1438 mil yaptık... Tam 163 saat denizde kaldık... Akdeniz’in bir ucundan bir ucuna 15 günde geldik...
2 hafta ne de çabuk geçti...
Ne güzel demiş Nâzım Hikmet:
Hoşça kal kardeşim deniz...
Yıllar önce Ayşe ve Stelyo’yla Korint’in üstündeki bu köprülerden geçmiştik... Hayat çabuk geçiyor.
Messina Boğazı, Sicilya,
16 Mayıs 2012, Çarşamba,
Saat 12.55
Açık denizde fırtınalı geçen 47.5 saat sonrası birazdan karaya ayak basacağız.
Önümüzden upuzun direği ve tepesindeki gözcüsüyle fındık kabuğu gibi bir kılıç balığı teknesi pata pata, pata pata geçiyor.
Necati Kaptan’dan (Zincirkıran) cep telefonuma yeni bir mesaj:
“Bahriye Mektebi’ndeyken her gece gemicilik opereti diye bir şarkıyı İstiklal Marşı’ndan sonra söyler ve uygun adımla yatmaya giderdik.
Son bölümü şöyleydi:
Gemimiz limana avdette / neşeler doluyor / bütün meşakkatler, zahmetler / hepsi birden unutuluyor.
Bugün bile kuvvetli havalarla karşılaşıp bir sakin limana vardığımda, bağıra bağıra bu şarkıyı söylerim.”
Messina Boğazı deniz gibi ya da İstanbul değil de, Çanakkale Boğazı’na benziyor. Çok yoğun bir trafik var üstünde.
Messina’yı mahvetmişler, koca beton bloklarla sahilden tepelere kadar örmüşler canım şehri. Mersin’le Rize sahilini çağrıştırıyor.
Yanaştığımız marina, deniz tanrısı Neptün’ün adını taşıyor.
Bütün gece yine uyuyamadık.
Rüzgârla, fırtınayla inledi ortalık. Ara sıra yağmur indi sağanak halinde. Kara bulutlar gökyüzünde devamlı koşturuyor.
Peace’nin direk ve çarmık telleri gece boyunca birbirlerine serenat yaptılar. Uyutmadılar beni, ille de kendilerini dinlememi istediler.
Deniz uçuyor olmalı.
Denizde fırtına var!
Messina,
18 Mayıs 2012, Cuma,
Saat 09.40
Messina’dan vira bismillah!
Güneşli bir havada boğazdan püfür püfür çıkıyoruz.
Sancak (sağ tarafımız) Messina, iskele ise İtalya ana karasının, yani çizmenin burun tarafı. Şimdi çizmenin burnundan topuk istikametinde yol alıyoruz. Gökhan Kaptan Sicilya’nın Etna’sına işaret ediyor eliyle. Zirveden aşağı kuzey yamaçlarında kar henüz kalkmamış. Az sonra Adriyatik’e, İyonya Denizi’ne açılacağız.
Rüzgâr çığlık atıyor
Saat 11.45
Denizin üstü bembeyaz köpürmeye başladı, her taraf kuzu başı...
Deniz 4, 5 şiddetinde. Rüzgâr 24 knot. Çizmenin burnunu geçtik mi, dalgalar büyüyecek.
Cüneyt keyifli:
“Cenovayı (öndeki flok) açtık. Tam yelkencinin isteyeceği hava. Kuzeybatı, karayel esiyor.”
“Gökyüzü ne kadar pürüzsüz.”
“Neta neta! (Temiz anlamında, HC) Sicilya bütün bulutları tepesinde toplamış, durdurmuş...”
Denizden serpintiler geliyor.
En iyisi sancağa, gölgeliğin altına sığınmak. 24 knot esiyor. Rüzgâr ötmeye başladı. Rüzgâr vurdukça direk de ötüyor, tuhaf sesler çıkarıyor, hatta çığlık atıyor.
Bana sesleniyor Cüneyt:
“Cenabı Allah’la Neptün’e dokunma da ne yaparsan yap! Sen şimdi hazır ol Adriyatik’in dalgalarına. Çizme’nin burnunu geçince görürsün.”
