17 Mayıs 2013

Kadın gerilla Savuşka’nın burukluğu: Yine çekiliyorsun yurdundan, niye peki!

Soruyorum Savuşka’ya, nereye kadar güveniyor 'önderliği'ne?” Yanıt: “Zafere kadar...” “Zafer nedir?..” “Kürtlerin eşitliğidir, Kürtlerin özgürlüğüdür. Bunları içine alan demokratik modernitedir.”

\

Savuşka’ya soruyorum, barıştan umutlu mu diye. “Pek umutlu sayılmam. Ben önderlikten umutluyum, ona inanıyorum” oluyor yanıtı. Soruyorum: “Çekilmekten dolayı içinde bir burukluk var mı?” Yanıtı samimi: “İster istemez var böyle bir burukluk... Onca yıl çekilen acılar, şehitler... Şimdi yine çekiliyorsun kendi yurdundan, kendi toprağından... Niye peki?..”

Soruyorum Savuşka’ya, nereye kadar güveniyor 'önderliği'ne?” Yanıt: “Zafere kadar...” “Zafer nedir?..” “Kürtlerin eşitliğidir, Kürtlerin özgürlüğüdür. Bunları içine alan demokratik modernitedir.”

Devam ediyor Savuşka: “Bakın, geri çekilme dağdan iniş değildir. Barış süreci için bir ara veriliyor savaşa...” “Peki, kesin barış nasıl olacak?” “İstenenler olursa... Önderliğimizin çizmiş olduğu çerçevedeki koşullar gerçekleştiğinde, eşitlik, özgürlük olduğunda gerçek barış olur.”

\           

IRAK Kürdistanı, Metina bölgesinde bir PKK kampı

Dimdik dağın yamacında, sınıra çok yakın bir yerdeyiz. Zifiri karanlık. Saat gece yarısını geçti. Uyku tulumunun içinde biraz kestirmeye çalışıyorum. Soğuğu nedense sırtımdan hissetmeye başladım.

Yağmur nihayet durdu.

Sis koyulaştı.

Yıldızların orasından burasından delmeye başladığı zifiri karanlıkta o baykuşun tuhaf sesini, hu hu’larını yine duyuyorum, dinliyorum. İçimi ürpertiyor baykuş sesi...

Ama güzel tarafı yıldızlar, yakınlaştıkça yakınlaşıyorlar.

Sınır bir adım ötemizde, dağın sırtında. Çekilme sürecindeki 15 kişilik ilk gerilla grubu ulaşmak üzere...

Telaşlı bir ses karanlığın içinden:

“Geliyorlar! Geliyorlar!”

\

Başımı yukarıya doğru çeviriyorum. Önce titrek bir fener ışığı beliriyor karanlıkta...

Saat 02:40.

Tarih, 14 Mayıs 2013, günlerden Salı.

Gece vakti gerilla Agır’ın yağmurdan korunayım diye yaptığı kalın naylondan çadırımsı sığınaktan dışarı fırlıyorum.

Yukarıdan iniyorlar. Karanlığın içinden birer birer çıkmaya başladılar. Dağın sırtından, az ötedeki sınırdan tek sıra halinde, kıvrıla kıvrıla aşağı geliyorlar.

Kadın, erkek gerillalar.

Ellerinde, omuzlarında silahlar, bellerinde el bombaları, sırtlarında çantalar. Yükleri gerçekten ağır.

Bir haftadır yürüyüşteler, Van tarafından geliyorlar. PKK’nın deyişiyle, demokratik çözüm yürüyüşü...

 

Devlete değil önderliğe... 

\Yüzlerinden yorgunluk akıyor.

“Adım Merwan” diyor, “25 yaşındayım. Amed (Diyarbakır) doğumluyum. 2008’de çıktım dağa...”

İsmi, Bahoz.

23 yaşında.

Hakkâri’den gitmiş dağa üç yıl önce...

İkisi de umutlu süreçten, çünkü ‘önderlikleri’ne ve onun koyduğu çerçevedeki barışa inanıyorlar, ‘devlet’e ise güvenmiyorlar.

Savuşka.

22 yaşındaki kadın gerilla.

Türkçesi güzel, çok düzgün konuşuyor.

Dört yıl önce dağa çıkmış.

