02 Eylül 2013

30 Ağustos örneği: Sivilleşmeyle demokratikleşme...

30 Ağustos resepsiyonu fotoğraflarına bakıyorum. Köşk'te bir ilk yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Gül, Başkomutan sıfatıyla 30 Ağustos kutlamalarını ilk kez Çankaya'da kabul ediyordu. Orduevlerindeki resepsiyonlardan sonra Köşk’teki bu fotoğraf, bir devrin kapandığının işaretiydi.

30 Ağustos resepsiyonu fotoğraflarına bakıyorum. Köşk'te bir ilk yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Gül, Başkomutan sıfatıyla 30 Ağustos kutlamalarını ilk kez Çankaya'da kabul ediyordu. Orduevlerindeki resepsiyonlardan sonra Köşk’teki bu fotoğraf, bir devrin kapandığının işaretiydi.

 

'Büyük paşalar' 30 Ağustos'taki devir teslim törenlerinde siyasetçilere ayar verirdi. TV'lerin genellikle canlı yayınladıkları bu törenler gazetelerin de manşetlerine otururdu. Evet, bu bir sivilleşme, ama ne kadar demokratikleşme?.. Bu soru bugün de varlığını sürdürüyor.

\

DİRSEKBÜKÜ, Hisarönü Körfezi

\

Bozburun’da, Kiseli Ada’nın önünde, Büyük Kaptan Sadun Boro’nun o sevdiği yel değirmeni kalıntısının bulunduğu yerde geçen gün demirlemiş, güneşi batırmıştık.

Cumartesi günkü yazımda amatörce değindiğim o muhteşem günbatımını sevgili Sadun Abi şöyle anlatır:

“Güneş sahneden çekilince, sudaki renk çümbüşü bu sefer göğe akseder. Batı utanır, kızarır, turuncunun en tatlı tonları perde perde açılır, nihayet mavi kubbe içinde eriyip gider. Boz tepeler, dağlar morarır heybetlenir. Suya karanlık çökerken, yüksek direkli yelkenlilerin demir feneri yıldızlara karışır.” (Vira Demir, sayfa 360, Denizler Kitapevi)

Hava durmuştu. Çok sıcaktı. O gece dışarıda uyudum. Sabah altıya doğru günün ilk ışıklarıyla uyandığımda, gözüme ilk çarpan, o şirin yeldeğirmeni kalıntısıydı.

Uzaktan, Bozburun taraflarından tek bir horoz sesi, doğmakta olan yeni günü haber veriyordu. Öyle uzun uzun ötüyordu ki.

\Deniz tam çarşaftı, ütü yemiş gibi kıpırtısızdı. Gün ağardıkça yeldeğirmeninin yarım kulesinin rengi değişiyor, başkalaşıyor ve buğulu bir havanın içinden çıkıp sanki ağır ağır yaklaşıyordu.

Bir gece önce yeldeğirmeni kalıntısıyla birlikte güneşi batırırken yazımı yazmıştım. Ertesi sabah gün doğarken yine kara kaplı küçük defterime habire not alıyorum, neden ki?..

Rüzgâr çıktı.

Kekik kokuları yine iç bayıltıcı...

Tavşanlar ortalıkta yok.

Meleyen keçileri bekliyorum deniz kıyısında ama nafile, anlaşılan daha uyanmamışlar.

Ne yazayım?..

Çankaya Köşkü’ndeki 30 Ağustos resepsiyonu...

Türkiye’de siyasal rejimin sivilleşmesi açısından bir dönüm noktası olarak altı çizilebilir.

 

Simi'de yakıtın fiyatı, bizimkinin yanında sudan ucuz 

\Bozburun’dan, küçük bir biblo ya da mücevher kutusunu andıran Simi’ye cumartesi günü öğleden sonra geldik.

Dalgalardan epeyce dayak yedik. Rüzgâr çok sertti. 35-38 knot arasında esiyordu. Simi’den yakıt aldık, bizdeki fiyatların yanında sudan ucuz...

Yemekten sonra, akşamüstüne doğru, alargada bekleyen Peace’e binip yola koyulduk.

Rotamız Hisarönü, Dirsekbükü’ydü.

Ama biz açıldıkça, deniz çıldırmaya başladı.

Adeta uçuyorduk.

