Sonunda Londra'daki maçı da bir yana bıraktım. Siyaset yakamızdan bir türlü düşmüyor. Evet, soruyorum: Erdoğan nasıl gider?.. Yanıt mı?.. Benimkiler aşağıda...
LONDRA
Dayanamadım, sonunda maçı da bir yana bıraktım ya Londra memleketinde...
N’apayım?..
Siyaset yakamızdan bir türlü düşmüyor.
Nasıl olsa maç gece yarısına doğru bitecek. Vaziyet ak mı, kara mı belli olduktan sonra da yazarım artık.
Kâğıdı, matbaası, baskısı, dağıtımı yok ki bizim gazetenin. Yaz yazıyı, bir tık yap, o kadar. Sayfadaki yerini bir tıkla hemen alıveriyor, baskı saati telaşı yok bizde...
Stamford Bridge’de acıklı bir durum varsa, ertesi güne de ertelenebilir yazı.
Ama ya Cimbom yine bir tarih yazmışsa... Devler Ligi’nde son 8’e, yani çeyrek finale kalmışsa geçen yılki gibi...
O zaman ben de gece yarısından sonra revnaklı bir yazı daha döşenirim keyif içinde...
Şimdi soruyorum:
Erdoğan nasıl gider?..
Yanıt mı?..
Aşağıda yeni bir şeyler var.
'Mehmet Altan'a güle güle, gereğini yapın ya'
Başbakan, Tayyip Erdoğan.
Genel Yayın Yönetmeni, Mustafa Karaalioğlu.
Köşe yazarı, Mehmet Altan.
Gazete, Star.
Erdoğan, anlaşılan, Mehmet Altan’ın yazılarından hiç memnun değil. Açıyor telefonu Genel Yayın Yönetmeni Karaalioğlu’na.
Erdoğan: Alo.
Karaalioğlu: Efendim.
Erdoğan: Bugün yine şeyin yazısı var, Mehmet'in. Bu adam aslında önünü arkasını bilmeden, sadece belli bir yerini kapıp şey yapıyor. Yani biz bize yeteriz ifadesi vardı ya benim konuşmalarımda. Bu sadece ekonomik alanı kapsayan bir ifade değil ki. Bizim oradaki şeyimiz ekonomiyle ilgili kısımdı. Bunu başka yerlerde yaptığım konuşmalarda zaten açıkladım.
Karaalioğlu: Açıkladınız, açıkladınız biliyorum efendim
Erdoğan: Hatta siyasi, askeri, ekonomik alandaki dayanışmamızı hep vurguladık konuşmalarımızda. Bu, oradan işin bir yerini alıp cımbızlayıp bunun üzerine konuşma yapıyor. Aynı şeyi Fatih Altaylı yapmış. Fatih Altaylı'yla mı yarışıyor bu adam?
Karaalioğlu: Yani o malum dün bahsettiğiniz konuyla ilgili, biliyorsunuz yani bir şey sezonu bu…
Erdoğan: Yani bu adam böyle bir sezonlar peşinde koşturuyorsa, hadi güle güle, o sezonu yakalayacağı bir yere gitsin ya…
Karaalioğlu: Yani bir yazarın tutarlı olması lazım kendi içerisinde, bütün detayları görerek yazması lazım şüphesiz, özellikle başyazarlar.
Erdoğan: Burada, yani menfaaat şeyi içerisinde, yani düşüncesi içinde fikrini değerlendiriyorsa, yani bunun buralarda yer almaması lazım.
Karaalioğlu: Alakadarım konuyla ben, biliyorsunuz şey yapmıştım size.
Erdoğan: Yapın yani, gereği neyse onu da yapın yani, bu kadar uzatılmaya gerek yok...
Evet, bu konuşmadan bir süre sonra Star'daki köşesi kapatılan Mehmet Altan konusunda Başbakan’ın talimatı böyle.
Ben de, sevgili meslektaşımın Star’da yayımlanmayan son yazısını ertesi gün Milliyet’teki köşeme koymuştum. Mustafa Karaalioğlu ise beni aramış, ama yukarıda yer alan gerçeği benden saklamıştı.
(Bu ses kaydının internet ortamına düşmesinin ardından Star gazetesinin internet sitesinde, Başbakan ile Karaalioğlu arasında geçen bu konuşmadan yaklaşık 1 yıl sonra Mehmet Altan’ın yazılarına son verildiği duyuruldu. Peki, aynı Karaalioğlu, Başbakan’ın “Mehmet Altan hakkında gerekenin uzatılmadan yapılmasına” ilişkin sözleriyle ilgili neden bir açıklama yapmadı? Daha önemli olan bu değil mi? Burada tartıştığımız, bir başbakan ile bir gazete yayın yönetmeni arasında geçen konuşmanın muhtevasıdır).
Geçelim.
'Arkadaş, bu yazarı hâlâ niye tutuyorsunuz?'
Başbakan, Tayyip Erdoğan.
Genel Yayın Yönetmeni, Mustafa Karaalioğlu.
Köşe yazarı, (ilahiyatçı ve insan hakları aktivisti) Hidayet Şefkatli Tuksal.
Gazete, Star.
