17 Aralık 2024

“Tomo’nun Yeri”

Yetvart Tomasyan'ın sevgili eşi Payline Tomasyan şahsında tüm ailenin, tüm sevenlerinin ve Aras Yayıncılık’ın başı sağ olsun. Bu dünyadan, bu topraklardan, çok sevdiği İstanbul’dan, bir “Tomo Abi” geçti

Yetvart Tomasyan (Fotoğraf: Ahmet Sel)

Zordur gidenin ardında kalmak ve yazmak. Hele ki büyüğümüz, Aras Yayınları’nın kurucusu ve Ermeni edebiyatının kültür emekçisi Yetvart Tomasyan’ın ardından... Ama bu aynı zamanda bir tür halleşme, helalleşme ritüeli. Sonsuzluğa okunan bir dua niyetine... Tomo Abi, kolları çocuk heyecanı ile hep kucaklamaya açık olarak yaşadı bu hayatı. Bu bir veda yazısı değil, çünkü onunla vedalaşmak ne mümkün! Hepimizin hayatında bizimle birlikte yaş alacak izler bıraktı.

Yetvart Tomasyan hayatını, bu toprakların hikayesini ve zenginliğini körler ülkesinde görünür kılmak için yılmadan çalışarak geçirdi. Yaşadıkları toprakların bütün derdini tasasını içinde taşıyan neslin temsilcilerindendi. Bugün Ermeni edebiyatına, şiirine, kültürüne ve tarihine dair bildiğimiz çoğu şey, kurucularından olduğu Aras Yayınları’nın çalışmaları ve emeğinin sonucudur. Türkiye ve Ermenistan’ın açamadığı ve aşamadığı sınırları o kitaplarla aştı. Aras’ı kurarken yanında Hrant Dink de vardı ve Agos’un yolculuğu buradan başladı: 

“Aras Yayıncılığı kurmuşuz, üçe beş, on beş metre kare bir oda… Bu odada üç masa var, üç insan devamlı orda oturuyorlar, çalışıyorlar, üç insan da hafta içinde gelip gidiyorlar. Gelen, masaların birinin ucuna ilişiyor, çalışmaya başlıyor. İki de misafir sandalyesi var, kapının arkasında, gelen giden misafirler de orada oturuyorlar. Üçüncü bir misafir geldiğinde ayakta kalıyor, daracık bir oda, hatta misafir oturduğunda kapı tam açılamıyor, kapı açıldığında oturanın dizine çarpıyor ve yarım açılıyor. Üç tane devamlı misafirimiz var: Sarkis Seropyan, Mardiros Balıkçıoğlu ve Yelda. Her gün uğruyorlar desem doğrudur. Sarkis Abi ve Mardiros Abi dev gibi iki insan, zaten yan yana sığmıyorlar. Sarkis Abi’nin Paylin’le arası açık, “Yahu” diyor, “Paylin’e kırk kere söyledim, şuracıkta bana bir masa ayarlamadı.” Paylin dırdırlanıyor, “Sarkis Abi, senin dizinden kapı açılmıyor, masayı nereye koyayım?” Bu diyalog seneyle sürdü, ta ki Hrant bir gün, “Abi gelin, gazete çıkaralım” lafını ortaya atana kadar. 

Kitap yayını Hrant’ın heyecanını kesmemiş, tatmin olamıyordu, illa tutturdu “Haftalık gazete çıkaralım...” Toplantı üzerine toplantı, Sarkis Abi Hrant’ın yanında, veriyor gazı. Bir altı ay geçti, en sonunda Hrant, “Ben ayrılayım gideyim, gazete çıkaracağım” dedi, Sarkis Abi’yle gitti. Hiç unutmuyorum o heyecanını. Agos’un sıfır sayısını Maçka Maden Fakültesi G amfisinde Sayat Nova Korosu’nun konserine getirmiş, fuayede büyük bir keyifle dağıtıyordu. Uçuyordu...”

