05 Aralık 2014

Allah’ı sorgularım ya da sorgulamam, sen karışma, demeden laiklik olmaz!

Belki de hayatımın en kaygılı dönemini yaşıyorum. Gidiş kötü!

İsteyen, Allah’a inanır.
İsteyen inanmaz.
İsteyen, Allah’ı sorgular.
İsteyen sorgulamaz.
Kimi, cennet-cehennem der.
Kimi demez.
Kimi dindardır.
Kimi değildir.
Kimi, dine inanır.
Kimi inanmaz, ateisttir.
Kimi, çocuğunun dindar yetişmesini ister.
Kimi istemez.

‘Seçimlik’ din dersi 
mecburi hâle dönüşmüştü

Benim babam dindar bir insan değildi.
Ama okulda, 1950’lerde o zamanlar seçimlik olan din dersini almama -sanıyorum mahalle baskısı nedeniyle, dinsiz aile damgası vurulmasın diye- karşı çıkmamıştı.
Din dersleri ‘seçimlik’ti, ama neredeyse bütün aileler evet dediği için mecburi hâle dönüşmüştü.
Ortaokuldayken bir arkadaşımın babasından namaz dersleri almaya, onun arkasında namaz kılmaya, cumaları camiye de gitmeye başladım. 
Babam ı-ıh deyince, bundan da vazgeçtim.
Bir ara sakal bıraktım, babam hoşlanmayınca kestim.
Bizim aile böyleydi.

Belki de hayatımın en kaygılı dönemi

İsteyen, Allah’a inanır, isteyen inanmaz. Kimi, çocuğunun dindar yetişmesini ister, kimi istemez

Ama Allah’a, dine, inançlara saygılı bir insan olarak yetiştirildim.
Bugün de
kutsal olana saygımı korumaya, dini konularda dilime, söylemime özen göstermeye devam ediyorum.
Diğer yandan, dindar olandan da aynı saygıyı bekliyorum.
Dindarla dinsizin, Allah’ın varlığını sorgulamayanla sorgulayanın, cennetle cehenneme inananla inanmayanın, örtünenle örtünmeyenin aynı toplum ve devlet düzeninde, barış ve huzur içinde yaşamaları gerektiğini yıllardan beri savunuyorum.
Bunun bir hayat tarzı olarak benimsenmesinden yanayım.
Çünkü, böyle bir ‘hayat tarzı’nın benimsendiği toplum ve devlet düzeni özgürlük düzenidir, ‘demokrasi’dir, ‘laiklik’tir.
Ve bu açılardan belki de hayatımın en kaygılı dönemini yaşıyorum.
Gidiş kötü!

Devlete ‘dindar nesil yetiştirme’
görevi yükleyen zihniyet

Erdoğan iktidarı, Türkiye’yi demokrasi ve laiklik sularından uzaklaştırıyor.
Bu topraklarda tarihle hesaplaşmak istiyor.
Ve bunun altında yüz yıllık kompleks yatıyor.
Batı’dan, başta laiklik ve demokrasi olmak üzere Batı’yı Batı yapan ‘değerler’den  hiç haz etmeyen, hiç hoşlanmayan, hatta nefret eden bir dünya görüşüyle,  ‘İslam ve Osmanlı hayalleri’yle, ‘kendi medeniyetimizi inşa edeceğiz’ söylemiyle Türkiye’yi Doğu’ya doğru çekmek istiyor Tayyip Erdoğan.
Bunu da gayet hesaplı kitaplı adımlarla, hatta bazen sinsice yapmaya yönelmiş durumda.
Özgürlük alanlarını hızla daraltıyor.
Kendi deyişiyle, dindar bir nesil yetiştirmek istiyor.
Devlete dindar nesiller yetiştirme görevi yükleyen bir zihniyetle, bir kafa yapısıyla laiklik bağdaşır mı, sorusu bile gereksizdir.
Tek kelimeyle bağdaşmaz.

Anaokulundan itibaren yeni hayat tarzı

Erdoğan iktidarı, Türkiye’yi demokrasi ve laiklik sularından uzaklaştırıyor. Bu topraklarda tarihle hesaplaşmak istiyor

Anaokulundan başlayarak yeni hayat tarzı sunacağız diyen bir Tayyip Erdoğan var karşımızda.
Bunun için ilkokullarda 1, 2 ve 3’üncü sınıflarda da -sözde seçimlik, özde mecburi- din dersi hazırlıkları, Tayyip Erdoğan’ın açış konuşmasını yaptığı Milli Eğitim Şûrası’ndan geçti.
İtiraz edenlere, “Anaokulu çocuklarına Allah, cennet cehennem kavramlarını anlatamazsınız, somut düşünme çağında olan bir çocuğa bu soyut kavramları öğretmezseniz” diyenlere şöyle gözdağı verilebiliyor:
“Sen Allah kavramını mı sorguluyorsun, tartışıyorsun?.. Seninki görüş değil dinsizlik… Din deyince neden aklına hemen cehennem geliyor ki...”
Karşındaki dinsiz de olabilir.
Cennete cehenneme de inanmayabilir.
Ya da dindardır.
Allah’a da inanır, cennet cehenneme de.
Ama farklı inançlara, inançsızlıklara da saygılıdır.
Bu tutumunun laikliğin de, özgürlük ve demokrasinin de temeli olduğunu savunur.
Şimdi eğer dindar nesil yetiştirmeyi, anaokulundan itibaren mecburi din dersleriyle yeni hayat tarzı yaratmayı, devlete bir görev olarak dayatırsanız, o devletin laik niteliği silinmeye başlar.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Emine Erdoğan'ın Ak Saray'da sivil toplum kuruluşlarını kabul ettiği yemekte kullanılan altın varaklı kadehlerin maliyetinin asgari ücretle çalışan işçinin maaşından fazla olduğunu öne sürdü

 

Safsatalar tehlikeli süreci perdeleyemez

Dindarla dinsizin barış içinde yaşadığı bir hayat tarzı açısından belki de hayatımın en kaygılı dönemini yaşıyorum. Gidiş kötü

Türkiye şimdi böyle bir süreci yaşıyor.
Laikliğin ölümcül darbeler yediği bir süreç bu…

Yok efendim, kadınla erkek eşit değilmiş ama eşdeğermiş gibi, mekanik eşitlik tamamlayıcı ilişkiyi yok edermiş gibi safsatalar bu tehlikeli süreci perdeleyemez.
Evet, gidiş gerçekten kötü!
Türkiye’yi Dünya Şeffaflık Örgütü’nün yolsuzluk algılama endeksinde bir yılda 11 basamak birden düşüren Erdoğan iktidarı, parlamentoda yolsuzlukların soruşturulmasını yayın yasaklarıyla engellemenin peşinde…
Böyle bir Türkiye’de, yolsuzlukların ayyuka çıktığı bir memlekette, ‘1000 odalı kaçak saray’da, tanesi bin liralık altın varaklı kadehler ile ziyafetler de verilebilir.
Böyle bir gidiş iyi olabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"