01 Nisan 2014

Demokrasi, kleptokrasi değildir, çoğunluk diktası hiç değildir!

Seçim notlarıma bakıyorum. Erdoğan'ın hiçbir şey olmamışcasına yola nasıl devam edeceğinden ağustosta iki sandık ihtimaline, Köşk seçimleri sürecinde Erdoğan-Gül ilişkisi ile CHP-MHP ve BDP-İmralı cephelerinde neler olabileceğine uzanıyor. Seçimin kaybedeni bahsinde CHP'ye sorular da var notlarda...

Seçim notlarıma bakıyorum. Erdoğan'ın hiçbir şey olmamışcasına yola nasıl devam edeceğinden ağustosta iki sandık ihtimaline, Köşk seçimleri sürecinde Erdoğan-Gül ilişkisi ile CHP-MHP ve BDP-İmralı cephelerinde neler olabileceğine uzanıyor. Seçimin kaybedeni bahsinde CHP'ye sorular da var notlarda...

Seçim gecesinden itibaren aldığım notlara bakıyorum.

Bunlardan birini, o ‘balkon’u televizyonda izlerken almışım:

Demokrasi, kleptokrasi ya da Türkçe deyişle hırsızlar rejimi değildir.

İkincisi:

Demokrasi, çoğunluk diktası değildir.

‘Sandıkta çoğunluk benim, her istediğimi yaparım!’ zihniyetinde demokrasi yoktur.

Bir başka deyişle:

Seçim sandığından çıkan çoğunluğa dayanarak hukukun üstünlüğünü yok sayamazsın, demokratik hak ve özgürlükleri çiğneyemezsin.

Üçüncü notum:

Yolsuzluk ve hırsızlık dosyalarıyla bu kadar içiçe geçmiş olan, hukuk devleti fikrine ve özgürlüklere bu kadar saygısız olan bir Başbakan, 30 Mart sonrası hiçbir şey olmamışcasına yoluna devam edemez.

Dördüncü notum:

Ve dileğim o odur ki, 30 Mart bazı çevrelerde, eskilerde olduğu gibi seçim sandığına güvensizlik yönünde duygu ve düşüncelerin uyanmasına yol açmasın.

Bu tehlike de gözardı edilmesin.

Dikkat:

Yeniden bu ülkenin başına dandunculuk belasını sararak Türkiye’yi daha beter istikrarsızlaştırmak isteyenler olabilir.

 

Gül-Erdoğan ilişkisi nasıl seyredecek?

Başka notlarım da var.

Tayyip Erdoğan, anlaşılan o ki, ağustos ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de, Türkiye’yi gererek, daha beter kutuplaştırarak gidecek.

Cumhurbaşkanlığı'na aday olması yakın ihtimal. ‘Balkon konuşması’nda bunun ilk işaretini verdi.

Burada bir soru akla takılıyor:

Erdoğan, ağustos ayında genel seçimleri erkene alarak meydanlara iki sandık koyabilir mi?

İki kampanyayı eş zamanlı olarak yürütmeyi ve kendisi Cumhurbaşkanı olurken Başbakan’ı da belirlemeyi göze alabilir mi?

Cumhurbaşkanlığı ister istemez Cumhurbaşkanı Gül sorusunu da gündeme getiriyor.

Abdullah Gül ne yapacak?

Gül-Erdoğan ilişkisi nasıl seyredecek?

Gül dışlanabilir mi?

Dışlanma ya da Erdoğan’ın kendi üstüne çarpı koyma ihtimaline karşı, Gül’ün alternatif planı var mı?

Yoksa Gül’le Erdoğan yakın geleceği çoktan planladılar mı?

Siyaset gündeminde yukarıdaki sorular yerlerini almış durumda.

Erdoğan için şu da söylenebilir:

Cumhurbaşkanlığı'nın dokunulmazlık zırhına sarılarak ‘Yüce Divan’dan kurtulmak siyaseten çekici bir hedeftir.

Ama 30 Mart’ın yüzde 44-46’lık oy oranıyla bu hedefe varmanın pek öyle kolay olduğu söylenemez.

 

Köşk seçimi için öne çıkan iki soru

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki konu daha ön plana  çıkıyor.

Biri, CHP ile MHP...

Diğeri, BDP ve İmralı...

Erdoğan’ın Çankaya yolunu kesmek için CHP ve MHP işbirliği yapabilir mi? Yaparlarsa, nasıl bir aday üzerinde anlaşabilirler?

Kürtler konusuna gelince...

Tayyip Erdoğan’a Çankaya yolunun açılması konusunda BDP oyları epeyce belirleyici olabilir. Bu açıdan yeşil ışık yakacak yer ise Öcalan’dan başkası değildir.

Şimdilik ayrıntıya girmeden bir noktayı vurgulamakta yarar var:

Çankaya yarışı, Öcalan’ın elini güçlendirecek! Belki de şimdiden güçlendirdi.

Seçim notlarım arasında şu da yer alıyor:

Dünkü yazımda da belirttiğim gibi, seçimin galibi Tayyip Erdoğan oldu.

Şu da çok açık:

BDP, 30 Mart’tan başarılı çıktı.

Hem oylarını bir ölçüde arttırdı, hem de, daha önemlisi, belediye başkanlıklarını korurken buna üç il daha ekledi.

MHP de başarılıydı.

 

CHP soruları

30 Mart’ın mağlubuna gelince:

Kılıçdaroğlu ve CHP...

Yıllar geçti ama CHP hâlâ yüzde 30 çıtasını yakalayamıyor.

Neden?

Temel yanlışları nerede yatıyor?

Niye Türkiye’nin büyük bölümünde yok?

Bu ülkenin asıl meseleleriyle ilgili olarak bu işleri en iyi ben bilirim, en iyi ben yaparım güvenini bunca yıldır neden yaratamıyor?

Bu güveni yaratamadığı için de yıllardır oy tabanını genişletemeyen CHP, şapkasını önüne koyup bundan sonra gelecek planlaması yapabilecek mi?

Veyahut:

Gerçek bir sosyal demokrat parti ne demektir? Kemalizm’le sosyal demokrat olunabilir mi?

CHP acaba bu soruları önemsiyor mu?

Böylesine soruları gündemine alamayan bir CHP’nin yüzde 30 çıtasını kolay aşamayacağı konusu parti içinde tartışılabiliyor mu?

30 Mart notları elbette bu kadar değil.

Daha yazacak çok şey var.

Yineliyorum:

Türkiye’nin önünde çok güç bir dönem açılmış durumda...

 

Twitter: @HSNCML

Yazarın Diğer Yazıları

Terör ve şiddete lanet olsun!

TUSAŞ'a dönük terör eylemini lanetliyorum, silah ve şiddet çıkmaz yoldur!

Açık mektup!

Özgür Özel'e, Ekrem İmamoğlu'na, Kemal Kılıçdaroğlu'na, Mansur Yavaş'a, bütün CHP'ye açık mektup ya da bir çağrı yazısı...

"
"