12 Temmuz 2013

Ey iktidar sahipleri! Ey muktedirler! Bir çift sözüm var, kulak verin!

19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ın nasıl öldürüldüğünü okudunuz mu? Coplarla, sopalarla, tekmelerle kendinden geçinceye kadar nasıl dövüldüğünü duydunuz mu?

Ey iktidar sahipleri! Ey muktedirler! Ey iktidarlarına toz kondurmayanlar! Bir çift sözüm var! Kulak verebilecek misiniz?

19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ın nasıl öldürüldüğünü okudunuz mu? Coplarla, sopalarla, tekmelerle kendinden geçinceye kadar nasıl dövüldüğünü duydunuz mu? 

İnsanlık bunun neresinde, söyler misiniz? Yoksa azıcık duyarlık da, bir parça empati de kalmadı mı?.. Perde mi indi gözlerinize? İktidarın körleştirici etkisi mi yoksa?

28 Şubat döneminde sizinle demokrasi mücadelesi verenler bile köşelerini kaybederken sesiniz çıkmıyor. Ayıp değil mi? Bu kadarını nasıl içinize sindirebiliyorsunuz?

\

Ali İsmail Korkmaz.

19 yaşındaydı.

Dövülerek öldürüldü.

Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde birinci sınıf öğrencisiydi. Gezi Parkı direnişine destek için Eskişehir’deki yürüyüşe katılmıştı.

Direnişteki beşinci ölümün hikayesini dün T24’te Alaz Kuseyri yazdı.

Okudunuz mu?

Benim içim acıdı okurken.

Ellerinde coplarla, sopalarla… 

\Bir bölümü şöyleydi:

Ali’yi ellerinde coplarla dövüyorlardı. Vatandaşların da elinde sopa vardı. Sopasız şekilde döven de vardı. Kafasına ve beline çok sert tekmeler attılar. Ali, gelen tekmelerden biriyle kafasını kaldırıma çarptı ve şuurunu kaybetti. Kendinden geçince dövmeyi bıraktılar.

Ben o sırada şoka girmiştim.

Yardım etmek istiyordum ama korkudan hiçbir şey yapamıyordum.

Gözleri dönmüştü resmen…

Ali çok hafif doğrulunca, eli beyzbol sopalı kişi yanına gelip ‘Daha burada mısın o.... çocuğu’ diyerek tekmelerle darp etmeye başladı.

Tam o sırada Ali ani hareketle ayağa kalktı ve sokağın girişine doğru ilerledi. Sokağın girişinde pusuya yatan, elinden kurtulduğu iki polis de orada dövmeye başladı Ali’yi… 

Dayanamadım.

Ve başka bir sokaktan evime gittim. Ekşi Sözlük'te gördüklerimi yazınca bana ulaşan avukatlar aracılığıyla ifademi verdim.

Ali'nin sağlığına kavuşmasını bekledim sadece…

Dün de ölüm haberini aldım.

Gizli tanıklık başvurumu da ifademi verirken belirttim. Çünkü, işin içinde emniyet de vardı ve bir süre sonra gizli tanıklığımın iptal edildiğini öğrendim. Şimdi tekrar gizli tanıklığımı onaylatmak için girişimlerde bulunacağız.”

 

Ey muktedirler, kulak verin!  

\Ey iktidar sahipleri!

Ey muktedirler!

Ey iktidarlarına toz kondurmayanlar!

Bir çift sözüm var.

Kulak verebilecek misiniz?

İnsanlık bunun neresinde, söyler misiniz?

Yoksa azıcık duyarlık da, bir parça empati de kalmadı mı?..

Yazık!

‘Hukuk’un, adalet kavramının son zamanlarda nasıl darbe üstüne darbe yediğini göremiyor musunuz?

Perde mi indi gözlerinize?

İktidarın körleştirici etkisi mi yoksa?

İktidar böyle bir şey mi?

Birtakım değerlere insanı zamanla yabancılaştırıyor mu güç sahibi olmak?..