Fırtına patlamıştı.

44 knot’ı görünce, bir anda döndük, gerisin geriye Simi’ye sığınmaktan başka çaremiz kalmadı.

Pazar sabahı güneş doğarken limandan halat çözerken ufak bir aksilik yaşadık. Yanımızdaki Malta bandıralı yelkenli, bizimkinin üstüne atmıştı demirini. Kaptan Gökhan’la uğraşırken, kabahatini bilen yanımızdaki teknenin kaptanı el kol hareketleriyle affını rica ediyordu.

Deniz sakinleşmiş. 30 knot’la cenovayı açtık, püfür püfür yol alıyoruz. Ve Bozburun tarafından güneş etrafı kızıla boyuyarak öylesine güzel bir doğuyor ki...

 

Çankaya Köşkü'nde bir 'normalleşme' ilki 

Fotoğrafa bakıyorum.

\Cumhurbaşkanı Gül, yanında eşi Hayrünnisa Gül... Karşılarında çakı gibi selama durmuş bir asker...

Çankaya Köşkü’nde bir ilk yaşanıyor 11 yıllık AK Parti iktidarı döneminde. Cumhurbaşkanı Gül, Başkomutan sıfatıyla 30 Ağustos kutlamalarını bunca yıldır ilk kez Çankaya Köşkü’nde kabul ediyordu.

Bu kutlamanın alışılmış adresi Ankara'da Gazi veya Merkez Orduevi’ydi, Çankaya Köşkü değil. Anayasaya göre Cumhurbaşkanı aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ‘Başkomutanı’ydı ama bu resepsiyon hep askerin tekelinde yapılırdı.

Köşk’teki bu fotoğraf, bir devrin kapandığının işaretiydi.

Veyahut:

Siyasal açıdan demokrasilere özgü bir ‘normalleşme’nin, bir ‘sivilleşme’nin belirtisi sayılabilirdi.

 

Bir demokrasi ayıbı sona ermiş görünüyor              

Galiba bir başka ‘normalleşme’den de söz edilebilir.

\30 Ağustos yıllar yılı fena halde gürültülü patırtılı geçerdi. Silahlı Kuvvetler’in en tepesindeki devir teslim törenlerinde bu memleketin esas sahiplerinin kimler olduğu kılıç şakırtıları ve topuk sesleri ve de bando mızıka eşliğinde cümle âleme ilan edilirdi.

Büyük paşalar tarafından, irat ettikleri nutuklarla, ‘seçilmiş siyasetçiler’e siyasal konjonktürün gerektirdiği ince ya da kalın ayarlar verilirdi.

Televizyon kanallarının genellikle canlı yayınladıkları bu devir teslim törenleri ertesi gün mutlaka gazetelerin manşetlerine otururdu.

Ve ‘büyük paşalar’ın bu nutuklarının Türkiye siyaseti açısından ne anlama geldiği ‘Ankara gazetecileri’nin revnaklı, şifreli yorumlarıyla köşelerde anlatılırdı.

Bir demokrasi ayıbı olarak siyaset sahnemizde yıllar yılı sürmüş olan bu askeri ritüelimiz en nihayet -ve inşallah ebediyen- sona ermiş görünüyor.

 

Demokratikleşme soruları varlığını sürdürüyor 

Türkiye’nin bu noktaya gelmesi elbette kolay olmadı. Bu bakımdan AK Parti’nin yaklaşık 11 yıllık döneminde demokrasinin gerektirdiği önemli adımlar atıldı.

Gelinen bu nokta, bu ülkede ‘asker sorunu’nun aşıldığına ya da ‘askeri vesayet’in büyük ölçüde geride bırakıldığına işaret ediyor.

Evet, bu bir sivilleşme...

Sivilleşme ama ne kadar demokratikleşme?..

Bu soru varlığını bugün de sürdürüyor. Çünkü sivilleşme kendiliğinden demokratikleşme yolunu açmıyor.

Şimdi ayrıntıya girmiyorum.

Ama bu açıdan, yani demokratikleşme konusunda AK Parti iktidarı ipe un sermeye devam ediyor.

 

Not: T24 dört yaşını doldurdu. İyi ki T24, iyi ki internet medyası var....

 

Twitter: @HSNCML

 

 

        

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"