26 Mayıs 2018

Fırat Uran: "Otobanda Kaybolanlar" kitap olarak dünyaya geldi

"Otobanda Kaybolanlar ile önemli bir boşluğu dolduruyor..."

Sadece kendi seçtiğiniz kişilerle mi konuşursunuz?

Yoksa siz de aslında uyumayıp gözlerini dinlendirenlerden misiniz?

Herkesin mi bir eski sevgilisi var?

Kılıç savaşında kazanmak zorunda kaldınız mı?

Müjde Ar olup da Gülşen Bubikoğlu taklidi yaptığınız oldu mu hiç?

İçeride misiniz? Dışarıda mısınız?

Bu soruların yaratıcısı Fırat Uran ile 7 Haziran’da raflarda olacak kitabı Otobanda Kaybolanlar üzerine konuştuk.

Queer dünya ile henüz tanışmadıysanız ya da içinde zaten takılıyorsanız sizi şöyle alalım.

Ya da gelin, birlikte, görkemli kaybedelim.

Hem belki ‘Alaz’ın güneyi’ne ineriz.

Sonra da mavi yumoş kullanan annelerle buluşuruz.

Uran, hukuk lisansı ve sinema yüksek lisansı yapmış, piyano dersleri veren, sergilere işleri ile katılan, oyun sahneleyen, aktif film/fotoğraf çeken ve otobanlarda gezinen bir hazine.

Bu ilk kitabı Otobanda Kaybolanlar ile önemli bir boşluğu dolduruyor.

Bakalım siz de öyle düşünecek misiniz? Fırat Uran’a sordum:

Kitabınızla David Lynch’in Lost Highway’ine selam gönderiyor musunuz?

Kesinlikle! Kayıp Otoban filminin ilk sahnesini izlediğimde benim için ilk görüşte aşk gibiydi. O sahne çok anlamlı gelmişti. Bir insanın, başkasına, karşılıksız âşık olmasının bir otobana girmek gibi olduğunu düşünüyorum. Geceleyin, etrafında karanlıktan başka hiç bir şey gözükmeyen, sarı yol çizgilerinin birbiri ardına devrildiği, bir yere varmayan sonsuz bir yol. Bir çoğumuz bu otobana girip uzun süreler seyahat etmişizdir.

Otobanda kaybolmuş kimleri tanıyorsunuz?

Kayıp otoban

Büyük Umutlar kitabındaki Miss Havisham bir adama âşık olup düğün günü terk edilince otobandan bir türlü çıkamamıştı. Sonra Savage Nights filmindeki kız var, o da otobanda son gaz gidiyordu.

Bu kişilerin ortak özellikleri var mı?

Bence bu kişiler Görkemli Kaybedenler**dir. Onları o yapan kaybedişlerinin hikâyesidir. Bu insanları çok samimi buluyorum. Birini sevdiklerini söyleyince iki gün sonra fikirlerini değiştirmiyorlar.

Piyano öğretmeniği yaptığınızı biliyorum. Kısa filminiz ‘Kapı’ dünyadan yirmi beş film arasına girip Uluslararası Filminute Festival’inde yer almıştı. Şimdi de kitabınızla/yazıyla ifade yolunu seçtiniz. Bütün bu disiplinler arasında gezinmek nasıl bir his?

Farklı disiplinlerde gezinmek öğretici oluyor. Her seferinde sıfırdan başlıyorsun, iş bittiğinde bir sürü bilgi cebinde duruyor.

Anlatılmak istenen her şeyin kendisine özel bir yolu olduğunu düşünüyorum.

Bu bazen filmle oluyor, bahsettiğiniz Kapı filmim gibi.

Bazen yaptığım resimle bazen de Mekan Artı tiyatrosunda yönetmiş olduğum Ölüm Hastalığı (2012) adlı oyunla… Bazen de çektiğim fotoğraflarla hayat bulabiliyor.

Otobanda Kaybolanlar da kitap olarak dünyaya geldi.

