Nokta dergisinde yayımlanan ‘AKP tutanakları’nı okuyorum.
Son derece enteresan.
Satırlar ve satır araları, AKP’nin nasıl içten içe kaynadığını, farklı kanatların nasıl belirginleşmeye, ayrışmaya başladığını gösteriyor.
Şaşırtıcı değil tabii.
13 yıllık iktidar yıpranması...
Ve 7 Haziran’daki ciddi oy kaybı...
Bu ikisi birlikte, ister istemez, parti içinde fena halde fokurdamaya yol açmış durumda...
AKP kurmayları, 7 Haziran seçim yenilgisinden sonra eylül ayı başında, parti genel merkezinde bir araya gelerek yeni bir yol haritasına ilişkin beyin fırtınası yapıyorlar.
1 Kasım sonrası acaba AKP içinde iyi bişeyler olabilir mi diye meraklananlar için ilginç ipuçları var tutanaklarda.
Bazı alıntılar aşağıda yer alıyor.
“1 Kasım son şansımız...”
AKP tutanaklarından: Cumhurbaşkanı da, başbakan da, bu seçimin bizim son şansımız olduğunu biliyorlar. Nefret kitlemiz büyüyor
“Cumhurbaşkanı da, başbakan da, bu seçimin bizim son şansımız olduğunu biliyorlar.”
“18 yıllık parti geçmişimde ben hiçbir dönemde bu kadar endişelenmedim.”
“Şimdi bir eşikteyiz. Mesele, bu eşiği geçip geçemeyeceğimiz.”
“Toplumu doğru bir şekilde okumaktan yoksunuz.”
“Biz mücadelemizi dinselleştirdik.”
“İhvan’laştık!”
“7 Haziran’da en büyük düşüş Doğu Anadolu bölgesinde yaşandı. Artık o bölgede de birinci parti HDP oldu.”
“Artık gerçek anlamda Kürt bulamıyorsun. Bulsak dahi neden HDP yerine bizi tercih etsin ki.”
“AK Parti bu trende göre İç Anadolu ve Karadeniz’e sıkışan bir bölge partisine dönüşebilir.”
“Bunun siyasi açıklaması AK Parti’nin soyunun kurumasıdır.”
“Birçok konuda sadece AK Parti cemaatine konuşuyoruz.”
“Başkanlık sistemi tartışmasına kesinlikle girmeyelim. AK Parti tabanında bile herhangi bir karşılığı bulunmuyor. Sadece zarar ettirir.”
“Bizim nefret kitlemiz büyüyor.”
“Alevileri patlama noktasından çekip rahatlatacak adımlar atmalıyız.”
“AK Parti’ye destek veren kadınların yüzde 13’ü AK Parti’yi desteklemeyi bıraktı. Bunu en temel sebebi ‘hayat tarzı kaygısı’dır.”
“Aralık 2014 itibariyle, AK Parti seçmeninin sadece yüzde 7’si yolsuzlukla suçlanan dört bakanın masum olduğuna inanıyordu.”
“AK Parti kadrolarının kibir, israf ve gösteriş ile anılması...”
“AK Parti kadın meselesini başörtüsü meselesine indirdi. Kadınlarda yüzde 13 gibi bir kaybımız olduğu belirtiliyor.”
“Biz Çözüm Süreci üzerinden PKK’ya silah bıraktırıp onları siyasete kanalize etmeye gayret gösterirken; seçim stratejimiz çerçevesinde HDP’yi baraj altında bırakmayı hedefledik. Bu şekilde kendi siyasi planlarımızla çelişmiş olduk.”
“Konu başlığı ne olursa olsun AK Parti’de siyaset yapan kişiler kendilerini Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın söylemlerine hapsediyor. Kritik konularda onlar yanlış açıklamalar yapsa da onların yanlışları savunulmaya devam ediliyor.”
“Kürtler konusunda da Rojava ve Suriye eksenli gelişmeyi kimse kestiremedi. Partinin bir Kürt masası olsaydı, sadece o konuda araştırma yapan şirketlerimiz olsaydı, üç aşağı beş yukarı ne tepki verebileceklerini ölçebilirdik.”
AKP kurmaylarının değerlendirmeleri, partinin seçim sandığındaki düşüşüne bazı açılardan ışık tutmuyor değil
“İki başlı görüntü tahammül edilecek bir mesele değil. Bu masa Cumhurbaşkanı’ndan direktif alsın ama kendisinin sahaya inmesi başka bir durum yaratıyor.”
“Neden oy kaybediyoruz sorunun cevabı gayet basit. Önümüzde üç tane mesele var: Alevi Meselesi, Kürt Meselesi, Hayat Tarzı Meselesi.”
“Her ne kadar yüzde 41 oy almış olsak da biz aslında yüzde 25’lik bir partiyiz.”
