05 Ağustos 2013

İşte Cimbom farkı: Fatih Hoca 2000 UEFA Kupası’nın rövanşını da vermedi

21 Mayıs 2008. Manchester United’la Chelsea arasında Devler Ligi’nin finali. Penaltı atışlarında sıra Chelsea’nin kaptanında. John Terry, milyonlarca taraftarın bu kupayı nasıl hayal ettiğini biliyor.

2000’de Galatasaray’a Arsenal karşısında UEFA Kupası’nı getiren penaltılar gözümün önünde. O gün sırayla Ergün Pembe, Hakan Şükür ve Ümit Davala’nın penaltıları ağlarla buluştu. En son Popescu, Yaradan’a sığınıp öylesine vurdu ki top kazara kaleciye çarpsa onu da içeri sokardı.

 

13 yıl aradan sonra dün Fatih Hoca ve Arsene Wenger Emirates Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Ve aslan Cimbom rövanşı vermedi! Drogba’dan gelen galibiyet golüyle Galatasaray tribünleri çılgına dönerken kulaklara bir slogan çalındı: Her yer Taksim, her yer direniş!

\

LONDRA

Tenha bir kahvede yalnızlığımın içine çekilmiş maçı bekliyorum bir pazar günü. Futbolu neden sevdiğimi, sarı kırmızı renklere niçin gönül verdiğimi düşünüyorum.

Babam aklıma geliyor.

Sevgili annemin, “Hava soğuk, Haso’yu üşütme” tembihleriyle beni elimden tutup maça götürdüğü zamanları hatırlıyorum.

Bir ‘futbol kaçkını’ydı o.

Liseden Galatasaraylı’ydı, yani ‘okullu...’

Bir gün ona kızdığımda, “Fenerbahçeli olayım da gör” diye bağırmıştım. O da, benim yüzüme, “Ben de seni evlatlıktan reddederim” diyebilecek kadar damardan bir Cim Bomlu’ydu.

 

Şampiyonluğun eşiğinde John Terry kararı 

\“Top ağlarla şans eseri buluşmuyor.”

Bu cümle yine aklıma takılıyor.

Tarih, 21 Mayıs 2008.

Moskova’da Manchester United’la Chelsea arasında Devler Ligi’nin finali. Uzatmalar da oynanmış, 1-1’lik beraberlik bozulmamış. Penaltı atışlarında sıra Chelsea’nin kaptanı John Terry’de.

Nefesler tutulmuş, heyecan dorukta. Koca stadyumda çıt çıkmıyor. Kaptan eğer penaltıyı gole çevirirse, Chelsea tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldırarak o yıl Avrupa’nın en büyüğü olacak.

John Terry, büyük kaptan, topu penaltı noktasına koyuyor.

Geriliyor.

Penaltıyı gole çevirmesinin ne anlama geldiğini, milyonlarca Chelsea taraftarının bu kupayı yıllardır nasıl hayal ettiğini, bütün Chelsea aleminin o anda kendisi için nasıl dua ettiklerini, kalplerinin nasıl heyecanla, umutla çarptığını elbette biliyor.

Penaltı noktasındaki topa bir daha dokunup düzeltiyor. Önce gerileyip sonra iki yana hareketlerle topa vurmak için koşarken, Manchester United’ın yıldız kalecisi Van Der Saar’ı yanıltıyor ve Hollandalı kaleciyi sağa yatırıyor.

Yürekler ağızda!

Artık John Terry’nin yapacağı tek şey, topu, sağa yatırdığı kalecinin soluna göndermek.

Öyle de yapıyor.

Ama topa vurmadan hemen önce, sol ayağını yere basarken hafifçe kayıyor, dengesi bir anda bozulunca da istediği vuruşu yapamıyor. Top sekiyor, direğe çarpıyor ama ağlarla buluşmuyor!

Hiçbir futbol kaçkınının yaşamak istemeyeceği bir sahne.

Çünkü yıkılırsın, göçersin.