Oturup bu kitabı yazacağım mı dediniz? Yoksa zaman içinde yazdıklarınız mı birleşti? Nasıl bir yol izlediniz?

Los Angeles’da yaşarken bir gün çok sıkılıp Müge Avcı’nın evine gittim. Ona “Gidelim buradan” dedim. Müge çok kafadır, hiçbir şey almadan yola çıktık. Onu Death Valley’e götürdüm. Yol çok karanlıktı, filmde çalan I’m Deranged parçasını açtığımı hatırlıyorum. Yol kenarında, etrafında yetmiş mil hiçbir şey olmayan bir motelde kaldık. Adı Amargosa Opera House. Tuhaf bir moteldi. İçerisinde kırmızı bir halının bulunduğu, duvarlarında çeşitli yüzlerin tablolarıyla, sonunda boy aynalı korku filmlerini andıran bir koridor. “Burada korku filmi çekilmeli” diye gevezelik ederken, Müge daha önce bu mekânda bir şeyler çekilip çekilmediğine baktı. Üç tane şey çekilmiş.

- Paranormal belgesel (Hayaletler görünüyormuş)
- Amargosa belgeseli (Motelin sahibi olan Marta Becket oyuncu olduğu için çölün ortasına tiyatro salonu yaptırmış ve içini kendi boyamış. Burada yıllar boyu Avant-garde oyunlar oynamış. Muhteşem bir belgeseldir mutlaka tavsiye ederim)
- Kayıp Otoban!*****

Kaldığımız otel kayıp otoban oteliymiş, önündeki yol da kayıp otoban. Hayat beni Kayıp Otoban’a götürmüştü. Ertesi gün direksiyona geçip tüm yolu baştan sona geçtim. Kitabı orada yazmaya karar verdim. Başka seçeneğim yoktu.

Vay canına, filmin çekildiği otoban yani… Peki, yazım süreci ne kadar sürdü?

Dört yıl sürdü. Daha önce hiç bir şey yazmamıştım. En baştan öğrenmem gerekiyordu. Amerika UCLA’de Story Development sertifika programına katıldım. İstanbul’a döndüğümde Notos Yaratıcı Yazarlık atölyesi ile öğrenmeye devam ettim. Sonrasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde sinema yüksek lisansı yaparken çeşitli senaryo dersleri aldım. Bir puzzle yapmak gibiydi, bir gün bir şey duyuyorsun, oradan bir cümle kapıp kitabın gerekli yerine koyuyorsun. Kafanın içinde devamlı dönüyor. Hayal ediyorsun, kendini karakterlerin yerine koyup empati yapıyorsun. Kitabın ilk hali çıktıktan sonra Sami Berat Marçalı ile üzerinden geçtik. Sonra Burcu Eken ile çalıştım. En son Leman Sevda Darıcıoğlu rötuşları yaptı. Tabii bu sırada dostlarımla sonsuz okumalar yapıp kulağa uymayan yerleri düzelttim.

Kitabın çizimlerini Ece Cangüden yaptı. Nasıl bir yol arkadaşlığı sizinki?

Fırat ve Ece

Ece yanında tamamen kendim olabildiğim ender insanlardan biri. Kendisinin harika resim ve heykelleri****** var. Beşiktaştaki atölyesinde çalışıyor. Benim için ilk defa illüstrasyon yaptı. Çıkardığı işten çok mutluyum. O olmasaydı bu kitap eksik kalırdı. Bir sonraki kitapta yine birlikte çalışacağız.

Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Açık fikirli. Birinci hayatını yaşayan bir ruh gibi. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

İnişli çıkışlı. Parçalı bulutlu. (Gülüyoruz)

Kitapta Hande Yener, Esmeray vb. isimler yer alıyor. Otobanda Kaybolanlar tek bir müzik/şarkı olsaydı neye benzerdi? Tarif edilebilir bir şey mi?

Pink Floyd, The Great Gig in the Sky. Aşk insana çığlık attırıyor.