Neden mi?

“Halkımızın üstündeki baskılar, kimliğimizin inkârı...”

Ailesi, 1990’larda Siirt’ten Mersin’e göç etmek zorunda kalmış. Savuşka da liseyi terk edip dağa gitmiş. “Seninle yeniden konuşmak isterim” diyorum.

\

Adı Hira, kadın gerilla.

Hewler’denim” diyor, Erbil’den. 23 yaşında. 10 yıl önce, daha 13 yaşındayken Apo’yu, PKK’yı tanımaya başlayıp örgüte katıldığını söylüyor.

Zelal, kadın gerilla, Batman’dan.

25 yaşında, 11 yıldır dağda.

Halkımız için, önderliğimiz için” diye konuşuyor. Hiç okul yüzü görmemiş...

 

‘Varlıklı olsa ne yazar, ülkemiz sömürge...’ 

Bir dağın tepesinde, sislerin içinde, sabaha karşı karanlıkta gerillalarla böylesine diyaloglar bir ara garibime gidiyor. İçlerinden bana ne diyorlar acaba?..

Ben aynı soruları soruyorum, onlar da aynı yanıtları veriyorlar, ezberlemiş gibi...

Adı Medya.

Güler yüzlü bir kadın gerilla.

35 yaşında.

14 yıldır dağda.

Lise mezunu.

Suriye’nin Kobani şehrinden. “Babam müteahhittir. Varlıklıdır. Ama ne yazar varlıklı olsa da, ülkemiz sömürge” diyor.

Adı Sorxin, Türkçesi kızıl kan.

İran’ın Maku şehrinde doğmuş.

Babası hayvancılık yapıyor.

31 yaşında, dokuz yıldır dağda.

Dinliyorum Sorxin’i:

“Abim Önder Apo’nun kitaplarını okuyup bana da anlatırdı. Bundan etkilendim. Önder Apo zindandan çıkarsa mutlu olacağız.”

\İsmi Berwar.

Suriye’nin Kamışlı’sından.

Çat pat Türkçe biliyor.

Babası inşaat işçisi.

30 yaşında, 13 yıldır dağda.

Neden dağ sorusuna yanıt kısa:

“Kürt halkının özgürlüğü için... Kadınların özgürlüğü için...”

Aslan 27 yaşında.

Yedi yıldır dağda.

Şırnak’ın Uludere’sinden.

Kısa konuşuyor:

“Önder Apo’nun ve Kürdistan’ın özgürlüğü...”

Amed’de (Diyarbakır) üniversiteye gittiğini, “işletme”den terk ettiğini, İstanbul’da, Gaziosmanpaşa’da yaşarken PKK’ya katılıp dağa çıktığını anlatırken, şunları da söylüyor:

“1992, 93’ün acılı günlerinde göç yaşadık. Koruculuk dayatması oldu. Ailemiz kabul etmedi. Göç ettik.”

Babası işçi emeklisi.

 

‘Devlet tarafında hileler, yalanlar olabilir’ 

Süreçten umutlu muydu?

Aslan’ın yanıtı:

“Biz Önder Apo’ya savaşta da, barışta da güveniyoruz. Devlet tarafında hileler, yalanlar olabilir. Tarihte bunun örnekleri vardır. Ama önderliğimize güveniyoruz.”

Walat 21 yaşında.

Suriye’den, Afrin’den.

21 yaşında ve yedi yıldır dağda.

Babası memur, Walat yedi yıl gitmiş okula. “Dilimize, kimliğimize baskılar yüzünden PKK’ye katıldım” diyor. Hedef olarak “Önder Apo’nun özgürlüğü”nü gösteriyor.

Xabot, İran’ın Kutul şehrinden.

Sekiz yıl gitmiş okula.

25 yaşında. Sekiz yıldır dağda.

İran’daki baskıları anlatıyor, “Önderliğe özgürlük” diyor.

Ciger, Suriye’nin Derik şehrinden.

24 yaşında, beş yıldır dağda.

Hiç okula gitmemiş.

Babasının rahmetli olduğunu söylüyor.

Ciger’in sırtında 12 kiloluk koca bir ağır makinalı...

Şerwan Bitlis’ten.

22 yaşında, iki yıldır dağda.

