04 Ekim 2019

70 yaşını kutlayan Çin Devrimi de, Sovyet İhtilali gibi tarihe karışacak mı?

Başkan Mao'nun ruhu ne kadar çabalarsa çabalasın, Çin'de de Komünist Partisi eninde sonunda müzelik olacak

Baş başayım, katilim zamanla...
Bu dize, Ingeborg Bachmann’ın bir şiirinden.
Yine geçmişteyim çünkü...
Bazen kendi kendime soruyorum:
Yoksa hatıralarına takılıp kalmış bir deli misin sen?..

Sürekli anılarda dolaşan bir adem...
Çin Devrimi 70. yılını kutluyor.
Çin'e ilk kez 1979'da gitmiştim.       
Devrim 30 yaşındaydı.
Çin'e son kez yolum 1999'da düştüğünde Devrim'in 50. yıl kutlamalarına katılmıştım. 

1979 yılı Eylül ayı, Çin Devrimi'nin 30 yılında Örsan Öymen'le 40 gün Çin'i dolaşmıştık

Geçen gün 1 Ekim'de 70 yaşına bastı Devrim ama bunca yıl bir soru güncelliğini hiç yitirmedi:
Çin'i de Sovyetler Birliği'nin akıbeti mi bekliyor, bir başka deyişle, Sovyet İhtilali gibi Çin Devrim'i de tarihin sayfaları arasında kaybolup gidecek mi?
Bu soru, Cüce Deng'in Komünist Partisi eliyle Çin'i zorla, tepeden inme 'kapitalizm'e ve dışa açmaya başladığı 1970'lerden beri geçerlidir.
Şangay'da, 1999 yılı Ekim ayında Çinli bir öğrenciye sormuştum:

Kapitalizm, Çin’in ruhunu yenecek mi?

Gayet sakin yanıtlamıştı:

Özellikle biz genç insanlar Çin'de Batılılar gibi yaşamaya başladık.  
Geleneklerimizi unutuyoruz.
Çin’in ruhu yenilecek mi?
Bu konuyu düşünmeye başladık.
Ama söylemiyoruz,
itiraf etmiyoruz.

Bir başkası eklemişti:

Şangay’da, her yerde özel sektör var, yabancı sermaye var.
Bir kere kapıyı açtın mı bir daha kapatman olanaksız.

1999'da Şangay'dan Milliyet'e şu satırları yazmıştım:

Çin, ruhunu kapitalizme teslim etmeyebilir ama aynı da kalmayacak. Kafalar, ilişkiler, toplum ve devlet düzeni değişecek Çin'de. Çare yok! Yüz yılın başında Şangay kapitalizmin cenneti diye anılırmış.
Sonra Komünistler gelmiş, otuz yıl boyunca Şangay’da kapitalizm adına ne var ne yok hepsini kazımışlar.
Şimdi yüzyılın sonunda Şangay yine aslına dönüyor.
Barış Oteli’nden çıktım.
Sarı Nehir’e doğru yürüyorum.
Kıyıda, Başkan Mao’nun kocaman heykeli.
Acaba bugünleri görse, ne derdi?
Kızıl Kitap’ın sayfalarını gelişi güzel karıştırıyorum, 1940’ta demiş ki Mao:
Komünizm yeni bir sosyal sistemdir. Feodalizm nasıl ki tarih müzesindeki yerini aldıysa, kapitalizm de Sovyetler  Birliği’nde müzelik olmuş durumda. Kapitalizm bundan böyle, hızla ölümüne yaklaşan bir insan ve batan bir güneş gibi, çok yakında her yerde müzelik olacak.”
Ama dediği çıkmadı Mao'nun.
Rusya’da da geri geldi kapitalizm, Çin’de de...
İki ülkede de müzelik olmadı kapitalizm.

Yukarıdaki satırlarım 1999'a ait.       
Aynı seyahatimde Beijing'e, eski adıyla Pekin'e dair izlenimlerimi, Çin'de değişen zamanları  da yazmıştım Milliyet'te.

