Televizyon karşısında izliyorum.
Erdoğan, Cibuti’de konuşuyor.
Davutoğlu, Zürih’te gürlüyor.
İkisinin konusu da aynı:
Avrupa Birliği ve Türkiye.
İkisi de aynı şeyi söylüyor.
AB eğer Hıristiyan kulübü değilse, Türkiye’yi içine alır.
AB eğer İslamofobi’ye karşıysa, Türkiye’ye kapılarını açar.
Çiğnene çiğnene bayatlamış -ya da miadı dolmuş- resmi tezler...
Veyahut:
AB kapısında İslam bayrağı sallamanın samimiyetsizliği...
Tayyip Erdoğan’ın AB defterini çoktan kapattığını cümle âlem biliyor.
Bu yüzden ne derse desin herhangi bir inandırıcılığı yok.
Aslında her iki taraf da farkında.
Bugün sahnelenen oyunun adını ilgili tüm taraflar koymuş durumda:
Fişi kim önce çekecek?..
Brüksel mi, Ankara mı?
Görünen o ki, iki başkent de oyunu bitirecek fişi önce kendisi çekmek istemiyor.
Bir başka deyişle:
Karşı taraf oyun bozan olsun istiyor.
Bu nedenle, ağızlardan çıkan sözlerin çoktan beri kıymeti harbiyesi kalmadı.
Önemli olan kafaların arkasında yatan.
AB liderleri, Tayyip Erdoğan’lı Türkiye’nin üzerine koca bir çarpı işareti koymuş durumdalar.
Saray’daki Sultan da bunu biliyor.
Ve hiç dert edinmiyor.
Erdoğan’ın yüzdüğü zihniyet dünyası
Erdoğan, kendisini Doğu’da rahat hissediyor. Erdoğan’ın o dünyada da -Suudi Kralı’nın ölümüyle Türkiye’de yas da ilan etseniz- kabul görmesi uzak ihtimal
Erdoğan da yüzünü kaç zamandır Batı’dan Doğu’ya çevirmiş durumda.
AB umurunda bile değil.
Hiç önemsediği yok.
O kafaya koymuş:
Başkan Baba olacak, Doğu’ya açılacak, Asya’ya, Afrika’ya, İslam âlemine...
Saray’daki danışmanlarından biri daha geçen gün, “Başkanlık... Başkanlık...
Başkanlık” başlıklı yazısıyla gazı damardan veriyordu Sultan’ına:
Bu topraklara, bu coğrafya’ya BAŞKAN yakışır...
Neden mi?
Konuyu biraz açalım;
Fatih, Roma’nın duvarlarını vura vura yıktığında Roma 1100 yıl burada Dünya düzenine hükmetmişti.
Osmanlı, 700 seneye yakın Dünya Denklemini buradan şekillendirdi...
Geriye doğru gidersek, Osmanlı’dan önce de bu bölgeye hakim olan “periferisini” yönetti ve Dünya Düzeni ile Denklemine “sözünü” geçirdi...
Sevgili dostlar,
Bu yapıların ana bir unsuru vardı;
iyi kurulmuş bir “kontrol-denge” mekanizması içinde öne çıkan “LİDERLİK”, bugünün diliyle; BAŞKANLIK!
Bugün sahnelenen oyunun adını taraflar koymuş durumda: Fişi kim önce çekecek? Brüksel mi, Ankara mı? İki başkent de karşı taraf oyun bozan olsun istiyor
Erdoğan işte böyle bir zihniyet dünyasında yüzüyor.
Ayakları yerden kesildikçe kesiliyor.
Gerçeklikle bağını koparıyor.
Ayrıca, kendisini Batı’da değil, Doğu’da rahat hissediyor.
Bu açıdan dikkat ettiniz mi, Erdoğan’ın Suudi Arabistan Kralı’nın cenaze törenindeki hallerini?..
FotoğraflaraTV görüntülerine baktınız mı?
Hazindi.
Bu arada yazın bir kenara:
Batı’ta artık kabul görmeyen Erdoğan’ın, o dünyada da -Suudi Kralı’nın ölümüyle Türkiye’de yas da ilan etseniz- kabul görmesi çok uzak ihtimaldir.
Geçiyorum.
Geçmişe mazi derler
Erdoğan bir zamanlar böyle değildi.
Özellikle 2000’lerin başlarında, Amerika’sında, Avrupa’sında el üstünde tutuluyordu.
Erdoğan-Gül ikilisinin uyumuyla ön plana çıkan Türkiye’ye AB 2005’te tam üyelik müzakereleriyle kapıyı aralarken, ABD de Türkiye’yi İslam dünyasına model ülke olarak sunuyordu.
Türkiye’de sessiz devrim deyişi Batı başkentlerinde kabul görmeye başlamıştı.
Çünkü, Erdoğan-Gül ikilisi Batı’ya demokrasi diye sesleniyordu.
Hukukun üstünlüğü diyordu.
Kopenhag kriterleri ile, Venedik kriterleri ile, insan hakları ve özgürlük çıtasını yükselteceğinin sözünü veriyordu.
Ve AB’ye uyum çerçevesinde bütün bunların somut adımlarını atmaya koyuluyordu.
Artık bütün bunlar geçmişte kaldı.
Evet öyle, geçmişe mazi derler.
Fişi AB çeksin istiyorsun
Erdoğan Cibuti’de, Davutoğlu Zürih’te konuşuyor. Her ikisi de ‘İslam bayrağı’nı sallıyor. İkisi de bal gibi biliyor, İslam’ın bayrağı sallanarak açılmaz AB kapısı…
Televizyondan izliyorum.
Erdoğan Cibuti’de, Davutoğlu Zürih’te konuşuyor.
Her ikisi de ‘İslam bayrağı’nı sallıyor.
İslam’ın ipine sarılarak AB kapısını çalıyorlar.
İkisi de samimi değil.
İkisi de bal gibi biliyor, İslam’ın bayrağı sallanarak açılmaz AB kapısı…
O kapıyı gerçekten zorlamak istiyorsan, demokrasi bayrağını sallaman lazım.
Hukukun üstünlüğü bayrağını sallaman lazım.
Yasakların değil ‘özgürlükler’in bayrağını sallaman lazım.
İnsan hakları bayrağını sallaman lazım.
Rahmetli Turan Güneş demişti ki:
‘Briç kulübü’nde pişpirik oynanmaz!
Oynanmayacağını sen de biliyorsun ama…
Zaten senin derdin AB değil.
Sen fişi kendin değil, AB çeksin istiyorsun.
Senin derdin bu.
İyi pazarlar!