06 Eylül 2017

Bütün bunlar kimin marifeti, Erdoğan'ın mı, Merkel'in mi?

Türkiye'yi son sürat demokrasi ve hukuktan uzaklaştırırken...

Türkiye artık özgür bir ülke değil.
Demokrasiden uzaklarda.
Merkezi Londra’da olan Freedom House'un (Özgürlük Evi) bu yılki raporuna göre durum içler acısı.
Rapor diyor ki:
Türkiye, özgürlükler açısından dünyada son on yıl içinde en çok gerileyen ikinci ülke, tam 28 puan geriye gitmiş Türkiye...
Demokrasi ve özgürlük açısından dünyada nal toplayan birinci ülke, Orta Afrika Cumhuriyeti, bizim iki puan önümüzde...
Türkiye’de basın özgürlüğü yok! Freedom House 2017 raporuna göre durum böyle.
Oysa, on yıl önceki raporda basın özgürlüğü açısından Türkiye kısmen özgür bir ülkeydi. Şimdi bu kısmen sözcüğü de uçup gitmiş...
Özgürlük Evi'nin bu yılki Türkiye analizinde şöyle bir ifade yer alıyor:
“Başarısız darbe girişiminden sonra Erdoğan açık bir otoriterliğe kucak açtı.”
Demek istiyor ki:
15 Temmuz'u Allah'ın bir lütfu olarak gören Erdoğan kendi darbesini derinleştirme yoluna saptı.
Peki, Türkiye'de hukuk devleti ne alemde?
Adı, Dünya Adalet Projesi. Dünyada yasaların adil bir biçimde uygulanıp uygulanmadığını inceleyen uluslararası bir örgüt. 2016 raporunda Erdoğan Türkiye'sinin vaziyeti berbat.
(1) Türkiye, hukuk ve adalet endeksinde 8 sıra birden düşmüş.
(2) Dünyadaki 113 ülke arasında 99. sıraya inmiş...
(3) Dünya adalet endeksinde, Türkiye'nin önünde yer alan ülkeler arasında İran, Tanzanya, Myanmar, Moldova var.
İngiliz Economist dergisinin 2016 yılı demokrasi raporu:
Türkiye artık demokrasi ya da kusurlu demokrasi kategorilerinde yok.
Peki ya nerede?
Türkiye bugün demokrasi sayılmayan ülkeler kategorisinde.
Ne yazık ki öyle. 
Bugün Türkiye dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi hâline dönüşmüş durumda.
171 gazeteci tutuklu.
Kapatılan basın yayın kuruluşu sayısı 187.
Ankara ile Berlin arasındaki tansiyon, son dönemde yapılan karşılıklı açıklamalarla yükseldi. Son olarak Merkel, ''AB, ekimde Türkiye'yle ilişkileri tartışacak'' dedi

​Kim sorumlu bu gidişten? Merkel mi, Erdoğan mı?

Türkiye'de yalnız gazeteciler değil, yalnız siyasetçiler ve milletvekilleri değil, akademisyenler de, hâkimler de, polisler ve askerler de hapiste...
15 Temmuz'dan bu yana kamuyla ilişkisi kesilenlerin sayısı 100 bini geçti. Tutuklananlara gelince 50 bini buldu.
Bayram öncesi OHAL'e dayanılarak çıkarılan KHK'lar ile artık Meclis iradesi de Saray iradesine teslim edilmiş durumda.
Yargı bağımsızlığını, güçler ayrılığını, bağımsız medyayı çoktan teslim almış olan Saray iradesi, sonunda TBMM'yi de hallederek, demokrasiyi demokrasi yapan tüm kurumların köküne kibrit suyu ekmiş bulunuyor.
Bu konuda Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun haklı tepkisi şöyle:  

Bu düzenlemelerde, "Meclis’e ne
gerek var,  milletvekillerini niçin seçiyoruz?"
sorularını sordurtan
bir durum söz konusudur.

Bu çok açık bir keyfiliktir.
Hukuksuzluktur.
Demokrasiden son sürat
uzaklaşmaktır.

TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik'in geçen gün Sözcü gazetesine yaptığı açıklamalar da demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükler konusunda ciddi uyarıları içeriyor:

Avrupa Birliği konusunda  biraz
bizim de kendimize bakıp,
acaba demokrasi boyutunda,
hukuk devleti boyutunda,
son dönemler itibarıyla
OHAL uygulamasına dönük olarak da,
"Acaba nerelerde eksik
yapıyoruz?"
diyebilmemiz lazım.

Biz Osmanlı'dan bu yana
yüzümüzü Batı'ya çevirmiş bir
ülkeyiz, toplumuz.
Bugün Türkiye olarak baktığınız
zaman, kendi gücümüzün en etkin kaynakları
diye bir sıralama yaptığımızda doğru olan    

demokrasi, hukuk devleti ve
özgürlükler toplumu olmak geliyor.
Türkiye'de gerçekten toplama bakıldığında akademisyenler, siyasetçiler, medya yöneticileri
ve yazarların soruşturmaya
uğraması ile tutuklu    
yargılanmaları, özellikle
uluslararası arenada bize resim
olarak gerçekten zarar veren görüntüler.
Basının sesi, yönü ne olursa olsun, zamanı ne olursa olsun basının özgürlüğü ve kendini ifade
etmesi, ülkemizin çıkar
meselesidir ve çıkarınadır.
Burada 
eleştiriyi az alan
bir ülke
olmalıyız.

Almanya'da seçim öncesi Merkel ile Schulz'un katıldığı programa Türkiye tartışması damga vurdu. Schulz ''Başbakan olursam müzakereleri keserim'' dedi

​Türkiye, özgürlükler açısından dünyada son on yıl içinde
en çok gerileyen
ikinci ülke...

Ve Nurcan Baysal 29 Ağustos 2017 günü T24'te şöyle yazıyordu:

En son Cizre’ye gittiğimde
Eskişehir’den gelmiş, oğlunun

kemiklerini arayan bir anneyle
karşılaşmıştım.
Oğlundan neredeyse
bir yıldır haber alamıyordu.

Cizre’deki sokağa çıkma yasağı
sırasında “Cizre ile dayanışmaya gittiğini” duymuştu. 
Bu kadar!
Şimdi oğlundan varsa kalan
bir parça kemiği arıyordu.

Bu ülkede adalet aranacaksa,
Cizre’nin bodrumlarına,
645 gündür hâlâ girilemeyen
Sur’a, tellerin arkasındaki
yasaklı Nusaybin’e,
yüzde 70’i yıkılan Şırnak’a, Gever’e, bölgede yapılan
TOKİ’lerin altında
çıkan kemiklere, kimsesizler mezarlığında
yatan gencecik 
bedenlere
bakmak gerekiyor

Ben de şimdi soruyorum:
Bütün bunları kim yaptı?
Yukarıdaki tablo kimin eseri?
Bütün bunlar kimin marifeti?
Merkel'in mi, Erdoğan'ın mı?
Yine soruyorum:
Türkiye'yi son sürat demokrasi ve hukuktan, özgürlükler düzeninden, yani
Avrupa Birliği'nden tam gaz uzaklaştıran kim?
Kim sorumlu bu gidişten?
Merkel mi, Erdoğan mı?

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"