Beijing'de bir kahve.
O zamanlarda Beijing'te, kapısında kocaman “Uyuşturucu ve nükleer silah sokulması yasaktır!” diye yazan, upuzun Amerikan barının arkasına John Lennon’la Yoko’nun “Savaş bitti, eğer istiyorsan!” sloganı iliştirilmiş olan, Avustralyalı rock grubunun yaptığı canlı müziğin oynak temposundan hiç kopmaksızın çalışan Çinli garson kızların mini mini etekleriyle ortalıkta koşuşturdukları Hard Rock Cafe yoktu, tabii.
Duvarlarında Beatles’ın, Elvis’in, Marilyn Monroe’nun, Bob Marley’nin renkli fotoğrafları asılı olan, Tiananmen’in, o ihtilal meydanının köşesindeki McDonald’s da yoktu yirmi yıl önce. Az ilerisinde Pekin Ördeği  Restoranı vardı ama 1864’ten beri olduğu gibi...
Yirmi yıl önce sevgili Örsan Öymen’le Pekin ördeği yediğimiz  restorana yine gittim, lezzetliydi.
Etrafa baktım, yirmi yıl önce neler yoktu diye.
Restoranın girişinde Konfüçyüs’ün bir sözü asılıydı kocaman:

“Uzaktan gelen dostları ağırlamak ne büyük mutluluk!”

Bu söz 1979’da yoktu.
Demek ki o tarihlerde Çin Komünist Partisi’nin Konfüçyüs yasağı daha kalkmamıştı.
Yirmi yıl öncesinin bir başka yoku da, uzun kırmızı etekli, derin yırtmaçlı Çinli garsonlardı, uzun saçlarını dalgalandırarak servis yapan....
1999, Çin Devrimi'nin ellinci yılı.
Tiananmen Meydanı'nın bir köşesinden görkemli töreni izliyorum.
Çin Komünist Partisi’nin seçtiği sloganlar hoparlörlerden çığlık çığlığa haykırıldıkça, bir insan denizi halindeki Tiananmen Meydanı dalgalanıyor.
Bir milyon insanın katıldığı şaşaalı bir tören, etkileyici, uçsuz bucaksız meydan renk cümbüşü halinde. Rengârenk bayraklar, rengârenk çiçekler, boşlukta asılı gibi duran o rengârenk, tipik Çin balonları. Tarihi meydanı sonsuz bir heyecan kasırgası avucunun içine almış sürüklüyor.
Hakim renk kırmızı!
Başkan Mao, iktidarı zaptetmeye dönük uzun yürüyüşünü elli yıl önce, 1 Ekim 1949’da bu meydanda zaferle noktalamış.
Komünist lider, ihtilalin zaferini ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu burada, Kışlık Saray’ın (ya da Yasak Şehir’in) Tiananmen’e bakan şu balkonundan ilan etmiş. Devrim tarihine geçen, “Çin halkı artık ayağa kalktı!” sözünü bu balkondan dünyaya haykırmış.
Tören biterken, Tiananmen Meydanı bir marşla çınlıyor. Çin komünistleri hep bir ağızdan Enternasyonal’i söylüyorlar.       
İzlediğim bu törenin ertesi günü Şangay’a geldim.
Otelin 59. katındaki odamdan Sarı Nehri, limanı ve gökdelenleri seyrettim. Gün yeni batıyordu. Kendimi New York’ta sandım. Manhattan’dan Hudson River’ı ya da Brooklyn Bridge’in dibindeki River Cafe’den Manhattan’ı seyretmekten farkı yoktu.
Ve kendi kendime sordum:
Hangisi gerçek?
Tiananmen Meydanı’ndaki olağanüstü ideolojik gösteri mi?
Yoksa bu gördüğüm Şangay mı?
Hangisi gerçek?
Konuşmasını “Yaşasın Marksizm Leninizm!” diye bitiren Çin Cumhurbaşkanı mı?
Yoksa paranın gücünü simgeleyen muhteşem Şangay gökdelenleri mi?
Hangisi gerçek?
Tiananmen Meydanı’nda hep bir ağızdan hâlâ Enternasyonal’i söyleyen Çin komünistleri mi?     
Yoksa irili ufaklı, yerli yabancı tam 111 bin özel girişimcinin cirit attığı Şangay mı?
İkisi birden gerçek olamaz.
Biri varsa, öbürü var olamaz.

Şanghay'dan bu satırlarım 20 yıl öncesinin. Çin Devrimi bugün 70. yaşını kutluyor.
Ama yazın bir kenara:       
Başkan Mao'nun ruhu ne kadar çabalarsa çabalasın, Çin'de de Komünist Partisi düzeni eninde sonunda müzelik olacak.
Bir başka deyişle, Çin Komünist Partisi de gün gelecek Sovyet Komünist Partisi gibi ruhunu teslim edecek.

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"