AKP’nin içinden çatlak sesler yükseliyor.
İlginç.
Bu sesler eskiden de vardı ama kamuoyuna pek ulaşmaz, daha çok kapalı kapılar arkasında kalırdı.
Artık böyle değil.
AKP tabanındaki huzursuzluğu da yansıtan bu farklı sesler çoktan beri suyun yüzüne vurmaya başladı.
Vozurdamaların tek adresi var:
Tayyip Erdoğan.
Adı zikredilmese de, bu eleştirel sesler hiç kuşkusuz Erdoğan’ı hedef alıyor.
Parti içinde, hükümette Erdoğan’a dönük rahatsızlıklar hangi konularda odaklanıyor?
Satır başlarıyla ve de gelişigüzel şöyle özetlenebilir:
Olağanüstü Hâl’in süresi, uygulamaları...
İdam cezası...
Referandum...
Koca bir ülkeyi böyle yönetmek imkânsız. Nitekim yönetilemiyor da...
“FETÖ’yle mücadele” tabelası altında yürütülen ‘cadı avı’ndaki hukuksuzluk ve haksızlıklar...
Hapisteki bazı gazeteci ve yazarlar...
Başta Selahattin Demirtaş ve Ahmet Türk olmak üzere tutuklanan HDP’li milletvekilleri...
Cezaevinde yatan milletvekili, gazeteci ve yazarların tutuksuz da yargılanabilecekleri...
Amerika’ya, Avrupa Birliği’ne karşı tavırlardaki aşırı olumsuzluk...
Doların önlenemez yükselişi...
Ve ekonomideki kriz beklentisi...
Parti içindeki lider sultası...
‘Reis’in tabandan kopması, kendisini dar bir çevreye hapsetmesi...
‘Reis’te kendini fena halde belli eden eleştiriye tahammülsüzlük...
‘Reis’in Ankara’lılaşması, bürokratlaşması...
Devlet Bahçeli ile ilişkiler...
Satır başlarıyla belirttiğim bütün bu konularda Erdoğan, ismi zikredilmese de, kendi saflarında bir süredir eleştiriliyor.
Evet öyle.
Erdoğan’a dönük bu parti içi vozurdama özellikle geçen yıl 7 Haziran’da tavan yaptı.
Seçim sandığındaki 9 puanlık kayıp, Erdoğan ve yakın çevresinde şaşkınlık yaratmıştı.
Bunun üzerine Erdoğan, barış sürecini durdurdu ve ‘savaş düğmesi’ne bastı.
PKK’nın da hodri meydan demesiyle patlayan çatışma ortamı bir tek Erdoğan’a yaradı ve 1 Kasım’da kaybettiği 9 puanı olduğu gibi geri aldı.
Bunun gibi, 15 Temmuz darbe girişimi de Allah’ın bir lütfu oldu Tayyip Erdoğan için.
Çünkü bu sayede kendi darbesini derinleştirmeye başladı.
Kendine karşı tüm muhalefeti etkisiz kılmak için adımlarını planlı programlı olarak hızlandırdı.
Yargıyı da, orduyu da, üniversiteyi de kendisine tam anlamıyla tabi kılmaya yöneldi.
Medyadaki son kaleleri de fethetmek için kolları sıvadı.
Muhalif odakları sindirmek ve susturmak için kuyumcu titizliğiyle çalışmaya başladı.
Bir zamanlar kendisinden nefret eden, kendisini devirmek için darbe tezgâhlarına girmiş güçlerle ittifaklar bile kurdu.
Kendisini eleştirenleri, kendisine muhalefet edenleri FETÖ’cü ilan etti.
Terörist ilan etti.
Darbeci ilan etti.
Vatan haini ilan etti.
Casus ilan etti.
O hale gelmeye başladı ki, artık bütün doğruları kendi tekeline almıştı.
‘Doğru’yu bilen bir tek oydu.
Her şeyi bilen oydu.
Bütün yanlışlar başkalarınındı.
İçeride ve dışarıdaki ‘Türkiye düşmanları’nındı.
Sözü uzatmak istemiyorum.
Koca bir ülkeyi böyle yönetmek imkânsız.
Nitekim yönetilemiyor da.
Orasından burasından patlıyor.
Dolar alıp başını gidiyor.
Ekonomide kriz beklentisi yükseliyor.
Sınırlarımızın içinde ve dışında kan ve gözyaşı dalgası büyüyor.
Böylesine koşullarda Tayyip Erdoğan’a karşı kendi partisinde, kendi saflarında rahatsızlık, huzursuzluk ve eleştirilerin su yüzüne vuruyor olması şaşırtıcı değildir.
Belki hayırlı bir gelişmedir.