Ayakları John Terry’ye ihanet edince, kendisiyle birlikte tüm Chelsea dünyasının şampiyonluk hayalleri de çöküyor.

 

Chelsea’nin teknik direktörü siz olsaydınız... 

\Şanssızlık mı?

Yoksa o klasik söylem mi:

Futbol böyledir, belli olmaz!

Dünkü yazımda sözünü ettiğim GOL isimli kitabın yazarı ve Barcelona’nın muhteşem yükselişinin perde arkasındaki mimarlarından, bu sezon da Manchester City’nin CEO’luğuna getirilen Ferran Soriano farklı düşünüyor:

“Başarının şansla hiç ilgisi yoktur.”

Kitabında şöyle diyor:

“Bu söylemi en uç noktaya taşımama izin verirseniz, John Terry’nin o penaltıyı kaçırmasının tek nedeninin şansızlık olduğundan emin olabilir miyiz?

Eğer siz Chelsea teknik direktörü olsaydınız, o koşullar ve aşırı baskı altında, kupanın kaderini belirleyecek en son penaltıyı, penaltı kullanma alışkanlığı olmayan, tüm oyuncular içinde Chelsea takımıyla duygusal bağı en fazla olan, aynı zamanda kaptanı olduğu takımın altyapısından yetişmiş bir oyuncuya mı kullandırırdınız? Yoksa, son vuruş için soğukkanlı bir penaltı ustasını mı tercih ederdiniz?”

 

‘Şampanyaları soyunma odanıza gönderiyorum’

\Yukarıdaki satırları okurken, 2000 yılının Mayıs ayında Galatasaray’a Arsenal karşısında UEFA Kupası’nı getiren penaltılar gözümün önüne geliyor.

Kopenhag’ın Parken Stadyumu.

120 dakika golsüz bitmiş, sıra penaltılarda... Avrupa’nın en büyüğü olabilecek miyiz? Cim Bom, kendisinin ve futbol tarihimizin en büyük başarısını gerçekleştirecek mi?

13 yıl geçmiş. Tribünlerdeki o heyecanı bugün bile iliklerime kadar hissederim.

Kupa penaltılara kalınca, Arsenal Kulübü Başkanı yanında oturan Galatasaray Başkanı Faruk Süren’e şöyle der:

“Bizimkiler atamaz, kupa sizin. Oysa kendimizden ne kadar da emindik. Hatta bir kasa şampanya getirmiştim kutlamalar için... Şimdi söyleyeceğim, sizin soyunma odanıza göndersinler.”

 

Pembe, Şükür, Davala ve Popescu’nun unutulmaz penaltı golleri

Sonra penaltı atışları başlamıştı.

İlk penaltımızı en soğukkanlı topçularımızdan Ergün Pembe, tık diye Arsenal ağlarına göndermişti. İkinci penaltıyı büyük golcümüz Hakan Şükür ağlarla buluşturmuştu. Üçüncü gol, takımın en gençlerinden - halen Fatih Hoca’nın yardımcılarından olan - Ümit Davala’dan. Arsenal’ın dev kalecisi Seamen’i sağa yatırmış, topu son derece sakin ve yalın bir vuruşla ağlarla buluşturmuştu.

Bu arada, belki de futbol melekleri bizden yana oldukları için Arsenallı penaltıcılar büyük Taffarel’i - o da bugün kaleci antrenörümüz - geçemiyorlar, sürekli direkleri dövüyorlardı.

Sıra, Popescu’daydı.

Penaltıyı atarsa, kupa bizimdi. O anı hiç unutmam. Hala tüylerim ürperir. Bu yazımı yazarken, o penaltıları Google’ladım, bir daha seyrettim. İtiraf edeyim, gözlerim yine doldu.

Popescu topa koşmaya başladı, Yaradan’a sığınıp öylesine vurdu ki... O top kazara kaleciye çarpsa, onu da içeri sokardı. Sonraysa, Parken Stadyumu’nda kapıldığımız o tarifsiz coşku selleri, duygu fırtınaları...

 

13 yıl aradan sonra...