Devletin gaddarlığıyla hoyratlığına, biber gazlı, coplu polisin gaddarlığıyla hoyratlığına şimdi artık eli palalı, eli sopalı vatandaşlar da katılmaya başladı.

Farkında mısınız bu korkunç gerçeğin?

 

Büyüyen vicdan yaralarının farkında mısınız? 

Gezi direnişiyle birlikte Başbakan Erdoğan’ın tek adam zihniyetiyle cepheleştirici, bölücü söyleminin toplumu nasıl kutuplaştırdığını en azından hissedemiyor musunuz?

Güç sarhoşluğu, parmak ucu hislerini de mi körleştirmeye başladı?

Gerçekten çok yazık!

Roboski’den sonra, Lice’den sonra olduğu gibi acılara yine sırtınızı mı dönüyorsunuz?

Üç maymun’u oynamaya devam mı?..

Oysa kibir yüklü, hatta şımarıklık dozu gittikçe artan ‘iktidar oyunu’nuzun toplum vicdanında açtığı yaralar her geçen gün büyüyor.

Galiba farkında değilsiniz.

Toplum vicdanında gitgide büyüyen bu yaralar, “Erdoğan’ı yedirmeyiz!” tavrının da bir sonucu...

Çektiğiniz acıları bu kadar çabuk mu unuttunuz! 

Askeri vesayet yıllarında, darbe dönemlerinde çektiğiniz acıları yoksa unuttunuz mu?

O yüzden mi bugün, yani ‘devr-i iktidarınız’da yaşanan acıları hissedemiyorsunuz?

Size karşı kurulmuş uluslararası bir komplonun sonucu olarak gördüğünüz için mi umursamıyorsunuz bu derin acıları?

Yazık!

28 Şubat medyası hiç dilinizden düşmezdi. Bugün de düşmüyor. Haklı ve meşruydu yakınmalarınız, eleştirileriniz.

28 Şubat post-modern darbesinin mazlumları bugün iktidarda. Şimdi gazetelerdeki köşeleriniz, televizyon programlarındaki yerleriniz mıh gibi sağlam.

Ve gitgide yayılıyorsunuz, çoğalıyorsunuz.

Allah versin!

Gözümüz yok.

 

Tüm ‘kale’leri fethetmek mi niyetiniz? 

Bal tutan parmağını yalar demek de gelmiyor içimden...

Ama bu kadar da kayıtsız olunmaz ki!

Geçmiş, yaşadıklarınız bu kadar da çabuk unutulmaz ki!

Tekrarlıyorum:

Demek ki bazıları için iktidar böyle bir şey, aşındırıyor, kayıtsızlaştırıyor, nasırlaştırıyor, iç dünyalarında sadece kendini düşündüren bencil mekanizmaları harekete geçiriyor.

Farkında olmadığınıza ihtimal veremiyorum.  

İktidarınız bu ülkede neredeyse bütün çatlak sesleri susturmayı ahdetmiş durumda. El koyarak, nokta atışları yaparak eleştirel sesleri susturmak için kaç zamandır pervasızca hamle üstüne hamle yapıyor iktidarınız.

\Ama sizden çıt yok!

Yoksa tüm ‘kale’leri fethetmek mi niyetiniz?

Eğer öyleyse, bu kafayla demokrasi olmaz ki.

Eğer niyetiniz buysa, Türkiye’de kavga, demokrasi kavgası gittikçe kızışacak demektir.

28 Şubat döneminde sizinle kader birliği yapanlar, demokrasi mücadelesi verenler bile - Yeni Şafak’tan Kürşat Bumin örneği - köşelerini kaybederken sesiniz soluğunuz çıkmıyor.

Ayıp değil mi?

Bu kadarını nasıl oluyor da içinize sindirebiliyorsunuz?

Tetikçilerden Başbakan’a başdanışman yapıldığı bir devirde bu kadarı olur” mu diyorsunuz yoksa?..

Bilemiyorum.

Bu kadarını yakıştıramıyorum size.

