01 Kasım 2015

Temsilî babamın göğsündeyken

Bütün o psikoz eğilimler sevgi düzeninin kırılmasına da bağlı olabilir mi? 3-7 kuşak öncesine ait travmaları da mı taşıyorum?

Annem olur musun, dedi. Oysa benden 30 yaş büyük olmalı. Tamam, dedim.

Ağır geldi, benden büyük birinin annesi olmak, ağlamaya başladım.

Ailesini temsil edecektik. Seyircilere baktı. Babasını ve kardeşini de seçti. Onlar da geldi.

Sahnedeyiz.

Ben onu, annem olarak seçecekken onun beni, annesi olarak seçmesi miydi şimdi beni ağlatan?

Rollerin karışmasıydı belki. Hangimiz çocuktu? Hangimiz ebeveyn?

Bu kadar yakıcı mıydı etkisi? Yıllar boyunca kemirmedi mi içimizi? Bize ait olmayan yükleri taşımakla geçerken ömrümüz, bir an, ıslanmış kirpiklerimin ardından bakakalmıştım bu vakur zincire.

Anı yöneten kişi, ısrarla, “Ailede kim var, kim yok” diye sorarken kürtajları da bilmek istiyordu ve ölen kardeşleri de.

Ailede tecavüz var mı? İntihar var mı? Hangi hastalıklar var?

***

Sıra bana geldiğinde, gelmiş geçmiş tüm sülalemin neredeyse bütün inişlerini sıraladım. Sanki can havli ile sıralarsam çözmesi daha kolay olur, gibi geldi.

Şu kadar kürtaj, bu kadar tecavüz, bu kadar bilmem ne...

Ailemi temsilen sahneye çıkan kişilerden ben olanı, böğürdü, öksürdü, neredeyse kustu; çok zorlandı.

Onu -kendimin temsilîni- dışarıdan izledikçe göz yaşlarım orman oldu.

Bir ara, temsilî babamın göğsünde durdum.

Şifaymış.

***

Aile dizimi ya da sergisi denen, bu yukarıda bahsettiğim şey, derin bir deneyim. Ailede, var olup da yok sayılmışları onurlandıran, bir tür, kendinle ve sana bağlantılı olanlarla barışma mekanizması.

Biraz araştırınca, Bert Hellinger ile karşılaştım. Bu işi geliştiren o. Afrika’da Zulu kabilesi ile yaşıyor uzun yıllar Hellinger. Zulu’ların problem çözme ritüellerinden etkileniyor. Aile dizimine taşıyor bunu. Kabul Etmenin Özgürlüğü adında bir kitabı var. Orada bir bölümde diyor ki:

Bir zaman önce büyük bir karmaşa yaşayan avukat geldi. Ailesini araştırmış. Şunları ortaya çıkarmıştı: Büyük büyük annesi evli ve kocasından hamileyken başka biriyle tanışmış. Bunun üzerine, ilk eşi, 31 Aralık günü, 27 yaşındayken ölmüş. Cinayete kurban gittiği kuşkusu varmış. Daha sonra bu kadın, ölen kocasından miras kalan çiftliği ondan olan oğluna değil, sonraki evliliğinden olan oğluna bırakmış. Büyük bir haksızlık. Bu arada, aileden üç erkek, 31 Aralık günlerinde ve 27 yaşlarındayken canlarına kıymışlar. Avukat bunu ortaya çıkardığında kuzenlerinden birinin 27 yaşına girdiğini ve 31 Aralık gününün de uzaklaşmakta olduğunu fark etmiş. Uyarmak için ona koşmuş. Kuzenini kendini vurmak üzere bir tabanca satın almış halde bulmuş. Kilitlenmeler işte böyle çalışır.

***

Kilitlenmeler, bazen, anlayamadığımız şekilde, kendini tekrar ediyor: Benzer ilişkileri tekrar tekrar yaşamak, bir türlü istenilen iş dengesini kuramamak...

Hellinger’i okuduktan sonra düşünmekten kendimi alamıyorum: Bütün o psikoz, otizm, intihar eğilimleri, ailedeki sevgi düzeninin kırılmasına da bağlı olabilir mi? 3 ya da 7 kuşak öncesine ait travmaları da mı taşıyorum yoksa? Huriye halanın uğradığı haksızlık üzerimde mi geziniyor? Kendini sabote etmek, yeterince sevememek... Göç, savaş, miras kaybı... Hikâyeyi bilmemek arttırıyor mu sıkıntıyı?

Aile dizimi, köklere doğru spiritüel bir yolculuk...

Bakarsınız da, görüp görmemek yine sizin elinizde.


Bert Hellinger

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Otoetnografi: Bildiğimizi nasıl biliriz?

Akademik yazılardan her ne kadar belirli bir ciddiyete sahip olması beklense de, bu durum yaratıcı ifade biçimlerinden tamamen uzak durmayı gerektirmez. Otoetnografi, ‘ben dili’ ile teoriyi buluşturmak isteyenlerin, öğrencilerin ve araştırmacıların ilgisini çekebilir

Akademik sinema dünyasından dört önemli konferans

Bu konferansların, oluşumların ve dergilerin köklü bir geçmişe sahip olduğunu düşünüyorum ve dünya genelindeki çalışmalara bakmak için iyi bir başlangıç noktası ve referans kaynağı olabileceğine inanıyorum

İran’ın cesur kadınları: Jin, Jiyan, Azadi!

Çoğu İranlı temel özgürlükler ve demokrasi uğruna canını feda etti

"
"