Ortaokul mezunu. Babası çiftçi. Sekiz kardeşten bir tek kendisi dağa çıkmış.

Sloganı:

“Önder Apo’nun ve Kürt halkının özgürlüğü!”

 

Hazro, İstanbul, Esenyurt derken dağa... 

Harun, 25 yaşında, beş yıldır dağda.

Sekiz yıl gitmiş okula.

Diyarbakır Hazro’dan.

“Babam traktör şoförüydü” diyor.

PKK’ya İstanbul’dan katılmış, Esenyurt’tan. Kürtlere olan baskılardan söz ediyor. İstanbul’da halı yıkama işi yapmış... Aile, İstanbul’a göç etmiş, daha doğru deyişle mecbur olmuş.

14 kardeşten bir tek ben çıktım dağa” diyor, yüzünden şöyle bir gülümseme geçiyor.

Konuşkan bir gerilla:

“Dağa giderken anneme söylemedim. Beş senedir görmedim annemi...”

“Özlemedin mi anneni?”

“Fazla değil.”

 

Kürdistan’ın dört parçasından da gerillalar... 

\

16 kişilik gerilla grubunda İran’dan, Irak’tan, Suriye’den de gerillalar da var. “Bütün Kürdistan ya da Kürdistan coğrafyasının dört parçası da temsil ediliyor grupta” diyorum, “İlginç bir sembolizm. Yoksa ilk gerilla grubu için bilinçli bir tercih mi?

Böyle olmadığını söylüyor, “PKK zaten böyle bir şey” dedikten sonra artık inişe geçme zamanının geldiğini belirtiyor:

“Geç kalıyoruz. Aşağıda bir sınır köyü var. Karanlıkta geçmesi doğru olacak gerillanın. Kalabalık bir birliğiz, köy halkı rahatsız olabilir gün ağarırken geçersek...”

Çekilme sürecinin ilk gerilla grubu Van taraflarından (“PKK literatürüne göre Van eyaleti” diyorlar) bir hafta önce yola çıkmış. Güvenlik güçleriyle hiç karşılaşma olmamış. Hava berbatmış. Dağlarda kar, vadilerde yağmur...

 

Gerilladan kopmamak lazım, ama

onlar çok hızlı gidiyorlar

\Bu dağa zor tırmanmıştım.

Şakır şakır yağmur altında, çamur deryası içinde, kayalıkların, taşların üstenden kaya kaya tırmanmıştım.

İniş daha kolay mı olacak?

Kuşkuluyum.

Yağmur durmuş olsa da gözümde büyüyor. Ama yine de biraz alıştım galiba. Pek öyle yorgunluk hissetmiyorum. Nefesim yerinde, bacaklarım gayet iyi. Ayak bileklerim de, çok şükür, şişmiş, burkulmuş değil.

Ama üşüyorum.

Soğuk nedense sırtımdan doğru girmeye devam ediyor bedenime...

Elimde Şırnak bastonu, yanımda gerilla Agır, onun elinde fener yola hızlı koyuluyorum.

Derdim, gerilladan kopmamak, onların peşi sıra yürümek ve arada kısa söyleşi fırsatları yaratmak. Arada bir mola veriyorum, Agır’ın el fenerinin ışığında notlarımı alırken Ayşe’yi hatırlıyorum.

Ama iniş de zar zor gidiyor. Yağmur altındaki dört saatlik çıkış gibi inişin de hiç kolay olmayacağını, gerillaya ayak uydurmanın zorluğunu bir saat içinde anlıyorum.

Gerillalar karanlıkta kopup gidiyorlar.

Gerilla Agır’la Nuce TV’den meslektaşım Erdal Er’le birlikte arkada kalıyoruz. Köyün çıkışında, dağın eteklerindeki mola yerinde gerilla grubuyla yeniden buluşup sohbete devam edeceğiz.

 

'Okumak fazla nasip olmadı,

yedi kardeşten bir tek ben çıktım dağa...'

Saat sabah 4’e geliyor.

İlk kuş sesleri, günün ağarmaya başlayacağının müjdesini veriyor.

Saat 04:30.

Ortalık iyice ağırdı. Nereye bastığını görerek yürümek ne güzelmiş!..

Bir su kıyısında durduk, mola.