Sicilya, Etna Yanardağı gitgide kayboluyor. Orhan Veli’nin Sicilyalı Balıkçı şiirini anımsıyorum.
Yüz sene sonra bugünkü dünyadan / Bir tek insan kalmadığı gün. / Sicilya sahillerinde yaşayan balıkçı / Bir yaz sabahı ağlarını atarken denize / Her zamankinden daha geniş gökyüzüne bakıp / Benden bir mısra mırıldanacak şarkı halinde / Bu dünyadan Mehmet Ali isminde bir şairin / Gelip geçtiğini bilmeksizin..
Bu güzel düşüncenin / Olmayacağından
Eminim / Fakat nedense bu iş / Benim pek tuhafıma gidiyor.
Saat 17. 55
Gemici düğümü, izbarço, öğrenmeye çalışıyorum. Cüneyt’le Gökhan’ın farklı teknikleri kafamı karıştırıyor.
Gökyüzünden tülümsü bulutlar geçmeye başladı. Ana yelken tam açılmış durumda. Dalgalara karşı denge hamlesi. Cenovayı da açtık, yelken/motorla bir anda 9 mili patlattık, azami hızımız...
Pat diye bir ses.
Gökhan Kaptan’ın oltasına koca bir torik takıldı, 5 kiloluk. Cüneyt’in çiğ balığıyla rakıya hazırlıyorum kendimi. Arkasından da Kaptan’ın torik yahnisi gelecek...
Saat 19.45
Güneş yusyuvarlak ateş topu gibi batıyor, tam dümen suyumuzda.
Bir kadeh denize...
Bir kadeh böylesine güzel batan güneşe...
Bir kadeh de Ayşe’ye...
Kocaman yelkenli bir gemi batan güneşin içinde geçerek kim bilir hangi sulara doğru yol alıyor.
Deniz ne büyük bir özgürlükmüş...
Adriyatik Denizi’nde,
19 Mayıs 2012, Cumartesi,
Saat 07. 25
Dün akşam güneşi keyifle batırdık. Her şey fevkalade dedikten sonra erken erken tumba yatağa.
Ama uyumak ne mümkün. Öylesine sallanmaya başladık ki. Kamaramdaki benim yatak bir anda trambolin haline geldi.
Hoop hop, zııp zıp!
Duramıyorum yerimde, sürekli düşme, savrulma hissi içinde oraya buraya çarparak kendimi dışarı atıyorum.
Her taraf çatırdıyor.
Ürkütücü sesler.
Alt salonun merdivenlerinden güverteye kafamı uzatmaya çalışıyorum. Dışarısı zifiri karanlık, sallanıyoruz ummanın orta yerinde. Cüneyt dümende, keyfi yerinde, gülüyor benim halime. Ana yelken yarım, flok çekilmiş, “Çok iyi hız yapıyoruz” diyor.
Dalgalar 30-40 metre olmasa da, 3-4 metreyi buluyor ve iskele (sol taraf) bordadan bindiriyorlar. 20 knotın üstünde, kuzeyden yıldız esiyor. Yuvarlana yuvarlana gidiyor Peace, umurunda değil hava, o kendini dalgalara teslim etmiş, gayet mutlu...
26 saattir açık denizdeyiz, daha gözüme uyku girmedi.
Gökhan’a bağırıyorum:
“Gökhan, Sadun Abi duymasın, Patras’da havalimanı var mı?”
Gülüşmeler.
Türk gemisi yanıyor
Adriyatik ya da İyonya Denizi,
19 Mayıs 2012, Cumartesi.
Saat 10.25
Aşağıda uyuklarken telsiz cazırtısıyla uyandım.
May day!
May day!
May day!
Bu da neyin nesi? Önce 1 Mayıs aklıma geliyor ama çoktan geçmedi mi? Cüneyt iniyor aşağıya:
“SOS bu, denizden imdat istiyorlar. Bak arkasından yangın diyor. En yakın olan derhal oraya gitmek zorunda.”
Gökhan Kaptan koordinatlarını çıkarıyor, bize çok uzak.
Hava hız kesmiş değil.
Yine bordadan yiyoruz koca Adriyatik dalgalarını...
