Vallahi, kim ne derse desin, Tayyip Erdoğan çok iyi oynadı.
Durun, hemen "muhaliflik" yapmayın!
Yaş gelmiş 60'a...
Ramazan...
Seçim toplantıları ve mitingleri...
Sen o halde sahaya çık ve 15 dakikada takır takır üç gol at...
Hele ikinci golde vuruşun "klası" harikaydı; hem akıllı, hem estetik...
Gerçi karşı takımın kalecisi maçtan önce 700 bin liralık saat hediyesi almış gibiydi biraz. Ama olsun...
Yine de "12 numaralı" turunculu futbolcunun performansı çok iyiydi. ("Futbola siyaset bulaştırılmamalı" diyen Erdoğan'ın, az sonra, "12. cumhurbaşkanı mutlaka ben olacağım" dercesine sırtına o numarayı takmasında da bir hikmet vardır herhalde.)
* * *
Şimdi...
Eyy muhalefet, elinizi vicdanınıza koyup söyleyin!
Kemal Bey, Devlet Bey, Ekmel Bey sahaya çıksa o golleri atabilir miydi?
Selahattin Bey genç olduğu için koşardı belki, ama o tekniği sergileyebilir miydi?
Hem o sahaya çıksaydı kendisine "sıkı markaj yapanlar" az olmazdı sanırım. Başbakan'a kimse sert girebildi mi? Girebilir mi hiç!..
Erdoğan'ın kendine güveni, açılışı yapılan Başakşehir (yani Fatih Terim) stadından bile daha büyüktü.
Onun için Beyaz Takım'ın arka arkaya üç gol atarak 3-0 öne geçmesi fazla anlam ifade etmiyordu.
Başbakan oyuna ağırlığını koydu veee... (yandaş gazetelerin başlıklarıyla) "gol oldu yağdı", "gol yağmuru" ve "gol şov" yaptı...
Ha, en güzeli de (bu sözü ilk kez şimdi kullanacağım, bismillah), "hat trick" yaptı (oh be, doğru yazdım işte!).
Bütün Türkiye Erdoğan'ın "hat trick"ini konuşuyor iki gündür ve 10 Ağustos seçimlerindeki oy oranı artık sanırım yüzde 105'e doğru tırmanmış durumda.
* * *
"Hat trick" deyince (evet, haklısınız, bu lafa fena taktım bugün, ama biraz sabredin), kavramı bilip bilmeden kullananlar, onun etimolojik olarak Büyük Britanya'nın Viktorya Dönemi'ne (1837-1901) kadar uzandığının, başlangıçta sihirbazıların şapkalarından üç adet tavşan çıkarmasından türetildiğinin farkında mı acaba? (Galiba yazının "en saygıdeğer cümlesi" bu oldu.)
Şapkadan tavşan çıkarmak marifettir. Üç tane çıkarmak, üç kat daha büyük marifettir.
Erdoğan bu açıdan da hiç fena değil. Bakıyorsunuz şarkı söylüyor ("Beraber yürüdük..."), bakıyorsunuz şiir okuyor ("Minareler süngümüz..."), bakıyorsunuz sporcu veya heykel uzmanı ya da tarih profesörü olarak karşımıza çıkabiliyor.
Kabul edin ki, sıkıcı siyasetimizde renkli şapkaların birini çıkarıp ötekini giyebilmek ve her bir şapkayla halka biraz daha yaklaşabilmek önemli bir beceridir.
* * *
Her şey iyi güzel de, Başbakan'ın farklı ortamlarda değişik ünlülerle bir arada olması neden bu kadar tepki topluyor?
Vaktiyle "akil adamlar"...
Geçenlerde düzenlenen "vizyon toplantısı"nda Orhan Gencebay ve bir grup sanatçı...
Sonra Yavuz Bingöl ve ötekiler...
Şimdi Başakşehir Stadı'nın açılışında, sporcuların yanı sıra Yılmaz Erdoğan, Acun Ilıcalı, Yıldırım Demirören, Bilal Erdoğan (pardon, onu yanlışlıkla yazdım; o sosyal medyayı neşelendirmek için babasına yalvararak oyuna katılan saf bir delikanlı) ve diğerleri...
"E kardeşim, bu ülkede özgürlük yok mu? İsteyen istediği etkinliğe katılamaz mı?"
Hımm...
Böyle savunmaları (eleştirileri) duyunca insan bir durup düşünüyor doğrusu. Sanki haklı gibiler...
Ama...
* * *
Birlikte "fotoğraf çektirdiğin", aleni ortamda sarılıp öpüştüğün, elini ellerinin içine alarak kedi bakışıyla yüreğinde sıcak bir yer kaplamaya çalıştığın kişi...
Seninle aynı kareye girmeden hemen önce (ve hemen sonra) ülkenin birçok liderine, muhalifine, sanatçısına, gazetecisine bağır çağır fırça çekiyor. (Dün Ekmeleddin İhsanoğlu'na "ırkçı" ve "omurgasız", Selahattin Demirtaş'a "satılmış" dedi. Az buz değil, hukuken suç sınırında ve ahlaken hakaret...)
Bu bir şey değil. Roboski (Uludere), Gezi ve başka olaylarda birçok insanın hayatının söndürülmesiyle ilgili dehşet verici suçlamalarla karşı karşıya. Tabii bir de devasa yolsuzluk soruşturulmaları var. Yargıya baskıyı, medyanın köleleştirilmesini, dış politikanın batırılmasını ve yaklaşan seçimler sonrasında tek adam yönetimine geçme hazırlığını da ekleyelim.
Yani?
Yani, "kusura bakmayın ama" durum pek "normal" değil.
Erdoğan son derece ciddi yasal suçlamalarla burun buruna bir lider ve kendisi bu ortamı sürekli derinleştirip pekiştiriyor.
Misal, Berkin Elvan'ı terörist ilan edip annesini yuhalatıyor.
"Berkin'e sahip çıkıyorum, çocuklar ölmesin" şiirselliğinde demeçler vermiş olan sizler, Başbakan'la sarmaş dolaş olduğunuzda, "halkın şarkıcısı", "halkın artisti", "halkın sporcusu" vb. imajlarınız birdenbire sallanıveriyor.
"E kardeşim, bu ülkede özgürlük yok mu? İsteyen istediği etkinliğe katılamaz mı?"
Özgürlük var tabii! İstediğiniz yere de gidersiniz!
Ama bizim de sizi alkışlama pozundan çıkıp bir çift acı söz söyleme özgürlüğümüz var!
Çünkü biz şapkadan çıkarılan tavşanlardan fazlasını görüyoruz.
Örneğin, bugün bayram ve "Acaba bayramı Berkin'in ailesi nasıl karşılıyor?" diye sorabiliyoruz.
Anlıyor musunuz?..
@AksayHakan