Çok genç tüysüz bir çocuk...
Hapisten yeni çıkmış...
Ama havlu atmamış...
Kafa tutmaya devam ediyor:
Polis devletine karşıyız.
Demokrasi diyoruz.
Özgürlük, insan hakları istiyoruz.
Özgür seçimler yapılsın!
Talebimiz demokratikleşmedir.
Polis vahşeti dursun!
Polis bizi hamam böceği gibi görüyor.
Biz terörist değiliz.
Terörden yana değiliz.
Siyasal reform istiyoruz.
Burası Hong Kong, Çin'in bir parçası.
Çin Komünist Partisi'ne kafa tutan tüysüz gencin adı Joshua Wong. Komünist diktaya meydan okuyan Şemsiye Hareketi'nin liderlerinden biri.
Geçen Haziran ayında iki milyon kişi demokrasi talebiyle yürüdü Hong Kong'da. 350 bin kişi demokratikleşme talebiyle iş bıraktı.
Güvenlik güçlerinin müdahalesi çok vahşi oldu. Beijing, demokrasi için direnişi terör, protestocuları terörist ilan etti. Hong Kong'a ordu birliklerinin sevk edilmesini gündeme getirdi.
Bu tablo 30 yıl öncesini, o kanlı Tiananmen Meydanı'nı hatırlatıyor.
4 Haziran 1989.
Pekin'de, Tiananmen Meydanı'nda öğrencilerin demokrasi talepleri tank paletlerinin altında ezilmişti.
Kanlı Tiananmen 30 yıl sonra Hong Kong'da tekrarlanacak mı, yine oluk gibi kan mı akacak?
Tüysüz gençlerin demokrasi talepleri tanklar tarafından yine çiğnenecek mi?
Bu soru işaretlerinin çengelleri zihnime asılırken, Erdoğan'ın Ergenekoncu'larla, Avrasyacı'larla kol kola "yeniden Asya" açılımını düşünüyorum.
Yüzünü Batı'dan Doğu'ya dönen Erdoğan'ın Putin Rusyası'yla, Şi Cinping Çini'yle Avrasya-Asya yürüyüşü aklıma takılıyor.
Bu açılım, bu yürüyüş Türkiye'yi kaç yıldır başka sulara çekiyor.
Bu sularda demokrasi yok.
Hukukun esamesi okunmuyor.
Özgürlük sesleri hoyratça susturuluyor bu sularda.
İnsan hakları ayaklar altına alınıyor.
Adalet isteyenlerin üzerine tanklar sürülüyor.
Bu coğrafyada Joshua Wong gibi gençler "Polis devletine karşıyız" dedikleri için, Çin Komünist Partisi'nin despotizmine meydan okudukları için terörist ilan edilip zindana atılıyorlar.
Türkiye'nin yeri bu coğrafya değildir, olamaz.
Türkiye'yi demokrasi ve özgürlükten uzaklaştıran böyle bir "Yeniden Asya" açılımına, böyle bir "Doğu yolculuğu"na hayır diyorum.
Türkiye'nin yeri Batı'dır.
Türkiye'nin davası, Batı'yı Batı yapan değerlere, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, özgürlüğe, kadın-erkek eşitliğine sahip çıkmaktır, bu yolda yürümektir.
Doğu elbette olacak.
Türkiye Doğu'yla ilişkilerini hiç kuşkusuz geliştirecek, ihmal etmeyecek Doğu'yu...
Ama Batı'ya sırtını dönmeyecek!
Asıl yeri Batı olacak.
Batı'yı Batı yapan değerleri kaybetmeyecek.
Doğu, Asya demokrasi ve özgürlükten de, hukuk ve insan haklarından da yoksun bir coğrafyadır.
Bunu anlamak için Putin'in Rusya'sına, Şi Cinping'in Çin'ine ya da Ayetullah Hamaney'in İran'ına şöyle bir bakmak yeterlidir.
Son olarak belirtmek istiyorum ki:
Türkiye öyle kolayca burnundan tutulup Batı'dan Doğu'ya sürüklenecek bir ülke değil.
Türkiye'nin coğrafyası da, tarihsel tecrübesi de, siyasal birikimi de buna engeldir.
Özellikle Türkiye'nin siyasal birikimi konusunda "31 Mart ve 23 Haziran tokatları" hiç unutulmasın, akıldan çıkarılmasın.
Bu tokatlar, Türkiye'nin öyle kolayca çekiştirilecek bir memleket olmadığını ele güne göstermiştir.
Hiç merak etmeyin.
Türkiye'nin yeniden demokrasi ve hukuk yoluna çekileceği günler uzak değil yakın!