Saat 12.30
Telsizden yine aynı sesler:
May day!
May day!
Az sonra yine telsizden öğreniyoruz son durumu. Bir Türk gemisi yanarak devrilmiş ama dört Türk mürettebat kurtarılmış...
Saat 14.55
Kaptan Gökhan dümende, “Kara gözüktü” diye bağırıyor.
Yaşasın!
İskelede (solumuz) Kefalonya Adası’nın uzadıkça uzayan silueti. Tam 29 saat sonra kara yine.
Daha Yunanistan’ın üçüncü büyük şehri Patras’a kadar 8 saat yolumuz var.
Çok uzaktan, Fellini’nin Hayal Gemisi gibi bir vapur Dalmaçya kıyılarına doğru yol alıyor.
Deniz mutedil! Gökhan Kaptan:
“Yukarıdan, Adriyatik koridorundan kopan havayı bazı adalar kesiyor, yumuşatıyor.”
30 saattir 2 saat uyuyabildim.
Patras,
20 Mayıs 2012, Pazar.
Saat 01.13
Çepeçevre ışık şeridi halindeki Patras’a ağır ağır giriyor Peace, iki yanından fışırtılı sesler çıkartarak... 41 saattir denizdeyiz.
Saat 11.05
Pırıl pırıl güneşli bir hava. Hafif esinti diriltiyor. Marina cıvıl cıvıl. Marinada yönetim kriz dolayısıyla özel ellerden belediyeye geçmiş.
Aile kökleri Giresun’a, Pontus’a uzanan yetkili yakınıyor:
“Halimiz iyi değil. Marina kriz öncesine göre bu mevsimde yüzde elli boş. Almanlar eskisi gibi gelmiyor. Kriz sırasındaki Almanya karşıtı hava da tetikledi bunu... İtalya ve İspanya’daki kötü ekonomik durumdan da etkilendik.”
Mazot için geliyorlar, yıkanacak çamaşır için geliyorlar. “Bir Pazar sabahı bir Yunan marinasında böylesine servis... Kötü ekonomik durum galiba hareketlendirmiş Yunanlıları...”
Bir gürültü kutusu geçiyor marinanın içinden. Minibüsün tepesindeki hoparlörler ciyak ciyak. Komünist, Pasok, sosyalist gibi sözcükler aşina. Haziranda yeniden seçime gidiyor Yunanistan.
Allah kolaylık versin.
Korint Körfezi,
21 Mayıs 2012, Pazartesi,
Saat 05.55
Öylesine bir şafak söküyor ki keşke şair olsaydım. Yeri göğü kızıla boyayarak doğuyor güneş. Mutlu oluyorum böylesine bir güzelliği yaşadığım için...
Patras limanından gece 11’de vira bismillah dedik. 7 saattir munis bir denizde yol alıyoruz, geçip Ege’ye açılacağımız Korint Kanalı’na doğru.
Saat 06.55
Korint Kanalı’na giriyoruz.
Peace’ye sevimli yunuslar refakat ediyor. Dümen suyumuzda ufuk çizgisi iyice belirsizleşmiş durumda.
Denizle gökyüzü tek vücut olmuşlar puslu, sisli havada...
Kanalın girişine geldik.
Tepemizde tek bir martı uçuşuyor, önce kanat çırpıyor, sonra kendisini denize doğru bırakıyor. İlahi sessizliğin içinden çan sesleri duyuluyor.
İlginç, Korint Kanalı’na kekik kokularını içimize çekerek giriyoruz.
3 mil yolumuz var Ege’ye.
En çok 20-25 dakika.
Bir daha geçecek miyim Korint’ten? Yıllar önceydi, Ayşe ve Stelyo’yla Korint’in üstündeki bu köprülerin birinden geçip gitmiştik güneye doğru...
Evet, hayat çok çabuk geçiyor.
Saat 17. 10
Atina Körfezi’nde yol alıyoruz, Paros adasına doğru.
Kythnos adası.
Sancakta Serifos adası.
Saat 22.40
Paros’a gidik, Naussa isimli küçücük balıkçı sığınağına yanaştık.
