19 Nisan 2016

Kılıçdaroğlu’yla Bahçeli’den doğan muhalefet boşluğu...

İşler Erdoğan’ın istediği gibi gidiyor!

           

Evet öyle, işler Erdoğan’ın istediği gibi gidiyor.
Ve böyle gitmeye devam ederse, baskın bir erken seçim ile bayrağı zirveye dikebilir.
Ya da anayasayı tek başına değiştirecek mutlak çoğunluğu sandıktan çıkarabilir.
Erdoğan, MHP ile CHP’nin içini karıştırmış durumda.
Devlet Bahçeli kendisine çalışıyor.
Bahçeli’yle seçime gidecek bir MHP’nin yüzde 10 barajına takılması yakın ihtimaldir.
Erdoğan, CHP’nin içini de dokunulmazlık meselesiyle çalkalamaya başladı.
HDP’li milletvekili dokunulmazlıklarının Kılıçdaroğlu desteği ile kaldırılması, öyle anlaşılıyor ki, CHP’yi daha beter çalkantıya itebilecektir.

Devlet Bahçeli kendisine çalışıyor, Kemal Kılıçdaroğlu dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyerek Erdoğan’ın kurt kapanına giriyor, HDP’de sular fokurduyor. Böyle giderse, Erdoğan, baskın bir erken seçim ile bayrağı zirveye dikebilir!
 

 

 

Bu memlekette insana gına geliyor; hep aynı fimi seyretmek ve döne dolaşa aynı yazıları yazmak fazlasıyla sıkıcı

HDP’ye gelince...
Özellikle 1 Kasım’dan bu yana partide sular fokurduyor. Değişik kanatlar arasında sürtüşmeler var gibi....
Bir başka deyişle:
HDP, elbette PKK’nın da ‘katkısı’yla bıçak sırtı konumda, bir erken seçimde yüzde 10 barajına takılabilir.
Düşünebiliyor musunuz?
MHP baraja takılmış...
HDP baraja takılmış...
CHP de oy kaybetmiş...
Erdoğan açısından yeme de yanında yat!
Bugün Türkiye’nin yaşamakta olduğu muhalefet boşluğu, lider boşluğu hiç kuşkusuz Tayyip Erdoğan’a çalışıyor.  
Bu lider boşluğu MHP’de de var.
Bahçeli’yle MHP oyları Erdoğan’a gidiyor.
Lider boşluğu CHP’de de var.
Kılıçdaroğlu CHP’yi, inandırıcı ve güvenilir bir iktidar alternatifi yapamıyor, partisini yükselen bir iktidar dalgasının üstüne oturtamadı, oturtamıyor.
Klasik deyişle:
Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabiliyor Kılıçdaroğlu!
Bu açıdan, Kılıçdaroğlu’nun Bahçeli’yle birlikte dokunulmazlıkların kaldırılmasındaki evet tavrı da hatadır.
Anayasaya aykırı olduğunu bile bile evet demek gerçekten vahim bir hatadır.
Hem demokratik bir ilkeyi çiğnemektir.
Hem de Erdoğan’ın kurt kapanına girmektir.
Yazık.
Bu filmi 1994’te de görmüştük.
DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, Başbakan Çiller döneminde gündeme getirilmişti. Başbakan Yardımcısı da Murat Karayalçın’dı.
İktidarda DYP-CHP koalisyonu vardı.
Muhalefette de Ecevit’in DSP’si.
İktidarla muhalefet el ele vermişler, DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmışlardı.
1994 yılı Mart ayıydı.
Demokrasi adına kötü bir sınav verdi TBMM” diye yazmıştım Sabah’taki köşemde.
Devam etmiştim:
“Milletvekili dokunulmazlıklarının siyasal nedenlerle kaldırılması demokrasiye sığmaz.
Meclis’in içinde ve çevresinde güvenlik barikatları kurmak ve dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerini apar topar gözaltına almak bir talihsizliktir.
Adı parlamenter demokrasi olan bir rejimin parlamentosunda böylesine görüntülere tanık olmak ve hele parlamento üyesi olarak bunları onaylamak, geçiştirmek, görmezlikten gelebilmek ya da böylesi olaylara tahammül edebilmek de bir başka talihsizliktir.
DEP ve Refah milletvekillerinin siyasal gerekçelerle dokunulmazlıklarının kaldırılması, Türkiye’de siyasal istikrara fayda değil zarar veriyor.
Ama bir Erdal İnönü örneği var. Baştan beri son derece demokrat bir tutum sergilemiş ve dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıkmıştır.”
Erdal İnönü şöyle demişti:

2 Mart 1994'te Leyla Zana, Hatip Dicle, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Mahmut Alınak'la birlikte dokunulmazlığı kaldırılan Orhan Doğan'ın, TBMM önünde yaka paça gözaltına alınmasının görüntüleri unutulmadı. 15 yıl ceza alan, AİHM'de Türkiye'yi mahkûm ettirince 10 yıl cezaevinde tutulduktan sonra serbest bırakılan Doğan, 24 Haziran 2007'de 52 yaşındayken kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti...

 

İlke ve pratik açılarından dokunulmazlıkların kaldırılmasının yanlış olduğuna inanıyorum.
Her zaman savunageldiğim ilke, düşünce özgürlüğünün, demokrasi ve daha genel olarak insan yaşamının temel bir niteliği olduğudur.
Bu bakımdan düşünce suçu diye bir şeyin demokrasilerde olmaması gerektiğini, zararlı fikirlerin de söylenmesinden korkulmamasını, zararlı fikirler söylenmeden, hangi fikirlerin doğru ve yararlı olduğunun anlaşılamayacağını, bu yapılmadan sağlıklı fikirlerin toplumca içtenlikle benimsenemeyeceğini her zaman ve her fırsatta öne sürdüm.
Dokunulmazlıkların kaldırılması önerilen milletvekillerinin sözle ve yazıyla açıkladıkları fikirlerine hiçbir şekilde katılmıyorum.
Ama milletvekillerinin bu yanlış fikirleri söyleme olanağını zorla ortadan kaldırırsak, bu fikirlerin yanlışlığını vatandaşlarımıza gönül rahatlığıyla kabul ettiremeyiz.

Aradan 22 yıl geçmiş.
1994’te o dokunulmazlıkları kaldırmak, Türkiye’de barışı değil savaşı körüklemişti.
İstikrarı değil istikrarsızlığı beslemişti.
Kürt sorununu derinleştirmişti.
Akan gözyaşı ve kan, PKK’yı güçlendirmiş, şehirlere taşımıştı.
Hiç mi ders almak yok geçmişten?..
Bu memlekette insana gına geliyor.
Hep aynı fimi seyretmek ve döne dolaşa aynı yazıları yazmak...
Fazlasıyla sıkıcı.
Bu konudaki ilk yazım 1994’ün Mart ayında çıkmıştı.
Sonuncusu da, Erdoğan’ın dokunulmazlıklar için düğmeye bastığında, 5 Ocak 2016’da.
Son söz:
Lider boşluğundan doğan muhalefet boşluğu, Saray’daki Sultan’ın despotluk yoluna yeni taşlar döşemeye devam ediyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"