Önce kebaplarımızı yedik.
Sonra vurduk kendimizi yokuş aşağı, eski günlerdeki gibi...
Bir zamanlar Taksim'den Dolmabahçe'ye yine böyle çabuk çabuk, telaşlı adımlarla, sanki maç kaçacakmış gibi inerdik.
Maçın heyecanını iliklerimize kadar hissederken Cimbom sloganları atar, hadi maça maça diye etrafla dalgamızı geçerdik.
Hatırlıyorum.
Çocuk yaştaydım.
Galatasaray'a gönül vermiş birkaç arkadaş evden kaçıp Ankara'dan otobüsle İstanbul'a gelmiştik.
Galatasaray-Fenerbahçe maçı vardı.
Dolmabahçe stadının bilet kuyruğunda sabahlamış, kapılar açılır açılmaz kale arkasındaki yerimizi almıştık.
O maçı hiç unutmam.
Metin Oktay Fenerbahçe ağlarını delmişti çünkü...
Ağları delip geçen o muhteşem golle Fenerbahçe'yi 1-0 yenmiştik.
Aradan 60 yıl geçmiş...
75 yaşıma geldim.
Yine telaşlı adımlarla yokuş aşağı iniyorum, maça gidiyorum.
Allah akıl versin HC!
Ter içindeyim.
Güvenlik koridorları bitmek bilmiyor.
Polis abilere laf anlatmak da kolay değil, bir oraya, bir buraya yönlendiriyorlar insanı, stada bir türlü yaklaşamıyorum.
Arada bir çığlık çığlığa siren sesleri maç öncesi havayı biraz daha revnaklı kılıyor.
İte kaka yürüyoruz büyük bir kalabalık içinde...
Kırmızı renk ağır basıyor, çoğunluğun sırtında Liverpool formaları.
Kolay olmuyor içeri girmek de...
Ama yerim iyi, ortada ve sahaya yakın...
Liverpool'un Mısırlı yıldızı Muhammed Salah'ın formalarını giymiş Arap futbolseverlerin ellerinde Mısır bayrağı sallanıyor.
Yanımda İngiliz bir erkek çocuk oturuyor. Sevimli bir velet, Liverpoollu, babasıyla gelmiş, el sıkışıyoruz.
"Ben de Liverpool'u tutuyorum" deyince seviniyor.
Babamı hatırlıyorum.
O da beni elimden tutar maça götürürdü.
Ankara'daki o buz gibi karlı havadaki maçı hiç unutmam.
Macar takımı Ankara'ya gelmişti.
1950'lilerin ilk yarısıydı.
Annem kuru köfteli bir çıkın hazırlamış, termosa çay doldurmuş, babamın eline de benim için bir battaniye vermişti, Haso'su üşümesin diye...
Sene 1963: Hasan Cemal (ayakta, sağdan dördüncü) Mülkiye futbol takımında
Maçı Fransız kadın hakemler yönetecek.
Kenardaki dördüncü hakem ise Cüneyt Çakır.
Liverpool'un teknik direktörü Jürgen Klopp'la birbirlerine sarılarak selamlaşıyorlar.
Liverpool'u tutuyorsam bir nedeni bu Alman Hoca, Jürgen Klopp.
Başarılı olması bir yana, saha kenarındaki heyecanı, yerinde duramayan o arıza halleri çok hoşuma gidiyor.
Liverpool'u tutmamın bir başka nedeni var.
1960'ların başında İngiltere'deyken yıldızları parlamaya başlayan -ve hala severek dinlediğim- Beatles grubunun Liverpool'dan çıkmış olması...
Kıyamet kopuyor Liverpool için.
Chelsea yuhlanıyor.
Beşiktaş seyircisi Chelsea'yi sevmiyor, kötü hatıraları var galiba...
Dalıyorum.
19 yıl geçmiş.
Biz de kaldırmıştık Avrupa Süper Kupası'nı.
Üstelik Real Madrid'i devirerek...
Hiç unutamam Kopenhag ve Monaco'da, heyecan fırtınaları içinde seyrettiğim o final maçlarını...
2000 yılı Mayıs ayında önce Arsenal'ı yenip UEFA Kupası'nı kaldırmıştık, sonra da Ağustos ayında Real Madrid'i uzatmada Jardel'in 'altın golü'yle yenip Süper Kupa'yı İstanbul'a, müzemize getirmiştik.
Sarı kırmızı renklere gönül vermiş futbolseverler için ne şenlikli günlerdi.
Liverpool'un o güzel şarkısı:
Asla yalnız yürümeyeceksin!
Liverpool favori!
Ama futbol bu, hiç belli mi olur.
Bazen adaletsizdir top, ne yapacağını bilemezsin.
Arada bir Beşiktaş tezahüratı patlıyor Vadafone Park'ta...
Bu gece Muhammed Salah pek etkili değil...
Chelsea'nın Fransız yıldızı Kante orta sahada Liverpool'u dağıtıyor.
Chelsea forvetinde Pedro da çok iyi...
Yine Chelsea'da Pulisic'in yaratıcılığı dikkati çekiyor.
Rekor bir transferle Real Madrid'e giden Eden Hazard'ın Chelsea'daki bıraktığı boşluk ise kendini epeyce belli ediyor.
İkinci devre oyuna giren Firmino, Liverpool'un oyununu daha etkili yapıyor.
Roberto Firmino
Heyecan fırtınası içinde bir maç...
Karşılıklı gollerle 2-2 ve uzatma...
Harika bir futbol seyrediyorum.
Futbol güzel oyun deyişini gerçekten hak ediyor.
Çok uzun zamandır ilk kez kendi kendime mırıldanıyorum:
İyi ki futbol var!
Ve 120 dakikanın sonunda penaltılar...
Kalesinde Adrian büyüyor.
Adrián
Muhammed Salah son penaltıyı atıyor, Abraham kaçırıyor. Böylece Liverpool tarihinde dördüncü kez Süper Kupa'yı evine götürüyor.
Evet, İstanbul Liverpool'a şanslı geliyor.
2005 yılı Mayıs ayı.
Atatürk Olimpiyat Stadı'nda Şampiyon Kulüpler Finali'nin adı Liverpool-Milan.
İlk yarıyı Milan 3-0 önde bitiriyor.
Yorumlar genellikle artık bu iş bitti, Milan kupayı aldı diye yapılıyor.
Ama ikinci yarı Liverpool uyanıyor, maç 3-3'le önce uzatmaya, sonra penaltılara gidiyor ve Kırmızılar kupayı kaldırıyor.
Ne müthiş bir maçtı.
Nefesler tutulmuş durumda
Son penaltı Liverpool kalesine...
Tribünlerde çıt yok.
Abraham geriliyor, vuruyor.
Adrian kedi gibi fırlıyor, topu çeliyor.
Süper Kupa Liverpool'un!
Klopp kalecisi Adrian'a doğru koşuyor, kucaklıyor.
Asla yalnız yürümeyeceksin, şarkısıyla birlikte tribünler bir kez daha kırmızıya bürünüyor.
İyi ki futbol var!