New York'tayım bir süredir.
Donald Trump'ı başkan seçtiği için sanki kendinden utanmaya başlayan Amerika'da, demokrasi nedir ne değildir, ilgiyle izliyorum.
Seçim sandığından çıktığı için her şeyi yapabileceğini sanan Başkan Trump Hanya'yı Konya'yı anlamış durumda.
Yargı direniyor.
Yasama direniyor.
Medya direniyor.
Bir başka deyişle:
Güçler ayrılığı tıkır tıkır işliyor Amerika'da.
İşlediği için de Başkan Trump her aklına eseni yapamıyor.
Bağımsız ve özgür medya takır takır eleştiriyor, Trump yönetiminin hoşlanmadığı konuların üzerine üzerine gidiyor.
Kongre, Trump yönetimini sıkıştırıyor, denetim görevini aksatmıyor.
Bağımsız yargı, Başkan Trump'ın karşısına baştan beri dikilmiş durumda, Beyaz Saray'a yenilgi üstüne yenilgi tattırıyor.
Bunun son örneği Federal Mahkeme'den.
Seçim kampanyası sırasında, Donald Trump hakkında nefret söylemi gerekçesiyle bir dava açılır. Başkan Trump, mağdura karşı kendini ifade özgürlüğü diye savunur. Ama Federal Mahkeme, Trump'ın savunmasını kabul etmez, nefret söylemi iddiasını geçerli sayar.
Bu haberi bana gönderen bir dost, şu notu da iliştirmiş mesajına:
"Almanların bir sözü vardır, bir devlet kendi mahkemesinde yenilgiye uğruyorsa, orada demokrasi vardır diye..." Yineliyorum.
Amerika'da demokrasi işliyor; çünkü güçler ayrılığı var, yani yargı bağımsız, yasama yürütmeye tabi değil, medya özgür.
Böyle bir bağımsız üçlü, yani güçler ayrılığı bizde olmadığı içindir ki, Türkiye'de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü yerlerde sürünüyor.
Hapishaneler dolu.
Hapisteki dostlara, gazeteci milletine, siyasetçilere, akademisyenlere selam ediyorum.
Canınızı sıkmayın.
Özgürlük yollarını hep birlikte açacağımız günler uzak değil.
Özgürlük yollarında hep birlikte yürüyeceğimiz günler uzak değil.
Aklınızdan çıkarmayın.
Özgürlük bayrağı yere hiç düşmeyecek.
Özgürlük için direneceğiz, itiraz hakkımızı kullanacağız ve HAYIR diyeceğiz 16 Nisan'da...
Aşağıdaki fotoğraflarınızı yakın Türkiye tarihinin unutulmayacak kayıtları olarak paylaşırken hepinize selam ediyorum.