüğünü hep dinledim.
Evlatlarına Kürtçe isim koyamayan anne babaların kendi iç dünyalarında yaşadıkları tepkileri de, kendi memleketlerinin, köy ve kasabalarının Kürtçe isimlerinin değiştirilmesine karşı hissettikleri gönül kırıklıkları da hafızamda tazeliğini korur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından hemen sonra, 1925 yılında Kürtçe’nin kamuya açık yerlerde konuşulmasını yasaklayan Şark İslahat Planı’nın da, 1983’de yine Kürtçe’yi yasak kapsamına alan 12 Eylül yasasının da Kürtler arasında ne büyük tepki ve hayal kırıklıklarına yol açtığına yıllar yılı tanık oldum.
Düğünlerinde, eğlencelerinde Kürtçe şarkı söyledikleri için hapse atılanların, elinin altında Kürtçe alfabe bulunduğu için mahkemeye çıkarılanların, yazılarında Kürtçe harfler kullandıkları için mahkûm olanların, siyaset meydanlarında Kürtçe nutuk attıkları için hakkında dava açılanların, içeri atılanların yüzlerce hikâyesini kendi ağızlarından dinledim.
Türkiye'de dağın yolu böyle açıldı
Kürtçe yasaklandı.
Kürt yok dendi.
Kürt, Kürdistan hapislik sözcükler haline getirildi.
Kürtçe yasaklanırken, Kürt kimliği inkâr edilirken, Kürt çocukları okullarda her sabah vakti “Türküm, doğruyum...” diye bağırtıldı.
Türkiye’de dağın yolu böyle açıldı. Kürt sorunu böyle derinleşti. PKK, 29. Kürt isyanı olarak böyle sahneye çıktı. Türkiye maddi ve manevi bakımdan yıllar boyu böyle kan kaybetti.
Türkiye’de insanların kendi ana dilleriyle, Kürtçe’yle bağlarının koparılmak istenmesidir, yani insanlığa karşı en büyük suçlardan birinin işlenmesidir, Kürt sorununun en dibinde yatan hata...
Ben bu yalın gerçeği kendi meslek hayatımın içinde insanlara kulak vererek, acılarını hissetmeye çalışarak öğrendim.
Gelinen nokta Kürtleri kesmeyecektir
Şimdi Türkiye bu korkunç hatadan gecikmeli de olsa kurtulmaya çalışıyor. 2000’li yıllarda AK Parti iktidarı yetersiz de olsa bazı doğru adımlar atmaya başladı. Bir ileri bir geri gitse de gerçek böyle...
Kürtçe kurslardan Kürtçe seçimlik derse gelindi. Şimdi de özel okullarda Kürtçe eğitim gündemde...
Ama gelinen bu nokta, Kürtleri kesmeyecektir. Kürtler kendi anadillerinde eğitimi, tıpkı Türkler gibi görmek isteyeceklerdir. Kendi tarihlerini, kendi edebiyatlarını ekstra para ödeyerek öğrenmeye haklı olarak karşı çıkacaklardır.
Unutmayın:
Kendi anadilinde eğitim hakkı, en temel insan haklarından biridir ve evrensel nitelik taşır. Bu konuyla ilgili uluslararası sözleşmelere Türkiye’nin devlet olarak yan çizmiş olması bu gerçeği değiştirmez.
'Paket Kürtçe eğitimi meşrulaştırdı, ama..., '
Anadilde eğitim konusunda, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri’nden Prof. Fatma Gök’le Radikal’de Ezgi Başaran’ın yaptığı ilginç bir konuşma vardı. Bazı soru ve yanıtları aşağıya alıyorum.
Soru: Demokrasi paketiyle Kürtçe eğitimin önü özel okullarda açılmış oldu. İyi bir başlangıç mı?
Yanıt: Hem pedagojik açıdan, hem de Kürtlerin eşit vatandaşlık hakkını kazanması açısından çok önemli olduğunu bildiğim için yıllardır anadilde eğitimi savunuyorum. Böyle biri olarak maalesef bu haberi aldığımda pek sevinemedim. Hem Kürt hareketinin, hem de biz eğitimbilimcilerin bunca yıllık mücadelesinden sonra vardığımız nokta bu olmamalıydı. Çünkü dünyada böyle bir örnek yok.
Soru: Nasıl bir örnek?
