Rusya lideri Putin’in 24 Kasım 2015’te TSK tarafından düşürülen uçaktan sonraki üslubunu, tehditlerini hatırlarsınız.
Rusya’nın turizmden domates ihracatına kadar bir dizi konudaki sert önlemleri sonrasında Başbakan Erdoğan dolaylı da olsa özür dilemek zorunda kalmıştı. 9 Ağustos 2016’da Petersburg’da yapılan “özür sonrası ilk görüşme” sırasında, iki liderin tavırları o kadar farklıydı ki. Biri kısa boyuna rağmen karşısındakine tepeden bakıyor, diğeri ise suçluluk duygusuyla yeni bir yanlış daha yapmamaya çalışıyordu.
O günler artık çok geride kaldı. Şimdi durum farklı.
Elbette aradan geçen 7 yıl içinde çok şey oldu. Türkiye ve Rusya liderleri birbirlerini Batı’ya karşı her türlü kullandılar. Aralarındaki görüş ve çıkar farklılıklarına rağmen bir dizi konuda iş birliği yapmayı veya yapıyor gibi davranıp sorunlarını ertelemeyi başardılar.
Bu süreçte bazen biri, bazen diğeri daha başarılıydı, diğerinden daha iyi yararlanıp kendi gücünü pekiştirmede daha iyiydi. Genellikle bu “iş birliği içinde rekabet” oyununda Putin daha fazla kârlı çıkıyordu; çünkü her şeyden önce Rusya ile Türkiye arasında sıklet farkı vardı. Üstelik Moskova’nın diplomasi gelenekleri daha kuvvetliydi; Ankara’da ise gitgeller ve duygusal çıkışlar yoğundu, kurumsal yaklaşımlar yerine kişisel çabalar ağır basıyordu.
Bununla birlikte Erdoğan dış politikanın “pazarlık” bölümünde tecrübelerini arttırdı, partnerlerinin ve rakiplerinin zaaflarını sezmede ustalaştı.
Artık iki liderin görüşmeleri öncesinde sadece Putin Erdoğan’ı bekletmiyordu, tersine de rastlanıyordu.
Sonra bir gelişme oldu. Bu iki liderden birinin durumunu kısa süre içinde oldukça zorlaştıran, ardından da onu hızla güçsüzleştiren bir şey: Savaş! Putin tüm iktidar süresi boyunca en büyük hatasını yaparak Ukrayna’ya karşı savaş başlattı. 22 Şubat 2022’de başlattığı savaşı aynı yılın mart ayı içinde bitirmeyi umuyordu. Ama heyhat, bugün savaşın 505. günü!
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan
Putin zor durumda ve Erdoğan’a mecbur
Bugün belki de Putin 23,5 yıllık iktidarının en zor döneminde. Nerede o bütün savaşları kazanan “başkomutan”? Çeçenistan, Gürcistan, Suriye, “tereyağından kıl çeker gibi halledilen” Kırım ilhakı… Bütün bunlar çok geride kaldı.
Üstelik Batılı liderler Ukrayna’ya destek konusunda Putin’in aklına hayaline gelmeyecek kadar sıkı bir iş birliğine girdiler. Rusya’ya ciddi yaptırımlar uyguluyorlar. Moskova, bu koşullarda Pekin ve Yeni Delhi’den beklediği ölçüde destek alamıyor. Hatta Batı’ya karşı “nükleer savaş kozu”nu kullandığında Batı’dan ziyade Çin ve Hindistan bozuluyor gibi.
Böyle bir ortamda artık dost olsun düşman olsun, tek çıkış yolu ve Batılı büyük devletlerle iletişimde en rahat “pencere” Ankara. Putin artık Erdoğan’a “mecbur”. Eh, bu durumda bazen alttan alması da gerekebiliyor. Erdoğan’ın diplomasi akademisinden diploması yok ama sezgileri, karşısındakinin zayıflığını kısa sürede saptayıp yeni oluşan güçler dengesine göre davranmasına yardımcı oluyor.
İşin bir yanında da hâlâ “dostluk”, “kardeşlik”, Moskova’da parası Putin tarafından ödenmiş dondurmayı keyifle yeme sahneleri var (oysa daha birkaç yıl önce, ne dondurması, hiç kullanmayacağı S-400 füzeleri için dünyanın parasını vermişti sevgili Rus dostuna)…
Erdoğan’ın terazisinde Ukrayna ağır basıverdi
Erdoğan, Ukrayna lideri Zelenski ile 7 Temmuz’da İstanbul’da görüştü. Bu görüşmenin en önemli sözleri ev sahibinin ağzından çıkan “kuşkusuz Ukrayna NATO üyeliğini hak ediyor" cümlesindeydi. Tabii bunun yanı sıra Rusya ile savaştaki komşu devletin toprak bütünlüğü ve Kırım konusunda da sözünü esirgemedi. Türkiye-Ukrayna ortak üretimi SİHA’ların 2025’te hazır olacağından ve ayrıca Ukrayna’ya zırhlı araç ile T-155 Fırtına obüsü verileceğinden de bahsetti Erdoğan.
