Galiba birileri yalan söylüyor.
Ortalıkta birbiriyle taban tabana zıt o kadar fazla iddia var ki...
Öyle "yanlış anlama", "hafif abartma", "dil sürçmesi", "maksadını aşma" gibi yumuşatılmış ve çoğu kez kaypaklığa göz kırpan anlatımlarla idare etmek mümkün değil.
Başbakan Erdoğan bir şey diyor...
Aynı konuda CHP ile MHP'nin liderleri Kılıçdaroğlu'nun, Bahçeli'nin ve birçok muhalifin söyledikleri 180 derece farklı.
Yalan!.. Yalancı!..
Biliyorum, bunlar siyasi kültürün en nazik kelimeleri arasında yer almıyor; kullanmaktan da olabildiğince kaçınmalıyız... Tamam, tamam ama...
Grinin hiçbir tonuna pas vermeyen iki cepheden biri ak, diğeri kara dediğinde ortada yalanlar uçuşuyor demektir.
* * *
"Başbakan yalan söylüyor!"
Gerçekten de hiç hoş bir cümle değil bu.
En az bir ayıp (suç) doğuruyor:
Ülkenin başbakanını yalancılıkla itham etmek, bir ayıbın (suçun) işareti olarak değerlendirilebilir. Hele hele iddia doğru değilse...
Ancak iddia doğruysa eğer, o zaman da Başbakan'ın yaptığı ayıp (suç) sayılabilir pekâlâ.
Sadede geleyim.
-
Kabataş'ta "başı örtülü bacım"a saldırı oldu mu, olmadı mı?
-
Camide öpüşüldü, sevişildi, içki içildi mi, içilmedi mi?
-
Gezi Parkı olayları "paralel devlet" denilen Gülen cemaatinin organizasyonu mu, değil mi?
-
17 Aralık "dış mihraklar"ın komplosu mu, değil mi?
-
Bakanlar ve oğulları yolsuzluğa karıştı mı, karışmadı mı?
-
Urla'daki tartışmalı villalar Başbakan'a ve ailesine verilen bir "hediye" mi, değil mi?
Buraya daha epeyce soru eklenebileceğini biliyorsunuz. Ben şimdilik durayım.
* * *
Bazılarınız bu satırları mahmur gözlerle ve "adam sen de" edasıyla okuyup yalancılık konusunu "politikanın cilvesi" olarak sıradanlaştırırsa bence şiddetle yanılır.
Ahlaka ve/veya dine bağlıysanız, yalanın ahlaki ve dinî yorumunu bulmanız hiç de zor değil.
Ve seçim dönemindeyiz. Kimlerin yalan söylediğini bilmek, kullanılacak oyun rengini belirlemek açısından son derece önemli.
Erdoğan 2011 seçimleri öncesinde yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu:
- Ben ne tek dil dedim, ne de tek din dedim. Hiçbir yerde benim böyle bir ifadem yok. Çünkü bunlar yalan makinası…
Başbakan'ın önceki konuşmalarına Google'dan bakarak gerçeği ortaya çıkarmak çocuk oyuncağı. Ama ben burada o tartışmaya girmeyeceğim. Son cümleye takıldım.
Erdoğan Kılıçdaroğlu'nu, Kılıçdaroğlu da Erdoğan'ı defalarca "yalan makinesi" olarak aşağılamaya çalıştı. Biraz gülümseten bir durum bu. Çünkü "yalan makinesi" derken, durmadan "yalan üreten makine" demek istiyorlar.
Oysa yalan makinesi başka bir şey.
* * *
Yalan makinesi (poligraf), insanın yalan söyleyip söylemediğini tespit etmeye çalışan alet. Yalan söylediğinden/söyleyebileceğinden kuşku duyulan kişi sensörlerle alete bağlanıyor. Sensörlerden gelen sinyaller, bir kağıdın üzerine çizilen grafik ile, kişinin nefes alış hızını, nabzını, kan basıncını, terleme miktarını vs. kaydediyor.
Bazı Amerikan filmlerinde FBI ve CIA görevlilerinin sanıkları bu cihaza bağlayarak sorguladıklarını görmüşsünüzdür. Rusya'da ve başka bir dizi ülkede de yalan makinelerinden aktif yararlanılıyor. Hatta bazen işe eleman alınırken yapılan görüşmelerde bu yönteme başvuruluyor. Şike soruşturmalarında da poligraflardan yararlanıldığı oluyor.
Yalan makinesinin sonuçlarına kesin olarak güvenilemeyeceği kanısı, azımsanmayacak kadar yaygın. Bilim dünyası, "vücut dili", yüz, göz ve ses üzerinden yalan yakalamaya çalışan çağdaş alet ve yöntemler üzerinde hâlâ çalışıyor, bazen yüzde 70-80 garanti veren uygulamalar çıktığını ilan ediyor.
* * *
Yukarıdaki son paragraflarda sizi biraz sıkmış olabilirim. Kusura bakmayın.
Kendimi affettirmek için "ABD’nin en zeki Devlet Başkanı" ile ilgili bir fıkra anlatayım:
Bush, yeni geliştirilen bir yalan makinesini önce kendi üzerinde denemek ister. Başkan’ı makineye bağlayan uzmanlar son açıklamaları yapar:
- Sorularımıza dürüst cevap verirseniz yeşil, yalan söylerseniz kırmızı ışık yanacak. Anladınız mı sayın Başkan?
- Elbette anladım.
Kırmızı ışık yanar!..
* * *
Şakadan uzaklaşıp ciddi olarak şöyle bir düşününce bu yalan makinesinin siyasi liderlere uygulanması önerisi biraz "uygunsuz" ve zor bulunabilir.
Düşünsenize, adamlar yeryüzü tanrısı gibi kabararak geziniyorlar; çevresindekiler bir dediklerini iki etmiyor, yalakalığın bini bir para...
Sen tut da onları soğuk kablolarla ne idüğü belirsiz aletlere bağla...
Ama hiç kusura bakmasınlar!
Demokrasi adına elimizde kala kala tek bir gün kaldı: Seçim günü. Bari onun arifesinde siyasilerin söylediklerinin doğruluğunu ve dürüstlüğünü teknolojinin de yardımını alarak sorgulama hakkımız olsun.
Yalanlar çıktıkça kırmızı ışıklar yansın! Hatta ülke çapında sirenler çalsın!
"Yüce liderler"e ayıp mı olur? Olsun.
Memleketin kaderini etkileyen şahsiyetler, bu kadarcık sıkıntıya katlanıversin.
Haydi, bütün siyasi liderler, yalan makinesine bağlanmaya!
Önce millî liderimiz Sayın Erdoğan! "Güçlü irade"nizi bir kez daha kanıtlayın! Yalan makinesi testinden geçerek muhalefeti berhava edin!
Bu kez 15-20 kanalın canlı yayınına değil, tek bir yalan makinesine bağlanın. Ve cevap verin şu sorulara:
-
Kabataş'ta "başı örtülü bacım"a saldırı oldu mu, olmadı mı?
-
Camide içki içildi mi, içilmedi mi?
-
Bakanlar ve oğulları yolsuzluğa karıştı mı, karışmadı mı?
@AksayHakan