Bu son yazı.
Yarından itibaren bir hafta, on gün tatile çıkıyorum.
Zorunlu olmadıkça yazı yok.
Özellikle Tayyip Erdoğan’lı yorumlardan bir süreliğine de olsa kurtulmanın dinlendirici etkisi olabilir.
Bu arada Eylül’de Everest Yayınları’ndan çıkacak yeni kitabımı bitirdim.
Adına gelince:
Çözüm Sürecinde KÜRDİSTAN GÜNLÜKLERİ.
Galiba tatili hak ediyorum.
Gül'ün adı hayırlara vesile olabilir mi?
Erdoğan değişmeyecek, anayasayı çiğnemeye devam edecek. AKP'de sahne alan Gül hayırlara vesile olabilir
Fazlasıyla gergin bir dönem geçirdik.
Ama merak etmeyin, yenisi başlıyor.
Gevşeyeceğimizi sanmıyorum.
Çünkü Erdoğan değişmeyecek.
Çankaya’da da anayasayı çiğnemeye devam edecek.
Tayyip Erdoğan bu.
Cumhurbaşkanı seçilmesine rağmen hem hükümeti, hem partisini Köşk’ten yönetmek isteyecek.
Bunun bir anayasal suç olduğunu bilmek için de hukukçu olmak gerekmiyor.
Anayasa’nın 102. maddesini okuyan her vatandaş, cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle her türlü bağının kopacağını görür.
Ama Erdoğan umursamıyor.
Her zamanki gibi hukuku takmayan bu tavrı, yalnız Türkiye’yi germekle kalmayacak, aynı zamanda partisinde de suları karıştırmaya başlayacak.
Şunu da belirtmekte yarar var:
Abdullah Gül sahne alıyor AKP’de.
Bu konuda artık kuşku yok.
Ve Gül’ün adı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın manevra alanını daraltabilir, AKP’de ve siyaset sahnesinde istediği gibi at koşturmasını engelleyebilir.
Böyle bir gelişme, fazla abartmamak kaydıyla, hayırlara vesile olabilir diye de düşünüyorum.
MHP ile kolkola bir CHP
küçülmeye devam eder
Köklü bir düzen değişikliğine gitmeyen, MHP ile kol kola bir CHP seçim sandığında küçülmeye devam eder
Öte yandan sular CHP’de -yine bir seçim sonrası- karışmaya başladı bile.
Elbette sürpriz değil.
Peki, CHP’nin karışması hayırlara vesile olabilir mi?
Pek ihtimal vermiyorum.
Dünkü yazımda da belirttiğim gibi, CHP’de geçmişiyle, 1930’larla hesaplaşıp yüzleşirken köklü bir ‘düzen değişikliği’ni gerçekleştirecek, partinin tüm kanatlarını içeride tutarken, CHP’yi her bakımdan yenileştirecek, tepeden tırnağa yeniden yapılandıracak gençleştirici, laf ebelerinden kurtarıcı bir kadro hareketi ortalıkta gözükmüyor.
Sevgili Tarhan Erdem’in dediği, yani CHP’yi yıkıp sil baştan inşa etmek de hiç kolay iş değil.
Bu arada bir noktayı daha vurgulamak istiyorum:
MHP ile kol kola bir CHP, eğer kendini değiştiremezse, seçim sandığında küçülmeye devam eder.
HDP yüzde 10'un üzerine çıkabilir
Malum, seçimin iki mağlubu, iki galibi var.
Mağluplar, Kılıçdaroğlu’yla Bahçeli.
Galipler, Erdoğan’la Demirtaş.
Benim de oyumu verdiğim Selahattin Demirtaş’ın 10 Ağustos’ta eriştiği sonuç, ciddi bir başarının altını çiziyor.
Sahiciliğiyle, sol söylemiyle, sempatikliğiyle, inandırıcılığıyla oylarını net olarak 1 milyon arttırdı.
Yüzde 9.8’e, yani yüzde 10 psikolojik eşiğine getirmiş oldu.
Bu oy artışında, öyle anlaşılıyor ki, AKP’den gelen Kürt oyları ağır basıyor.
Ama aynı zamanda 400 bin civarında Türk oyu da Selahattin Demirtaş’a gitmiş...
Şimdi şu söylenebilir:
Demirtaş ve HDP önümüzdeki dönemde, eğer yeni yaşam çağrısı çizgisini izler ve Kürt siyasal hareketi içinde de bu açıdan gerekli destek ve özeni bulursa, 2015 seçimlerinde yüzde 10’un üstüne çıkması ve milletvekili sayısını daha rahat arttırması yakın ihtimaldir.
ÇANKAYA’YLA İMRALI...
Demirtaş ve HDP, 'yeni yaşam çağrısı' çizgisini izlerse yüzde 10’un üstüne çıkabilir
Bir de anayasa konusu var.
Daha doğrusu, Erdoğan’ın başkan babalık adına istemiş olduğu anayasa değişikliği.
Bu konuda Erdoğan’a destek gelir mi HDP tarafından?..
İmralı’dan?..
Kandil’den?..
Çünkü AKP ile HDP’nin toplam milletvekili sayısı, referanduma gidilmesi kaydıyla anayasa değişikliği için gerekli 330’u yakalıyor, hatta geçiyor.
Bu noktaya önümüzdeki ekim ayında Meclis açılırken dikkat etmekte yarar var.
Daha açık deyişle:
Kapalı kapılar arkasındaki Çankaya-İmralı pazarlığı öyle gelişebilir ki, 2015 genel seçimlerine kalmadan da, Erdoğan’ın başkan babalık için istediği anayasa değişikliği, elbette o kadar kolay olmasa da, gerçekleşebilir.
Ne derseniz?
Böyle bir ihtimal gözüküyor mu ufukta?..
Kısacası:
Bizim siyaset sahnemizin sıkıcı bir anı olmaz.
N’apalım öyle.
Ya da haberle, yorumla hayatını kazanan ‘gazeteci milleti’nin hiç de yakınacağı bir durum değil bu...
Bir hafta on gün sonra yine bu köşede buluşmak üzere herkese iyi tatiller diliyorum.