Sardalya ve kalamarla ve de uzoyla enfes bir sofra donatılıyor, bir balıkçı meyhanesinde...
Paros Adası,
22 Mayıs 2012, Salı.
Saat 12.40
Paros’tan çıkıyoruz Amargos adasına doğru.
Haydi Allah selamet versin!
Deniz kükremeye başladı. Beyaz köpük başlı dalgalar, yani kuzucuklar çoğalıyor. Rüzgâr direkleri, çarmıkları öttürüyor. Gökyüzü pamuk pamuk bulut topluyor.
“Fırtına emareleri. İnşallah fazla aşağı inmezler. İki ada arasında oluk yapıyor hava...”
Dalgaları baştan, pruvadan alıyoruz.
Küt küt kalkıp iniyor Peace...
Amargos Adası,
Saat 17.50
Cüneyt’le çam mı, mazı mı tartışmalı ama çok güzel bir ağacın dallarının altındaki bir masanın hasır iskemlelerine oturuyouz güneşi batırmak için.
Norah Jones çalıyor.
Ve buzlu uzo...
Saat 19.00
Kilise çanları...
Kalamar, barbun ve uzoyla batırıyoruz güneşi, bir başka küçük lokantada. Masamızı iskelenin üstüne taşıyoruz, gün batımını daha güzel seyretmek için. Bu çabamız, lokanta sakinlarinden alkış bile alıyor.
Adı, Minos Taverna.
Önündeki fındık kabuğu gibi balıkçı motorları suyun içinde birbirleriyle oynaşıyor.
Amargos,
23 Mayıs 2012, Çarşamba
Saat 07.00
Vira bismillah!
Marmaris’e doğru yola koyuluyoruz. Saat 5’te kalkıldı ama hava sert bulunduğu için 2 saat ertelendi yolculuk.
Denizci olmak için...
Peace güzel seyrediyor.
Bir ara foş diye yedim Ege’nin suyunu yüzüme.
Gülüyor Cüneyt:
“Henüz denizci olmadın. Popona yemen lazım o suyu, denizci olman için...”
Sancak baş omuzluktan alıyoruz, 3-3.5 metrelik dalgaları.
Heeytt, kocaman bir dalga yine.
Hoop bindik, fooşş indik!
Oyun gibi.
Alışıyorum galiba...
Saat 12.05
Bir köpek balığı, yüzgeci suyun üstünde... 13-14 knot esiyor arkamızdan, dalgaların üstünde Marmaris’e doğru...
Saat 19.05
Kos, Kalimnos.
Karşısında Turgut Reis.
Nisiros.
Derken Deveboynu, Datça yarımadası...
Simi’ye 17 mil, Marmaris’e 51.7 mil...
Marmaris, Albatros Marina,
24 Mayıs 2012, Perşembe
Saat 01.30
Marmaris’e salimen geldik, Albatros Marina’ya selametle bağlandık.
Gece vakti son bir hatıra fotoğrafı çektirdik Peace’yle, Cüneyt, Gökhan Kaptan’la birlikte.
Akdeniz’in bir ucundan çıktık, öbür ucuna geldik.
1438 mil yol yaptık.
163 saat denizde kaldık.
15 gün göz açıp kapayıncaya kadar geçti.
Ne güzel demiş Nâzım Hikmet:
İşte geldik gidiyoruz
hoşça kal kardeşim deniz
biraz çakılından aldık
biraz da masmavi tuzundan
sonsuzluğundan da biraz
ışığından da birazcık
birazcık da kederinden
bir şeyler anlattın bize
denizliğin kaderinden
biraz daha umutluyuz
biraz daha adam olduk
işte geldik gidiyoruz
hoşça kal kardeşim deniz
Altı günlük Hasan Kaptan’ın Seyir Defteri burada bitiyor ama ileride tekrar devam edebilir.
İyi pazarlar!
Gökhan Kaptan oltayla 5 kiloluk bir torik yakaladı...
Açık denizde 15 gün geçirdikten sonra Marmaris Albatros Marina’ya demirledik.
T24 Notu: Hasan Cemal'in bu yazısı, Milliyet gazetesindeki 3 Haziran 2012 tarihli köşesinden alınmıştır.