The Great King in the Sky

İlham aldığınız yazar, yönetmen, müzisyen, şu aralar kimler var keşiflerinizde?

Marguerite Duras’ın hastasıyım. Özellikle de Ölüm Hastalığı kitabının. Bir adam ve seks işçisinin yatak odası konuşmalarını anlatıyor.

David Greig, Sarı Ay var. Sesiz Leyla ve Şapkalı Lee’nin hikâyesi olan. Bu kitabın içinde geçen bir yer ikinci kitabıma ilham oluyor.

Philip Ridley, Uğrak Yeri… Arkadaşlarım Barış ve Sami bu kitabın oyununu yapmıştı, pek etkilenmiştim. Hâlâ sonunu hatırladıkça üzülürüm.

Yönetmenlerden Chicken With Plums filmi ile Marjane Satrapi ve Love filmi ile Gaspar Noé var.

Müziğe gelince Radiohead. Mesela hayatımın güzel anlarının çoğuna House of Cards parçasını yerleştirdim.

Bir de Pulp var! Hayatımın her gününün bir Pulp şarkısı olmasını isterdim.

Bu eserler işlerinizi nasıl etkiliyor?

Yazım tarzımı belirlerken önce neyin olmasını istemediğime karar verdim. Mesela ben asla Dostoyevski gibi uzun betimlemeli yazamam. Güzel olmadığından değil, tarzım değil. Sonra neye yakın olduğumu bulmaya çalıştım. David Greig, Marguerite Duras, Buket Uzuner bana yol gösterdi.

Siz hiç otobanda kayboldunuz mu?

Hiç çıkmıyorum ki… (Gülüyor) Bir otobandan başka bir otobana geçiyorum.

Otobanları sevdiğim doğrudur.

Queer dünya ile tanışmamış olanlar için Otobanda Kaybolanlar iyi bir başlangıç olabilir mi?

Kesinlikle! Alaz karakteri queer dünyanın içine yeni giriyor olduğundan okuyucular da onun vasıtasıyla birçok bilgi edinebilir.

‘Dayı42’, ‘Erkekgündelikçi’, ‘Orman Meyveli’, ‘Sonkezpasif’ nick’lerinin ve dahasının yer aldığı PlanetRomeo bölümünü yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Planet Romeo

PlanetRomeo sitesinde dolanırken. Birisinin bu konudan bahsetmesi gerekiyordu. Çok ayrımcı ve seksist bir ortam orası. İnsanların birisine kendilerini ilk defa, yüz elli kelime ile anlatırken neler yazdıklarını okusanız inanamazsınız.

Neden yazıyorsunuz?

Duygu diye bir arkadaşımın dövmesi vardı: Hayatta en önemli şey bir eser bırakmaktır.

İşte ben de tam olarak öyle düşünüyorum. Hissedilen duygular bir sanat formunu alamazlar ise zamanla yok olup gidiyorlar. Bu yok oluş durumuna çok içleniyorum.

Blade Runner filminin sonunda tam olarak bundan bahsediliyordu.

All those moments will be lost like tears in the rain…

İşte benim tüm derdim bu duyguları yok olmaktan kurtarmaya çalışmak.

Çocuk yapmak eser sayılır mı?

İnsanlar kendi yapmak istedikleri işleri yapamadan çocuk sahibi oluyorlar. Sonrasinda tüm içinde kalan şeyleri çocuğa yüklüyorlar. Bu ‘proje çocuklar’ da büyüyünce aynı şeyi yapıyor. Sonunda bir türlü gerçekleşemeyen hayaller silsilesi oluyor. Bu sebeple çocukları bir eser olarak görmüyorum. İstisnası olabilir tabii ki.

Epey diyalog var kitabınızda. Diyalog yazmak zordur. Senaryo yazma pratiğinizden mi geliyor hakimiyetiniz?

