“AK Parti hükümetinin tavrı değişti. Hükümetin icraatı, söylemi, dili değişti. Hele de Gezi Parkı olaylarından itibaren...”
“AK Parti hükümetinden özellikle son altı ay içinde öyle söylemler duyduk ki, eskiden o söylemleri ulusalcılardan duyardık.”
“Türkiye’de her sosyal çalkantıyı Soros ya da CIA komplosuna bağlamak ulusalcı refleksti. Hatta ulusalcılara göre AK Parti bir CIA komplosuydu.”
“AK Parti’de, özgürlükçü eğilimle otoriter eğilim yarışıyor şu anki muktedir kadro içinde. Prensip olarak AK Parti hep yaşam biçimlerine saygıdan bahsediyor. Bu önemli. Ama bu ne kadar içselleştirildi?”
Yazının başlığı ve girişindeki spotlar benim değil, Mustafa Akyol’un. 6 Ekim 2013 tarihli Hürrriyet’te Cansu Çamlıbel’in Akyol’la söyleşisinden aldım.
Mustafa Akyol, yeni çıkan Özgürlüğün İslami Yolu isimli son kitabında, Müslüman dünyadaki ‘özgürlük açığı’nı ele almış, daha sonra da sözü elbette Türkiye ve AK Parti’ye getirmiş.
Düşündürücü ve ufuk açıcı söyleşinin bazı bölümlerini soru-yanıt halinde aşağıya alıyorum.
Soru: İslamiyet’in aynen sizin tarif ettiğiniz kadar saf haliyle yaşandığı bir ülke var mı?
Yanıt: Çok ideal bir ülke yok ama en iyisi Türkiye, Bosna-Hersek gibi Batılılaşmış ve modernleşmiş toplumlar. Eşim Boşnak olduğu için tanıyorum o ülkeyi. Kültürel olarak Batılı, dinen Müslüman. Ben idealimdeki özgürlükçü İslam’ı eşim sayesinde Bosna’da görüyorum.
En otoriter ve kötü örnekleri de Afganistan, Suudi Arabistan, kısmen İran. Bunlar rejimle İslam’ın birleştiği toplumlar. Müslüman ülkelerde ideal bir durum yok.
Soru: Neden yok?
Yanıt: Bugün tamamen özgür, çok serbest bir Müslüman toplum yok. Öncelikle dinle alakası olmayan siyasi sebeplerden dolayı yok. Otoriter rejimler var. Bu otoriter rejimler dinin bir ürünü değil.
Soru: İslam’da gerçek bir reform neden yaşanamadı? Bütün dinlerin kendi içinde dayatma olarak algılanabilecek unsurları varken bugün neden “Hangi Hıristiyan ülkeler baskıcı” diye bir tartışması yok kimsenin?
Yanıt: Çünkü Hıristiyanlık Avrupa merkezli bir din. Avrupa’da 16. yüzyıldan itibaren başlayan bir modernite tecrübesi var. Bu modernitenin içinden çıkan bir demokrasi ve liberalizm tecrübesi var. Ortaçağ’da Hıristiyanlar da otoriterdi. Engizisyonları falan hepimiz biliyoruz. Müslüman dünyaysa modern devirde bırak daha özgür hale gelmeyi, daha da içine kapandı ve daha da otoriterleşti.
Soru: Türkiye bu tartışmanın neresinde?
Yanıt: Eğer bir Müslüman liberalizmi olacaksa, yine bu Türkiye’de olacak. Daha iyi bir alternatif elimizde henüz yok. Tunus bir gayret içinde ama henüz daha demokrasi yolunun çok başında.
Soru: Türkiye’de bunu isteyen Müslüman zihinler var mı?
Yanıt: Bence var. AK Parti içinde de var. Fakat AK Parti içinde daha otoriter bir din anlayışı da var. Bunu son dönemde daha açık bir biçimde bence gördük.
Soru : Sizce bu ülkeyi yönetenlerde baskın eğilim özgürlükçü mü yoksa otoriter İslam anlayışı mı?
