Sanki bunları yaşamadık, hiçbirine tanık olmadık… Darbe günlükleri, Santoro, Dink ve Zirve Kitabevi cinayetleri, AK Parti'yi hedef alan yargısal darbe girişimi ve asker himayesinde kurulan internet siteleri, 27 Nisan muhtırası, Ergenekon ve Balyoz planları unutturulmak isteniyor.
Elbette dava süreçlerindeki adaletsizlikler gözardı edilemez. Ancak, demokrasi ve hukuk düşmanlıkları da unutulamaz. Ama şimdi 'milli orduya kumpas', Taraf gazetesi bir ‘proje’ydi diye unutturulmak isteniyor. Erdoğan ve Tayyipgiller bunu neden yapıyor? Benim yanıtlarım aşağıda…
Erdoğan’la Tayyipgiller tehlikeli bir oyun içindeler!
Çıplak gözle görülüyor.
Daha düne kadar, ‘askeri vesayet’e karşı ‘demokrasi’nin yanında gözükmüş olanlar bugün saf değiştiriyorlar.
Daha düne kadar, ‘darbe tertipleri’nin, ‘muhtıralar’ın hedefi olanlar bugün saf değiştiriyorlar.
Daha düne kadar, Sarıkız’dı, Ayışığı’ydı, Eldiven’di gibi isimler taşıyan darbe tezgâhlarının hedefi olanlar bugün saf değiştiriyorlar.
Sanki, Özden Örnek Günlükleri’nde yazılanlar yaşanmadı.
Sanki, Balbay Günlükleri’nde yazılanlar yaşanmadı.
Sanki, askeri belgelerde operasyonlar olarak geçen Rahip Santoro cinayeti, Hrant Dink suikastı, Zirve Kitabevi Katliamı olmadı, Türkiye’de darbe ortamını olgunlaştırmak için.
Sanki, AK Parti’yi zayıf düşürmek için asker himayesinde internet siteleri kurulmadı, dezenformasyon ve kara propaganda kampanyaları yürütülmedi.
Sanki, Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçtirmemek için daha 2007 yılında 27 Nisan Muhtırası verilmedi asker tarafından.
Sanki, 2008 yılında asker-yüksek yargı işbirliği ile, AK Parti’nin Anayasa Mahkemesi’nde kapanmaktan tek bir oyla kıl payı kurtulduğu yargısal darbe girişimi yapılmadı.
Sanki Ergenekon yoktu.
Sanki Balyoz yoktu.
Bunların hepsi vardı.
Hepsi gözümüzün önünde yaşandı.
Bu noktayı vurgularken, elbette dava süreçlerindeki hukuki yanlışlar, vahim hatalar, büyük adaletsizlikler gözardı edilemez, edilmiyor da...
Ancak, yukarıda sadece bir bölümünün özetini verdiğim demokrasi ve hukuk düşmanlıkları da unutulamaz.
Ama şimdi unutturulmak isteniyor.
Milli orduya kumpas diye unutturulmak isteniyor.
Taraf gazetesi bir ‘proje’ydi diye unutturulmak isteniyor.
Unutturulmak isteniyor, çünkü Erdoğan’la Tayyipgiller düne kadar kendilerini hedef seçmiş güçlerle kolkola girmeye başladı.
Unutturulmak isteniyor, çünkü Erdoğan’la Tayyipgiller artık tümüyle ‘devletleşme’nin peşinde.
Unutturulmak isteniyor, çünkü Erdoğan artık tek adam olmak istiyor.
Unutturulmak isteniyor, çünkü Erdoğan, ‘asker’i de yedeğine alarak, desteğine çekerek Latin Amerikavari bir sivil otoriter rejim kurmak yolunda ilerliyor.
İşte bunun içindir ki Tayyipgiller, ‘milli orduya kumpas’ gibi, ‘paralel devlet’ gibi, ‘Taraf tam bir projedir’ gibi sloganlarla saf değiştirip demokrasinin karşısına geçiyorlar.
Olayların arkasındaki gerçek budur.
Asıl 'proje' Tayyipgiller
Aşağıda eski bir yazım var, Taraf gazetesiyle ilgili. İki yıl önceki bu yazımda nerede duruyorsam, bugün de orada duruyorum.
Ve Taraf’ın değil, asıl Tayyipgiller’in Taraf’a yönelik saldırılarının demokrasi karşıtı bir proje olduğunu ve bu projenin Erdoğan’ın tek adamlık stratejisine oturduğunu düşünüyorum. Uzun lafın kısası:
Tehlikeli oyunlar.
Ve tehlikeli bir proje.
İyi pazarlar!