Feride Çiçekoğlu ve Öktem Başol’un senaryo dersleri sayesinde diyalogları gerçekçi bir şekilde yazabildim. Onlardan çok şey öğrendim. Mesela, bir diyaloga asla “Merhaba, merhaba, nasılsın, iyiyim” ile başlama.

Otobanda Kaybolanlar’ın filmini yapmayı düşündünüz mü? Kitap-film uyarlamaları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Çok isterim; fakat ben karışmam. Kafasına güvendiğim birinin çekmesini isterim. Mesela geleceğin iyi yönetmenlerinden biri olacağına inandığım arkadaşım Ömer Deniz ve çok iyi görüntü yönetmeni olan Barış Aygen birlikte çekseler olur.

Hukuk eğitiminizi bu içinde bulunduğunuz yaratıcı alanlarla nasıl birleştiriyorsunuz? Kitabın sonunda bir avukatla tanışıyoruz.

Aldığım hukuk lisans ve sinema yüksek lisans eğitimi, karakterlerime uğraş bulurken işime yaradı.Yazarken kitaptaki karakterlerim Alaz ve Batu’nun okuduğu bölümleri özellikle sinema ve hukuk olarak seçtim çünkü ikisi de bildiğim alanlardı. Bu nedenle uğraşları üzerine araştırma yapmama gerek kalmadı.

Alaz

Kitabınızda en çok hangi yeri seviyorsunuz?

- Sen birinin kayıp otobanında kayboldun mu hiç?
- Hayır, o otobanın yan taraflarında çıkış yolları var, sen sarı çizgilere bakmaktan görmüyorsun.
-O halde birçok kişinin kayıp otobanına girip ilk çıkıştan çıktın?-Öyle de denilebilir. Sen kaybolmayı seviyorsun anlaşılan?- Kaybolmayı değil, yolda olmayı.

Batu

Peki Fırat Uran, aşk nedir? (Gülüyoruz)

Şule Öncü’nün çok güzel bir ifadesi var. İki molekül birbiriyle çarpışıyor, bir şeyler geçiyor ondan sonra devam ediyorlar. Benim içinse aşk Jeff Buckley’nin Hallelujah şarkısında söylediği gibi ‘But all I've ever learned from love Was how to shoot somebody who outdrew ya…’

Türkiyeli LGBTİQA+ kitaplar sizce kaç raf yer kaplar?

Çok az! İçlerinde en sevdiklerim Yalçın Tosun’un Peruk Gibi Hüzünlü kitabı ve tabii ki Perihan Mağden’in yazdığı Ali ile Ramazan.

Alışsınlar mı? Her yerde miyiz?

İçimden bu soruya kitaptaki Esra karakterinin ağzı ile cevap vermek geldi.

“Her yerdeyiz bebeğim.”

Esra

Otobanda kaybolanlar kitabının ön satış linki

** Leonard Cohen, Beautiful Losers.

***** David Lynch’in Lost Highway filmi: https://www.imdb.com/title/tt0116922/

****** www.ececanguden.com

Kitabın Instagram sayfası

Kitabın Spotify listesi

Fırat Uran'ın Instagram sayfası: @uranfirat

Yazarın Diğer Yazıları

İran’ın cesur kadınları: Jin, Jiyan, Azadi!

Çoğu İranlı temel özgürlükler ve demokrasi uğruna canını feda etti

Mad Pride ya da ‘Delilerin’ Onur Yürüyüşü

Mad Pride’ın amacı stigma ile mücadele etmek, ‘delilerin’ haklarını savunmak, çeşitli politikalara etki etmek, beraberce güçlenmek, bazen biraz eğlenmek ve misal ‘psikopat’, ‘manyak’, ‘şizo’, ‘deli misin nesin’ demeden önce bir kez daha düşünmeyi hatırlatmak

LGBTİQA+ hakları insan haklarıdır!

Kendimiz dışındaki insanların var oluşlarını öldürmeye yeltenmekle övün(e)memeliyiz, bundan olsa olsa utanç duyulur.