Yılın kişisi, yılın başarısı, yılın olayı, yılın skandalı falan olur da “yılın kelimesi” olmaz mı?
Sizce 2022’nin kelimesi ne olabilir?
Yok, öyle hemen kolaycılığa kaçmayın. “Google aramalarına göre” diye akıllı cümleler kurmaya girişmeyin.
Yurtta ve dünyada yaşanılanlara bir bakın.
Ne kadar “pozitif” görüyorsunuz, ne kadar “negatif”?
Savaşlar, askerî operasyonlar, yasaklar, baskılar, sansürler, tutuklamalar, kavga ve gürültüler, hakaret ve küfürler…
İçimiz ve dışımız ne kadar olumsuzlukla doluydu yıl boyunca, değil mi?
Çok mu kötümserim sizce?
Pespembe kelebekleri gözden kaçırmış mıyım?
Kusura bakmayın.
Bütün yıl boyunca en çok izlediğim iki ülke (Türkiye ve Rusya), hatta herhalde üç demeliyim (çünkü dünyada “yılın olayı” Rusya-Ukrayna Savaşı), sanırım benim içimi iyice kararttı.
Bazı sabahlar uyanıp ilk iş olarak içerdeki ve dışardaki haberlere baktıktan sonra güne “sebepsiz yere” kızgın, üzgün veya umutsuz başladığımı fark edip acilen moralimi tamir etmeye çalışıyorum.
“Şans diye buna denir, sen birden fazla ülkeye aitsin; birden fazla kültür ve medeniyetle beslenerek geçiyor hayatın” demişti vaktiyle bir dostum.
Ne demezsin!..
* * *
“Bence yılın kelimesi ‘nefret’.
Üstelik bu nefret, düşmana karşı duyulan nefret değil (öyle olsaydı doğal bulunabilirdi).
Bu, insanın kendi nefretini paylaşmayanlara yönelik olarak hissettiği bir duygu olarak nefret.
Bazı insanlar içlerindeki nefret duygusunun gücü ölçüsünde başkalarıyla dayanışma içine girebileceklerini düşünmek gibi bir pervasızlık içindeler.
Ne kadar çok nefret hissediyorsan, o kadar daha sonuç alıcı!
Ama aslında doğru olan tam tersidir: Ne kadar çok nefret edersek başkalarıyla o kadar az dayanışma içine girme eğiliminde oluruz.
Çünkü nefret gözleri kör eden bir duygudur.
Gerçek düşman ile algılarda yaratılmış olanı ayırt etmeyi zorlaştırır.
Elbette algılarda odaklanarak da idare edebilirsiniz ama o zaman ‘yılın kelimesinin’ zafer olacağı zamanların daha epeyce gecikecek olmasına hiç şaşırmayın.”
Bu sözler Rus siyaset yorumcusu Vladimir Pastuhov’a ait.
Ağzına, aklına, yüreğine sağlık.
Ona katıldığımı söylerken kötümserliğime bir suç ortağı bulmuşum gibi hissediyorum.
* * *
Ukrayna’ya karşı savaş başlatan Rusya yönetimi, tarihten destek almaya çabalayarak “zaten böyle bir ülke ve halk olmadığını” kanıtlamaya çalıştı.
Ve “aslında onlar da Rustur, yani bizdendir” dediği insanların üzerine bomba yağdırdı.
Batı, iki Slav ülke arasından “düşman” gördüğüne karşı “kendisine yakın gördüğünü, daha doğrusu kendisine yaklaşmaya çalışanını” destekleme kararı aldı. Bol para harcayarak ikinci Slavların kanı pahasına “asıl tehlike” olarak gördüğü ilk Slavları, ya da en azından onların siyasi liderliğini yok etme mücadelesine girdi, nefretini ona yöneltti.
Ukrayna, saldırılara karşı direnirken kendisine en yakın halklardan biri olan Ruslardan “nefret” etmeyi öne çıkardı. Evet, sadece Putin’den, Rusya ordusundan falan değil. Aynı zamanda Rus olan her şeyden ve herkesten (Rusya’da anketlere göre halkın çoğunun savaş kararını desteklediği gibi haberler, kızılmayacak gibi değildi gerçi ama bazen “kantarın topuzu kaçtı”), Rus yazarların ve bestecilerin eserlerinden, Rus dilinden, sıradan Ruslardan nefret ederek savaş azmini bilemeye girişti. Batı da zaman zaman buna çanak tuttu.
Yazık…
Başlangıçta tecrübesiz bir siyasi lider olan Zelenski de 24 Şubat sonrasında, 300’ü aşkın gündür ülkesini büyük bir cesaretle yöneterek dünya çapında saygı kazanırken, bazen bu nefrete kapılmaktan kendini alamadı.
Haftalık Oksijen Gazetesi’nin son sayısında “Vatanseverlik ile milliyetçilik arasında sıkışıp kalmak” başlıklı ilginç bir yazı var. Ukraynalı yazar Andrey Kurkov’un The New York Times’ta çıkan yazısının çevirisi.
Kurkov benim gençlik yıllarımın şehri Leningrad’da doğmuş bir Rus. Ama çocukluğundan beri Kiev’de yaşıyor. Rusça konuşup yazıyor. Ukrayna vatandaşı. Vatanını seviyor ve ona saldıran Rusya’ya karşı çıkıyor. Ancak uzun yıllardır Rusça yazmasının yarattığı zorlukları anlatıyor. Sonunda kitapları Ukraynaca, İngilizce ve Fransızca basılırken çoktan beri Rusça yayımlanmıyor.
Bizde milyonlarca insanın “olumlu anlamda” kullandığını düşündüğü “milliyetçilik”, zaman zaman ne kadar kısa ve ince bir şerit üzerinde başka milletlere karşı nefrete, baskıya, şiddete, savaşa dönüşebiliyor.
Bazen bunu anlatmak öyle zor ki…
* * *
Yılın kelimesi “nefret” olabilir mi sahiden? O kadar kötü mü durumumuz?
Belki de bu soruların cevabı evet.
Bizdeki iç siyasi mücadele de büyük ölçüde aynı şeytani duyguyla körüklenmiyor mu? Kutuplaşmaya paçasını kaptırmış insanlar, en ufak bir görüş ayrılığında bile karşısındakinin “gebermesini” istemiyor mu?
2022…
Nefret…
Ya 2023?
Gelecek yılın kelimesi ne olabilir acaba?
Sevgi desek, barış desek, mesela?
Vicdan desek, merhamet desek, şefkat desek?
(“Şefkat, ahlakın temelidir” demişti Arthur Schopenhauer.)
Ne kadar hayalperest bir dilek olurdu, değil mi?
Sevgi mi? Şefkat mi?
Böyle bir dünyada mı?
Birkaç gün sonra başlayacak yılda mı?
Gülerler adama…
Olsun…
Gülsünler…
Bu iyi, bu iyimser dileklerden vazgeçmeyelim yine de biz.
Başka türlü savaşamayız koca bir yıla damgasını basmaya cüret etmiş “nefret” kavramıyla…
Hakan Aksay kimdir?
Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.
Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.
Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da ‘3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.
2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.
|