Yanıt: AK Parti’de, özgürlükçü eğilimle otoriter eğilim yarışıyor şu anki muktedir kadro içinde. Prensip olarak AK Parti hep yaşam biçimlerine saygıdan bahsediyor. Bu önemli. Ama bu ne kadar içselleştirildi, bunu tartışıyorum ben...
Soru: AK Parti ile gelen akımı nasıl tanımlıyorsunuz?
Yanıt: AK Parti kendisine muhafazakâr demokrat diyor. Bu, içeriği çok doldurulmuş bir kavram değil. Ama bence bunun İslamcılık’tan temel farkı şu:
İslamcılık bir İslami devlet arayışıdır. İslamcılar rejimi İslamileştirmeye çalışırken en büyük hataları şudur:
İnsanların samimi olarak dindar olup olmadığıyla ilgilenemezler, sistemi değiştirmeye çalışırlar. Sistem üzerine odaklandıkça da otoriter oldukları için aslında insanları dinden soğuturlar. Bunun en iyi örneği İran.
Soru: İran İslami bir rejim de İran çok mu İslami bir toplum?
Yanıt: Aslında İran toplumunda rejimden nefret ettiği için dine tepki duyan çok geniş bir taban var.
Soru: “Tinerci değil dindar nesil yetiştireceğiz” gibi bir söylem bu tartışmanın neresine düşer mesela?..
Yanıt: Çok bariz problemli bir söz. Dindar olmayan insanları biraz tahkir eden bir söz. Başbakan, kendisini muhafazakâr olarak tanımlayan bir insan olarak muhafazakâr bir nesil yetiştirmek isteyebilir. AK Parti Gençlik Kolları dindar değerleri savunan toplantılar yapabilir. Ama eğer bütün eğitim sistemini dindar gençlik yetiştirecek şekilde dizayn ederlerse bu olmaz.
Bu laik devletle de özgürlüklerle de benim savunduğum özgürlükçü din anlayışıyla da çelişir.
Dahası dindar değil de, dine alerjili nesiller de yetiştirebilirsiniz. Siz insanlara dini dayattıkça iyi bir şey yapmıyorsunuz, onları dine karşı tepkili hale getiriyorsunuz.
Soru: Hükümet politikaları konusunda bugünkü argümanlarınızla beş sene öncekiler arasında ciddi bir değişim var. Eskiden çok destekleyen, az sorgulayan bir tutumunuz vardı. Bugün çok daha eleştirel bakıyorsunuz. Arada ne oldu?
Yanıt: Hükümetin tavrı değişti. Benim beş altı sene önce savunduğum ilkelerle bugün savunduğum ilkeler arasında büyük bir fark yok. Hükümetin icraatı, söylemi, dili değişti. Hele de Gezi Parkı olaylarından itibaren...
Son altı ayda hükümetten öyle söylemler duyduk ki eskiden o söylemleri ulusalcılardan duyardık. Türkiye’deki her sosyal çalkantıyı Soros ya da CIA komplosuna bağlamak ulusalcı refleksti. Hatta ulusalcılara göre AK Parti bir CIA komplosu idi. Ben bu mantığı kimde görsem, ona karşı çıkıyorum.
Ama ben yapıcı eleştirmeye çalışıyorum. AK Parti’ye özsel olarak karşı olanlar var, ne yapsa karşılar. Benimse hiç öyle bir karşıtlığım yok, aksine bir sempatim var dünya görüşüne.
Soru: AK Parti hayata Sünni bir yerden mi bakıyor?
Yanıt: Hem evet, hem hayır. AK Parti içindeki insanların çoğu Sünni, dolayısıyla hayata öyle baktıklarına şüphe yok. Ama bunu bir devlet kimliği haline getirmeleri yanlış olur ki, bu yönde bir eğilim var.
Cansu Çamlıbel’in Hürriyet’teki güzel söyleşisi böyle. Bayram tatilinde AK Partililer içinde bir düşünme taşınma platformunun çerçevesini çizen Mustafa Akyol’un bu görüşlerine genel olarak ben de katılıyorum.
Haftaya bir başka diyardan gelecek yazılar!
Twitter: HSNCML