Yanıt: Sömürge idaresinden geçmemiş bir ülkede böylesine en temel bir hak için bunca bedellerin ödendiği bir toplum yok. Karşılaştırmalı eğitim meselesi açısından da yok.
Şunu kabul ediyorum:
Kürtçe ve başka dillerde eğitimi meşrulaştırıyor bu paket. Yani, ‘Evet, böyle bir eğitim yapılabilir, karşı değiliz’ diyor. Ama bu durum ‘Özel okulla başladı, sonra kamuya açılacak’ diye düşünebiliriz ve buna sevinebiliriz demek değildir.
'Amacımız 'bazı Kürtlerin' anadil hakkına erişmesi miydi?'
Soru: Niye? Devamı gelmez diye mi düşünüyorsunuz?
Yanıt: Çünkü AKP dünyadaki neoliberal politikaların başarılı bir uygulayıcısı. Bunu gözden hiç kaçırmazsak şunu görebiliriz:
Sosyal politikaları tasarlarken ve hayata geçirirken hep kamusal alanı daraltıyorlar. Eğitim, sağlık gibi temel hakları paralı hale getirmenin yolunu yapıyorlar. İşte paketteki anadilde özel okul da bu neoliberal aklın bir sonucu diye düşünüyorum.
Bir eğitimbilimci ‘Paran varsa anadilini okursun, parasızına da belki ileride bakarız’ diye bir mantığı kabul edemez. Anadil pazarlığı olacak bir şey değildir. Temel prensip olarak anadilin kamusal eğitim kurumlarında herkese parasız sunulması gerekir. Bu paketteki ‘özel okulda anadil’, Türkiye’de eğitim yoluyla çocukların ayrıştırılmasına bir katkıdır ayrıca. Bu paketle parası olan Kürtler anadilinde eğitim görebilecek. Peki bizim amacımız ‘bazı Kürtler’in anadil hakkına erişmesi miydi? Bu bazı Kürtler kim olacak? Bu mesele açıklandığından beri birçok spekülasyon yapılıyor.
Soru: ‘Bazı Kürtler’in kim olacağıyla mı ilgili?
Yanıt: Evet. Deniliyor ki, özel okul meselesiyle cemaat yapılanmasının önü açılacak. Böylelikle hem dershaneleri kapatma tehdidiyle mutsuz edilen cemaate özel okul açma fırsatları sunularak seçim öncesi barış ilan edilecek… Hem de anadilinde eğitilecek Kürtler üstünde bir tür kontrol sağlanabilecek.
Doğru veya yanlış… Bunların akla düşüyor olması bile bölgeyi rahatsız edecektir.
Öte yandan İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı iken söylemişti; Kürtler anadillerini konuşabilirler ama öyle okullar açılamaz diye. Bugün hâlâ bu fikrin çeşitlerini hükümet mensuplarının ağzından duyabiliyoruz.
Aslında bu, bir halkın kimliği ve geleceğiyle ilgili muhasebe yapmaktır. Kimin böyle bir hakkı olabilir? Bunlar hep sömürgeci bakış açısının sonuçları. Ulus devleti, teklik ve üniterlik üzerine kurarken bütün tehditleri vahim bir şekilde temizlemek için geliştirilen ideolojik bir yer var. O ideolojik yeri aşamamış bir toplumun bakış açısı.
Soru: TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı ve AK Parti Anayasa Sözcüsü Burhan Kuzu, ‘Bir tek Kürtlerin mi anası var? Ya tüm etnik gruplar eğitim hakkı isterse? Bölünmeye gider’ dedi. Ne cevap verirsiniz?
Yanıt: Anadil hakkı herkese verilmeli zaten. Bir halk ben anadilimi istiyorum dediğinde biz kim oluyoruz ki, versek mi, vermesek mi diye tartacağız. Hindistan’da onlarca dil, bir o kadar da resmi dil var. Norveç’te birçok dil öğretiliyor. Kim bölünmüş? Çerkesler de anadilinde eğitim görüyor diye bölüneceğiz öyle mi? Hayret ediyorum bu fikirlerin Anayasa Komisyonu Başkanı’ndan çıkmasına… (7 Ekim 2013 tarihli Radikal’den)
Kısacası:
Kürtçe sorunu, anadilde eğitim sorunu çözülmeden Kürt sorunu çözülmüş olmaz!
Twitter: HSNCML