\Bizim ağlarla buluşan penaltı gollerimiz, Arsenal’ın direkten dönen penaltı vuruşları...

Şans mıydı?

Bal mıydı?

“Futbol böyledir işte, belli olmaz!” kaderciliği miydi?

Sanmıyorum.

Elbette şans, kader, kısmetin başarılarda payı vardır ama abartılmaması kaydıyla...

Başarının şansla ilgisi yoktur!

Bir yanda Fatih Hoca, diğer yanda Arsene Wenger. Maç öncesi tribünde sohbet ediyorlar.

İki hoca 13 yıl önce de Parken Stadyumu’nda karşı karşıya gelmişlerdi. Bakalım bu kez kupayı kim kaldıracak diye aklıma takılıyor maç başlarken. 

 

Rövanş verilmedi ama bir şeyler eksik... 

Ve Fatih Hoca, Arsene Wenger'e 2000 UEFA Kupası'nın rövanşını vermedi.
Aslan Cimbom, Portekiz şampiyonu Porto'dan sonra Arsenal'ı da kendi mabedinde, muhteşem Emirates Stadyumu'nda devirerek stadın adını taşıyan kupayı kaldırdı.

Maçın en büyük kahramanı hiç kuşku yok büyük Drogba'ydı. Biri, kendi yaptırdığı penaltıdan olmak üzere iki golle Galatasaray'a kupayı kazandırdı. Sneijder ise Drogba'ya yaptığı enfes asistlerle sivrildi. Bu ikili, öyle anlaşılıyor ki, yeni sezonda çok iyi iş çıkaracaklar Cimbom için...
Muslera'yı anmadan olmaz. Öyle inanılmaz kurtarışlar yaptı, öyle toplar çıkardı ki, iyi ki var dedirtti hepimize.
Maça iyi başlamadık. Uzunca süre mahkum oynadık. Galiba Selçuk'un boşluğu dolmadı. Ne yazık ki Riera yine aksadı, bir ara koridorlaştı. Chedjou-Semih ikilisi iyiydi. Emre Çolak kötü başladı ama sonra kendine güveni geldi. Ceyhun fena değildi. Melo ara sıra kritik hatalar yapsa da önemli topçu. Amrabat iyi, çabuk, hırslı...
Bir şeyler eksik takımda.
Hızlı oynayamıyoruz. İsabetsiz pas oranı yüksek. Sanki bir kişilik sorunu var. Yırtıcı, düşün peşime diyebilen, takımı bir anda ateşleyecek bir lider... Nerede?
Drogba olabilir.
Ya Sneijder?... Neden olmasın?..
Drogba'nın son dakikalardaki golüyle nasıl bir coşku seline tutulduk anlatamam.

Galibiyet golüyle Galatasaray tribünleri çılgına dönerken kulaklara bir slogan çalındı: Her yer Taksim, her yer direniş!
Aslan Cimbom!
 

Torpilim Drogba 

\Maçtan sonra yolum Knightsbridge'deki Scalini'ye, sevdiğim İtalyan lokantasına düştü. Yer yoktu. Ama torpilim vardı:
Didier Drogba!
Adını verirken de çıtlattım şefe:
"Arsenal'e iki gol attı ve Galatasaray kupayı kaldırdı."
Ortağına döndü:
"Duydun mu" dedi, "Büyük hata yaptı Chelsea, Drogba hala iş yapar."
Tabii Scalini'nin şefi, Fatih Hoca'yı da tanıyordu, İmparatore diye sormadan duramadı.
Cimbom farkı!

Haftaya pazar sırada Fenerbahçe var galiba...

 

Twitter: @HSNCML

Yazarın Diğer Yazıları

Terör ve şiddete lanet olsun!

TUSAŞ'a dönük terör eylemini lanetliyorum, silah ve şiddet çıkmaz yoldur!

Açık mektup!

Özgür Özel'e, Ekrem İmamoğlu'na, Kemal Kılıçdaroğlu'na, Mansur Yavaş'a, bütün CHP'ye açık mektup ya da bir çağrı yazısı...

"
"