Anlaşılan o ki, devir çok fena değişti.

Böyle giderse, bugünlerin hesabını değil bu dünyada, öbür dünyada, ahirette bile veremezsiniz.

 

Vesayetçilerle sandıkçılar… 

\Şahin Alpay dün Zaman’daki köşesinde çıkan güzel yazısında sizin gibileri sandıkçılar diye tarif etmişti. Şu satırları dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum:

“Uzun yıllar Kemalizm’e bağlı askerin ve yargının vesayeti olmadan demokrasi olamayacağı iddiasıyla ve bunun sonunda gerçekleşen askeri müdahalelerle mücadele etmek zorunda kaldık.

AKP iktidarı ile Kemalist vesayetin geriletilmesinden sonra ise, demokrasiyi seçimden ibaret gören, seçimde çoğunluğun oyunu alan parti veya liderin, ayağına kuvvetler ayrılığı dolanmadan ülkeyi dilediği gibi yönetebileceğini, halka ancak seçimden seçime hesap vermek durumunda olduğunu ileri süren sandıkçı (‘demokrasi sadece sandıktır’) zihniyetle mücadele gündeme oturdu.

Zamanla vesayetçiler ile sandıkçılar arasında sıkışmayı aşacağımıza, özgürlükçü demokrasiyi yerleştireceğimize güvenim tam.”

 

Çoğunluk diktatörlüğü… 

Şahin Alpay’ın yazısı şöyle devam ediyor:

“Evet, ‘çoğunluğun oyunu alan, genel iradeyi temsil eder ve herkes bir sonraki seçime kadar bu iradeye tabi olmak zorundadır’ bir tür demokrasi anlayışı olabilir.

Ancak bu anlayış, tarihî tecrübelerle sabit olduğu üzere, kaçınılmaz olarak yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin ayaklar altına alındığı ‘çoğunluk diktatörlüğü’ne götürür.

Buna karşı, seçimle gelen hükümet yanında, özgürlüklerin ve çoğulculuğun güven altına alındığı türden demokrasi, kısaca liberal demokrasi, Batı, Avrupa Birliği normlarında demokrasi fikri gelişmiştir. Liberal demokrasi mükemmel olmayabilir, geliştirilmeye muhtaç olabilir, ama bugüne kadar daha iyisi bulunmuş değil.

Liberal demokrasi, iktidarın rekabetçi seçimlerle belirlenmesi yanında, askerin mutlak olarak sivil otoriteye bağlı olduğu; ifade, örgütlenme, inanç başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin güven altına alındığı; iktidarların halka seçimden seçime değil sürekli hesap verdiği; iktidarın kötüye kullanılmasının kuvvetler ayrılığı, yargı ve medya bağımsızlığı başta olmak üzere denge ve denetim mekanizmalarıyla engellendiği rejimdir.

Eğer böyle, özgürlükleri ve çoğulculuğu güven altına alacak bir rejime ihtiyacımız yoksa, niye yeni bir anayasa istiyoruz ki? Demokrasi seçimden ibaretse anayasaya ne gerek var?” (Şahin Alpay, 11 Temmuz 2013 tarihli Zaman)

 

Ey sandıkçılar! 

Sandıkçılar!

Eğer gerçekten demokrat olmaya niyetiniz hala varsa, Şahin Alpay’ın bu sözlerine kulak verin!

Ama bu satırlardan da darbeci kokusu alabiliyorsanız, artık size söyleyecek bir sözüm kalmamış demektir.

 

Twitter: @HSNCML

Yazarın Diğer Yazıları

Açık mektup!

Özgür Özel'e, Ekrem İmamoğlu'na, Kemal Kılıçdaroğlu'na, Mansur Yavaş'a, bütün CHP'ye açık mektup ya da bir çağrı yazısı...

"Kürtçe konuşma, jandarma gelir!"

Tarık Ziya Ekinci 99 yaşında hayata veda etti; Kürtler kitabımı yazarken bana Kürtlerin acılarını anlatmıştı

"
"