Taraf olmasaydı…
Taraf gazetesiyle ilgili Milliyet’te çıkan 15 Aralık 2012 tarihli yazım aşağıda yer alıyor.
Cep telefonuyla geldi haber:
Ahmet’le Yasemin Taraf’tan istifa ettiler; Neşe Düzel de gazeteden ayrıldı.
Önce şaşırdım.
Demek ki beklemiyordum.
Sonra gerçekten üzüldüm.
Canım çok sıkıldı.
İçimde derhal bir sıkıntı yumağı büyümeye, dallanıp budaklanmaya başladı.
Yazıyı değiştirmem şart oldu.
İstifaları yazmam lazım.
Ama nasıl?..
Bilgisayarın başına oturdum.
O kadar çok şey uçuşmaya başladı ki kafamın içinde...
Neresinden tutayım?
Bir yenilgi hissi mi yoksa?
İçimde tomurcuklanan bu mu?.. Bilemiyorum.
Tuhaf bir duygu...
Önce nedense Taraf’taki bu gelişmenin kimleri, hangi odakları mutlu edeceği sorusu aklıma takılıyor.
Ama geçiyorum.
Önce şunu teslim etmek gerekiyor:
Çılgın bir ekip yaptı bugüne kadar Taraf’ı. Patron dahil bütün çalışanlar risk aldı, elini taşın altına koydu.
Gazete kaç yıldır maddi ve manevi her bakımdan çok büyük fedakârlıklarla çıktı, olmadık güçlüklerle boğuşarak yayın hayatını sürdürdü.
Taraf baştan beri bu memlekette demokrasiyi sevmeyenlere, özgürlük ve insan hakları deyince tüyleri ürperenlere, hukukun üstünlüğünü boşlayanlara isyan bayrağını kaldıran ve en yüksekte tutan bir gazete oldu.
Taraf’ın bugüne kadar yayımlamış olduğu birçok haberi başka gazeteler basamazdı.
Köşelerinde çıkan birçok yazıyı başka gazetelerin köşelerinde okuyamazdınız.
Taraf olmasaydı, emin olun, bu memlekette demokrasi ve hukukun onca yıldır canına okuyan birçok netameli konu karanlıkta kalmaya devam eder giderdi.
Taraf bu karanlığı yırttı.
Abartmıyorum.
Bu gerçeğin ta kendisidir.
Ve bu gerçeği 2010’da çıkan Türkiye’nin Asker Sorunu isimli kitabımın önsözünde şöyle teslim etmiştim:
“Türkiye’de, 28 Şubat postmodern darbesinin sonrasında, AK Parti’nin 2002 yılı kasım ayında seçimleri yüzde 35’le tek başına kazanmasıyla birlikte askerin içinden tetiklenen darbe tertipleri ve komplolar dizisi, bir zincirin halkaları halinde gözlerimizin önüne çırılçıplak serilmeye başladı.
Ve bu süreçte bir gazete, bir gazeteci olarak burada kayda geçmem bir borçtur, Ahmet Altan yönetimindeki Taraf gazetesi ya da Taraf gazeteciliği, bu ülkedeki ‘askeri vesayet sistemi’nin çözülüşüne açılan demokrasi yolunda büyük görev yapacaktı.”
Bugün de farklı düşünmüyorum.
Türkiye’nin ‘asker sorunu’yla olduğu gibi, bugünkü ‘sivil sorunu’yla da kafa kafaya geldi Taraf gazetesi.
Haberleriyle, köşeleriyle birçok tabuyu kırıp sorgularken, insanları eleştirel düşünmekten, bağımsız düşünmekten alıkoyan devletçi yapılarla mücadele etti.
Demokrasi ve hukuk adına sesini yükseltmek isteyenlere de cesaret aşıladı, bürokratik oligarşi karşısında. Bu derin devlet yapısının hiç de öyle korkulacak bir şey olmadığını sergiledi yayınlarıyla...
Ayrıca, Ahmet’le Yasemin çok yakın arkadaşlarım. Ne büyük fedakârlıklarla çalıştıklarını biliyorum.
Ama dert torbaları dolup taşarken bile o fedakârlıklardan söz etmeyi sevmediklerini, bundan hazzetmediklerini de çok iyi biliyorum. Gazetecilik hayatında bazı ayrılıklar, istifalar insanın içini yakan duraklardır, kolay değildir. Bilirim, ben de yaşamıştım bir zamanlar...
Canım gerçekten sıkkın. Bazı pencerelerin kapanmasını hazmedemiyorum.
Yalnızlaşıyoruz belki de...
Yıllar geçtikçe etrafımız tenhalaşıyor da olabilir.
Ne yazık!
Twitter: @HSNCML