“Son dört yıl içinde lale devri yaşıyoruz ve toplumsal olanı gözden kaçırıyoruz.”
“Atamalarımızı liyakata göre yapalım. Diğer türlüsü bizim için oldukça fazla maliyet üretiyor. Kendi adamlarımıza güvenemediğimiz bir noktaya geldik en sonunda.”
“Bizim de açılım yapıp Nişantaşı ve Cihangir’e talip olacak bir dil belirlememiz gerekiyor.”
“Bizim gençliğimiz sadece tekbir getirince, diğer gençlerin bize yaklaşabilmesi hiç mümkün olabilir mi?”
“Bürokraside AK Partili olmayanın yeri yok algısını kırmalıyız.”
“Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasındaki dili koordine eden bir çalışma yürütülecek mi? Tabanımız bizim yüzümüzden bir kafa karışıklığı yaşıyor. Bunu çözmeden yola çıkarsak duvara toslama ihtimalimiz çok fazla.”
“Cumhurbaşkanımıza sınır çizmek zor bir iş, doğru da değil.”
“Başbakan kendisini göstermek isterse, Cumhurbaşkanı da ister.”
“Eğer 7 Haziran öncesi yaşanan gerilimin yarısı dahi bu kampanyada yaşansa biz 3-4 puan kaybederiz. Gerilim aynı şiddetle devam ederse yüzde 35’in altına ineriz.”
“Hak ve özgürlükler konusunda biz üstün eli kaybettik.”
“Muhafazakârlık devletçilik oldu. Demokratlık da sığ bir İslamcı dile hapsoldu.”
“Eskiden laik kesimden bize mikrofon uzatıp ‘Siz laik misiniz?’ diye sorarlardı. Şimdi biz aynısını HDP’ye karşı yapıyoruz.”
“7 Haziran kampanyasında tanka tüfeğe sardık. Sovyetik bir görüntü verdik halka.”
“Siyaset tarzımızı değiştirip 2002’deki gibi AB’yi savunan reformist bir kimliğe dönüş yapabiliriz.”
“5 Nisan’da biz Çözüm Süreci’ni silahların bırakılması noktasına kadar getirebilirdik ama ağırdan aldık.”
“Emin olun, geçmiş cumhurbaşkanları bizim kullandığımız dilin aynısını bize karşı kullanmış olsaydı, AK Parti 2002’de değil, 1992’de iktidara gelirdi.”
“HDP’ye karşı kullandığımız dil bizi dibe çekiyor.”
“Şu an tek fay hattımız Erdoğan çizgisi oldu. Son kertede, Cumhurbaşkanı siyasetten çekilmek istemiyor. 2011’den bu yana yaşanan türbülans da bizi bir yere götürmüyor.”
“Biz Erdoğan ne istiyor sorusunun cevabını tam bilemeden hareket edemiyoruz. Siyasetin kişiselleşmesi bizi sistem sorununa kilitliyor.”
“Halkın derdi doların yükselişi, dış politika, özgürlükler olsa da, biz ‘Cumhurbaşkanı ve Başbakanı incitmeden nasıl yol alırız’a kafa yoruyoruz.”
“Bırak Kürt’ü, Alevi’yi, biz daha Türk’e ne vaat ettiğimiz bilmiyoruz.”
Meselenin özü Erdoğan
Tayyipgiller’in de tedirginlikleri suyun yüzüne vuruyor. Ama bir Allah’ın kulu da çıkıp, “Bizim bir numaralı sorunumuz Erdoğan’dır” diyemiyor
Tutanaklardan bazı alıntılar böyle.
AKP kurmaylarının değerlendirmeleri, partinin seçim sandığındaki düşüşüne bazı açılardan ışık tutmuyor değil.
Yerinde tespitler var.
Ayrıca, Tayyipgiller’in de geleceğe dair tedirginlikleri suyun yüzüne vuruyor.
Ama kapalı kapılar arkasındaki bu toplantılarda bir nokta çok açık.
Bir Allah’ın kulu da çıkıp, “Bizim bir numaralı sorunumuz Erdoğan’dır” diyemiyor.
“Erdoğan’ın anayasal sınırlar içine çekilmesidir” diyemiyor.
“Bu kadar oy kaybettiysek, onun yüzünden kaybettik” diyemiyor.
Oysa meselenin özü bu, Erdoğan.
Acaba 1 Kasım sonrası meselenin özü kavranabilecek mi AKP’de?
Gündemdeki can yakıcı soru ve sorun da bu zaten...
Türkiye’nin yeniden normalleşmesi ve yönetilir bir ülke olabilmesi için Tayyip Erdoğan’ın devreden çıkması bir önkoşul niteliği taşıyor çünkü...