01 Mart 2025

Aşk ve aile hayali tarihe mi karışıyor?

Bizde ve birçok ülkede boşanmalar artarken aşk üzerine yapılan yorumlara bir kez daha bakmakta yarar var

AK Parti iktidarı 2025’i “Aile Yılı” ilan etti. Ne güzel…

Evlenecek çiftlere teşvik yağdırılacak, boşanmalar “ikna yoluyla” engellenmeye çalışılacak. Tutar mı? İnşallah. Ama bilinmez.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), 2024 yılı evlenme ve boşanma istatistiklerine bakarsak durum pek parlak değil.

Enflasyon, zamlar, açlık sınırında asgari ücret falan derken aile kurumu 2024 yılında iyice bir sarsılmış; bir önceki yıla göre boşanan çift sayısı 14 bin civarında artmış. Tabii bunda “internet çağının etkileri” de az değil.

TÜİK’ten yapılan açıklamaya göre, evlenen çiftlerin sayısı 2023 yılında 567 bin 11 iken 2024 yılında 568 bin 395 olmuş. Bin nüfus başına düşen evlenme sayısını ifade eden kaba evlenme hızı, 2024 yılında binde 6,65 olarak gerçekleşmiş.

Boşanan çiftlerin sayısı ise 2023 yılında 173 bin 342 iken 2024 yılında 187 bin 343 olmuş. Bin nüfus başına düşen boşanma sayısını ifade eden kaba boşanma hızı 2024 yılında binde 2,19 olarak saptanmış.

Boşanmalar oran olarak en fazla Antalya, İzmir ve Karaman’daymış. En az ise Hakkari, Şırnak, Siirt ve Muş’ta.

Geçmişe göre boşanmaların arttığı ve ayrılık kararının daha kolay alındığı yaygın kanı.

Kim bilir belki de giderek aşk ve aile hayali tarihe karışıyordur. Ne dersiniz?

*      *      *

Boşanma verilerini Rusya ile kıyaslarsak belki bazılarınız Türkiye’deki durumu gayet iyi bile bulabilir. 2024’te Rusya’da her on evliliğe karşılık sekiz boşanma saptanmış.

Kuzey komşumuzda genel olarak birlikte yaşamak isteyen insanların sayısı hızla azalıyor. Bunların da çoğu kayıt kuyut yaptırmadan ve devleti bu işe bulaştırmadan “sivil evlilik” diye adlandırdıkları daha özgür birlikteliği tercih ediyor.  Aşka inananların sayısındaki azalmayı gösteren anket yok gerçi. Ama ben bunun böyle olduğuna eminim.

Artık yeni yetmeler bile (hatta belki en çok onlar) aşkın tarihe karıştığını “pek mantıklı” cümlelerle ballandırarak anlatmaya alıştı. Tarih deyince, yıllar öncesinden kalan sararmış notlarıma dönmek geliyor içimden. Bakın aşka daha sık rastlandığı dönemlerde Rus edebiyatçıları aşk üzerine neler demişler:

*      *      *

“Aşkın olmadığı yerde gerçek de yoktur”, diyor Aleksandr Puşkin.

Aleksandr Blok da aynı kesinlikte yazıyor: “Mutlu olmak için yalnızca sevmek, aşk ağını her yana savurup ağa takılanları birer birer toplamak gerekir.”

İvan Bunin onları destekliyor: “Mutsuz aşk olur mu hiç? Dünyanın en acıklı müziği bile insana mutluluk vermez mi?”

Anton Çehov daha kötümser: “Ne kötü, hiç kimse içimizdeki sıradan insana aşık olmak istemiyor!”

İki kez evlenen Fyodor Dostoyevski ise tam bir evlilik muhalifi gibi: “Evlilik her türlü gururlu ruhun ve her türlü bağımsızlığın ahlaki ölümü demektir.”

Sergey Yesenin de iyimser değil, özellikle “ikinci aşk”a inanmıyor: “Bir kez seven bir daha sevemez; bir kez yanmış olanı bir daha kimse yakamaz.”

Andrey Platonov’un yargısı oldukça katı: “Aşk peşinde koşanlar, toplumsal işlevi olmayanlardır.”

Aleksandr Grin’in saptaması ise biraz hüzünlü: “Bir kadının iki yolu vardır: Birincisi sevdiğine gider, ikincisi birlikte rahat edeceğine.”

Yalnız yollar değil, Rus edebiyatçılarının aşk ve evlilik üzerine yaşayıp yazdıkları da birbirinden oldukça farklı.

*      *      *

Ama yalnız onlarda mı o fark? Defalarca ölümüne seven Nâzım Hikmet’in şu dizelerini hatırlıyor musunuz:

         “Gelsene dedi bana.

         Kalsana dedi bana.

         Gülsene dedi bana.

         Ölsene dedi bana.

         Geldim, kaldım, güldüm, öldüm.” Oysa Orhan Veli öyle mi:

         “Bütün güzel kadınlar zannettiler ki

         Aşk üstüne yazdığım her şiir kendileri için yazılmıştır.

         Bense daima üzüntüsünü çektim

         Onları iş olsun diye yazdığımı bilmenin.”

 

 

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dostluk, kelimeler ve gülümseme üzerine

Sadece söylediğimiz sözlerden ve onları ne şekilde söylediğimizden değil, söylememiz gerekirken söylemediğimiz sözlerden de sorumluyuz

Trumpgillerin gölgesinde bir yazı: Neden kar beyaz ama kış kara?

Vaktiyle “kışların 9 ay sürdüğü, 3 ay da yazın beklendiği” şimdi olmayan bir ülkede yaşamıştım

Ukrayna’da savaştan ve ateşkes sürecinden çıkan 8 ders

ABD ve Rusya arasında Ukrayna konulu görüşme sürecinin ilk adımları aceleci yorumları gündeme getirdi, oysa süreç daha yeni başladı

"
"