Bütün bunlar Moskova'nın nasırlarına basmak anlamına geliyordu. Ama Kremlin’in çığlığı, bu nasırlara basıldığında değil, sürpriz bir hamle gündeme geldiğinde yükseldi: Rusya’da “neo-nazi Ukraynalıların sembolü” olarak görülen ve Mariupol’deki çatışmalarda esir düşen, sonradan yapılan sözlü anlaşma ile “savaşın sonuna kadar Türkiye’de kalması” sözüyle geçen sonbaharda Erdoğan’a gönderilen Azak (Azov) Taburu üyesi 5 komutanın, Moskova’ya bilgi iletilmeden Zelenski’ye verilerek onun uçağında Ukrayna’ya gönderilmesi Rusya yönetimini çok kızdırdı.
Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov, buna “anlaşmanın ihlâli” olarak tepki gösterdi.
Rusya Devlet Başkanı Putin ile Cumhurbaşkanı ve AKP Başkanı Recep Tayyip Erdoğan dondurma yerken
Moskova’nın tepkisi saman alevi gibi
Sonra Rusya’da bu tür durumlarda hep olduğu gibi bir “acı biber korosu” duyuldu ve hızla yayıldı. Bir Rus gazetesinde “Seçimi kazanan Erdoğan dış politikayı değiştiriyor, Rusya’dan uzaklaşıp Batı’ya ve Ukrayna’ya yaklaşıyor” diye yazıyordu. Bir başka gazetede “Oysa biz seçimlerde ona siyasi ve maddi yardım yapmıştık” vurguları gündeme getirildi. Rusya ana kanallardan birinde tanınmış bir sunucu “Erdoğan böyle yapıyorsa biz de PKK’ya destek verelim” dedi.
Rus-Türk Toplumsal Forumu Genel Sekreteri Sergey Markov “Bu Rusya’ya hakarettir” derken, dış politikanın etkili isimlerinden Fyodor Lukyanov “Rusya, Türkiye’nin Azov komutanlarını Ukrayna’ya iade etmesine mutlaka orantılı bir karşılık vermelidir” görüşünü savundu. Bu arada Rusya Federasyon Konseyi (parlamento üst kanadı) Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkanı Viktor Bondarev, Türkiye’nin giderek “Rusya'ya dost olmayan bir ülkeye dönüşmeye başladığı” yorumunu yaparak Erdoğan'a “tıpkı Macar lider Orban gibi dik durmasını” tavsiye etti.
Bazıları tam “sonunda Putin’in Erdoğan’a ders vereceğini” sanarak koltuğuna yayılmıştı ki, senaryo değişiverdi. Onlar her ne kadar “Putin, artık Ağustos’ta Türkiye’ye gelmez”, “Rusya, Tahıl Anlaşması’ndan da başka ortak adımlardan da vazgeçer” falan diyerek akıllı öngörülerde bulunsalar da, Kremin’den gelen yeni açıklama, beklentilerini suya düşürdü.
Peskov tekrar konuştu. Bu kez tonu daha yumuşaktı ve Türkiye’yi eleştirmedi; “Elbette Türkiye, Ukrayna dahil istediği devletle ilişki kurabilir. Bütün bunlar Rus-Türk iş birliğine ve doğalgaz hub projemize engel olamayacaktır” dedi.
Biden Türk-Rus ilişkilerini daha sık hedef alacak
Sırası gelmişken, son dönemde savunduğum görüşü burada bir kez daha dile getireyim: Türkiye'nin de Rusya'ya ihtiyacı var elbette ama artık Rusya'nın (özellikle de Ukrayna Savaşı’na başladıktan sonra) Türkiye'ye olan ihtiyacı çok daha fazla.
Batı durumun büyük ölçüde farkında. NATO’nun 11-12 Temmuz Vilnius Zirvesi öncesinde Türkiye’nin İsveç’in üyeliğine vetosunu kolayca aşan ABD Başkanı Biden, tavır ve söylemleriyle bundan böyle Erdoğan’ı iyice kuşatacağı izlenimini uyandırdı. Kasım 2024 ABD başkanlık seçimlerine kadar Putin’e maksimum darbe indirme amacındaki Amerikan lider, Türk-Rus ilişkilerine yönelik yoğun baskın yapacaktır.
Erdoğan’ın dış politikada eskisinden farklı adımlar atabileceğini, ekonomik kriz koşullarında Batı’ya daha fazla yaklaşabileceğini tahmin etmek mümkün. Ama bu, illaki Moskova’ya bir anda sırtını döneceği anlamına gelmiyor. Malum, Erdoğan’ın hüneri, “her tarafı aynı anda idare etme, birbirine karşı kullanma ve bu sayede ustaca pazarlık yapma” izlenimini zorunlu kılıyor.
Yazıyı bitirmek üzereyim. Tekrar okudum. Ve bazı okurların bu yazıyla ilgili mutlaka söyleyeceği cümleyi, onlardan önce ben buraya ekleyeyim dedim:
“Putin hiçbir şeyi unutmaz ve affetmez; günü gelince intikamını alır.”
Evet, bu doğru. Özellikle de ilk bölümü. Kuşkusuz, intikam almak için de güçlü olmak gerekir.
Bakalım hayat bize daha neler gösterecek…
Hakan Aksay kimdir?
Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.
Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.
Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.
2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.
|