Başbakan, Genel Yayın Yönetmeni’ni telefonla arıyor. Anlaşılan o ki, bir yazısında kendisini eleştiren köşe yazarından memnun değil, “Arkadaş, Hidayet Şefkatli Tuksal'ı neden hâlâ Star'da tutuyorsunuz?” diye azarlıyor gazete yönetmenini…
Erdoğan: Mustafa, bu geçen senle konuştuğum kadın vardı ya...
Karaalioğlu: Evet efendim.
Erdoğan: Arkadaş ya, bunları siz niye hâlâ burada şey yapıyorsunuz?
Karaalioğlu: Haklısınız efendim, doğru.
Erdoğan: Ne ya, hem bana haklısın diyorsun, hem burada tutuyorsun...
Karaalioğlu: Uygun bir şekilde...
Erdoğan: Yani biz bunları sövdürmek için mi burada tutacağız ya?
Karaalioğlu: Yanlış oldu o şey, haklısınız.
Erdoğan: Sonra bu yazılar sizin kontrolünüzden geçmiyor mu ya, her yazıyı koymaya mecbur musunuz?
Karaalioğlu: Orada bir şey oldu efendim, ihmal oldu, haklısınız.
Erdoğan: Nasıl ihmal oldu ya, siz bu gazeteye bakmıyorsunuz arkadaş ya, bu yazıları gözden geçirmiyorsunuz ya!
Karaalioğlu: Hayır, bakılıyor da efendim, bazen şeyler oluyor...
Erdoğan: Ama yani sizin, af edersin, yani burada işin editoryal yönüne bakan kim, kim bunları edit ediyor?
Karaalioğlu: Bakılıyor efendim, tepeden tırnağa bakılıyor, fakat bazen...
Erdoğan: Nasıl bakılıyor ya!
Karaalioğlu: Yazarların şeyi oluyor, bir kaprisi oluyor, idare etmek gerekiyor...
Erdoğan: Şuna bak ya, bana onun hakaret etmeye hakkı mı var ya, kim o ya!
Karaalioğlu: İlgileneceğiz efendim, gündemimizde.
Erdoğan: Halk sillesini atmaya kendisine vekaleti kim vermiş? Hakkın damgasını atma yetkisi onda mı, ona mı verilmiş bu?
Karaalioğlu: Yanlış oldu efendim bu konu, ilgileneceğiz onunla.
Erdoğan: Yani bu lafı söylerken kendisine yeryüzünde bir uluhiyet şey yapıyor adeta, yetki alıyor. Öyle bir görevi mi var onun?
Karaalioğlu: Yani olacak şey değil. Olacak şey değil, haklısınız. İlgileneceğiz onunla efendim. Efendim gündemimde benim zaten, siz söylemeseniz de gündemimizde bizim efendim.
Erdoğan: Ama tamam ne zamandan beri gündemde?
Karaalioğlu: Yeni oldu bu, şey oldu çok.
Erdoğan: Hadi bunun ilk değil canım, her zaman yaptığı iş bu. Televizyonlarda aynı şeyi yapıyo, buralarda yapıyor.
Karaalioğlu: Evet efendim.
Hidayet Şefkatli Tuksal’ın Tayyip Erdoğan’ı rahatsız eden yazılarının çıktığı Star gazetesindeki köşesi, Başbakan’la Genel Yayın Yönetmeni arasındaki bu konuşmadan yaklaşık üç hafta sonra kapandı.
(Hidayet Şefkatli Tuksal, Başbakan’la Star Genel Yayın Yönetmeni Karaalioğlu arasında geçen bu konuşmanın dün internet ortamına düşmesinden sonra gazeteden 'kendi isteği’yle ayrıldığını kamuoyuna duyurdu. Ben de yazıma Hidayet Hanım’ın bu notunu düşmüş oluyorum.)
Medya yöneticilerinin, gazetecilerin sesi yükselirse...
Şimdi tekrar soruyorum:
Erdoğan nasıl gider?..
Başbakan’a, “Sen kendi işine bak, biz de kendi işimize bakalım” diyen medya yöneticilerinin sesi yükseldikçe gider.
Başbakan’a, “Hop dedik, demokrasilerde gazeteleri gazeteciler yapar” diyebilen gazetecilerin sesi yükseldikçe gider.
Başbakan’a biat etmeyen ‘medya patronları’nın sesi yükseldikçe gider.
Başbakan’a, “Gazetelerden haber attıramazsın, gazeteci kovduramazsın, köşe kapattıramazsın” diyebilen gazeteci milletinin sesi yükseldikçe, aralarında meslek dayanışması güçlendikçe gider Tayyip Erdoğan.
Uzun lafın kısası:
Avrupa Basın Ödülü’nü kazanan ve önceki gün Londra’da törenle alan Yavuz Baydar örneğindeki gibi, gazetecilik mesleğine ihanet etmeyen gazeteciler çoğaldıkça, gazeteci milleti dik durdukça, hiç kuşkunuz olmasın, Tayyip Erdoğan’ın gidişi çabuklaşır.
Peki, ya Erdoğan’ın alternatifi nereden ve nasıl çıkar sorusunun yanıtına gelince…
Bir başka yazıya…
Twitter: @HSNCML