Kuş seslerini dinlerken gerilla Agır anlatıyor:

“Muş’ta doğdum, Bulanık’ta. 23 yaşındayım, dört yıldır da dağdayım. Fazla okuyamadım, nasip olmadı. Yedi kardeşten sadece ben katıldım gerillaya...”

Su gürül gürül akıyor. Rahat geçelim diye taş döşüyor suyun üstüne...

“Güzel oldu Agır, ortalık aydınlandı.”

“Dogridir.”

Saat sabahın 5’i.

Köyün içinden köpekler öylesine havlıyor ki, korkutucu. “Aman korktuğumuzu falan hissetmesinler saldırırlar” diyor Erdal...

Yoldan dağa doğru vuruyoruz dimdik. Çok yorucu. Ama bu sefer terlemiyorum, çünkü parkamın önünü açtım, öyle yürüyorum.

 

Bahar patlamış, ama!..

\

Bütün görüntüler, köyün mazot kaçakçılığından geçindiğini gösteriyor.

Erdal ve Agır’la tırmanıyoruz.

Yol gitgide dikleşiyor.

Nefes nefeseyiz.

Gelincik, papatya, mor dağ sümbülleri, meşe palamutları. Bahar patlamış. “Bu da kender bitkisi” diyor Erdal, “Baharda yeniliyor, kızartılıyor da...”

Beş altı taş ev. Görüntü normal değil. Taş üstünde taş kalmamış. Yakılıp yıkılmış, bombalanmış.

Bu güzelim topraklar böyle.

Cennette cehennem yaratmak insanoğluna mahsus...

 

Savuşka hanım değil, kadın gerilla...

 

Savuşka’yı arıyorum.

Bir kayanın dibinde, dinleniyor.

Keleş’ini kayanın üstüne koymuş... 

Yanına oturuyorum.

Mehdi’ye:

“Savuşka Hanım’la fotoğrafımızı çeker misin?” diye sesleniyorum. Savuşka Hanım sözcüğünden hiç hoşlanmıyor:

“Hanım değil, gerilla, kadın...”

\

22 yaşında, dört yıldır dağda.

Aile 1990’larda Siirt’ten Mersin’e göç etmek zorunda kalmış... 18 yaşında dağa neden çıktığını şöyle izah ediyor:

“Kürtçe’nin, Kürt kimliğinin inkârı... Okulda soluduğum baskı havası... Özellikle 1990’larda Kürtlerin köylerinden, topraklarından zorla koparılması...”

Soruyorum:

“Barış sürecinden umutlu musun?”

Savuşka:

“Pek umutlu sayılmam. Ben önderlikten umutluyum, ona inanıyorum.”

“Çekilmekten dolayı içinde bir burukluk var mı?”

“İster istemez var böyle bir burukluk... Onca yıl çekilen acılar, şehitler... Şimdi yine çekiliyorsun kendi yurdundan, kendi toprağından... Niye peki?.. 1999 hatırlanıyor. Önderliğimize, partimize inancımız sonsuz...”

“Nereye kadar?..”

“Zafere kadar...”

“Zafer nedir?..”

“Kürtlerin eşitliğidir, Kürtlerin özgürlüğüdür. Bunları içine alan demokratik modernitedir.”

Devam ediyor Savuşka:

“Bakın, geri çekilme dağdan iniş değildir. Barış süreci için bir ara veriliyor savaşa...”

“Peki, kesin barış nasıl olacak?”

“İstenenler olursa... Önderliğimizin çizmiş olduğu çerçevedeki koşullar gerçekleştiğinde, eşitlik, özgürlük olduğunda gerçek barış olur.”

Sözü son olarak yine “hanım”a getiriyorum:

“Hanım deyince kızıyorsun.”

“Doğrudur.”

“Kadın gerilla mı diyelim?”

“Doğrudur.”

Kadın gerilla Savuşka’nın çekilmeden dolayı hissettiği burukluğun altını çizerek, aynı konuyu içine alacak olan Çekilme Günlüğü’nün üçüncü yazısı yarına...

 

Twitter: @HSNCML

 

_____________________________________________________________________________

 

Hasan Cemal'in Çekilme Günlüğü:

  1.  Bu yıl bahar bitmek bilmemiş, yağmur altında dağa tırmanıyoruz!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"