1996 yılında, Halepli şair Toros Toranyan’ın (arkada, solda) Türkiye ziyareti vesilesiyle Nevizade’deki Boncuk Restoran’da verilen yemekten bir kare. Toranyan’ın yanında Zahrad, fotoğrafın odağında ise Hrant Dink ve Yetvart Tomasyan var

Tomo Abi ile Karadeniz Ermenilerini çalışmaya başladığım zaman tanışmıştık. Karadeniz, ulus devlet milliyetçiliğinin laboratuvarı gibi bir yer. Doğup büyüdüğüm Ordu’da, yaptığım araştırmalarla yüzyıllık ezberler bozulmaya başlayınca anladım ben de neyin içine doğduğumu. O dönem canım sıkıldı bir şeye, Tomo Abi’yi aradım: “İstanbul’a dönünce Burgazada’ya, eve gel” dedi. Aralık ayı idi, Gözde ile gittik. Kapıda kollarını açmış, gözlerinin içi parlayan bir adam... Sürekli hareket halinde, göz temasını koparmanız imkânsız. Herkes, her şey onun odağında. Sevgili eşi ve yol arkadaşı, öğretmen, çevirmen, aslında “her şey” Payline Abla, denge merkezi.

Masa özenle kurulmuş, rakıdan topiğe, her şey var. Neşemiz de var. Tomo Abi var çünkü. Rakıyı koyarken anlatmaya devam ediyor: “Dedem Ğazaros Tovmasyan’ın Yedikule kale kapısında meyhanesi vardı, mutfağını Çorlulu babaannem Takuhi’nin çekip çevirdiği bir kır gazinosu. Kardeşim Takuhi’nin yemek kitabında (Soframız Şen Olsun) yazıyor bu yemekler...” Oradan Hrant Dink’e, oradan Samatya’ya, oradan Çuhacı Han’da mıhlayıcı olan babası Bedros’un Kapalıçarşısına... Diyarbakır kitap fuarlarına, türkülere, şiirlere... Durdurabilene aşk olsun; bir ateş parçası ama yakmayan, insanın içine işleyen bir sıcaklık...

Geçen zaman içinde birbirimizi (ki onunki benden daha fazladır) kendi çevrelerimizden pek çok insanla tanıştırdık. Zaten, Tomo Abi ile zaman geçirirken, benim gibi onu tanıyan herkesin içinden geçen ortak duygu “keşke herkes onu tanıyabilse” olmuştur. Sözünü dinletir, neşesi de kahkahası da büyük, mütevazı ve sevgi dolu... Kedimiz Mokhir’in ismini dahi Tomo Abi koymuştur. Hastalıklar onu sadece yavaşlattı, hayata olan iştahından pek bir şey eksiltmedi. Çok güçlü biriydi, tarihsel olarak da bakınca, olmak zorundaydı bu topraklarda yaşayan her Ermeni gibi! Hastalığı sürecinde kaç kere yoğun bakıma girip çıktı, hatırlamıyorum, o yüzden “Tomo’ya bir şey olmaz, atlatır bunu da!” diye avunuyorduk, başka türlüsü ona yakışmıyordu. Ne tatlı ne büyük yanılsama! Son zamanlarda yazmak yerine ses kaydı yolluyorduk birbirimize, “yorulma” demiştim hem de bana hatıra kalsın bu kayıtlar... Bugün o kayıtları dinledim, neler konuşmuşuz, nelere gülmüş, nelere hüzünlenmişiz… Sesi yine telefondan dışarı taşıyor, öyle bir yaşam sevinci, kimse vedalaşamaz onunla.

Bugün Tomo Abi’yi uğurladığımız Kumkapı Patriklik Kilisesi’ne, ilk defa ressam Haytayan kardeşler hakkında bir makale yazarken gitmem gerekmişti.  Patrikliğin içindeki müzeye girmem gerekiyordu. Kimi arayacağım? Tabii ki Tomo Abi’yi… “Sarkis Abi’nin oğlu orada” dedi, bu kadar. Peder Hovagim Seropyan, Patrikhane içindeki müzede Haytayan kardeşlerin tablosunu görmemize yardımcı olmuştu. Tomo Abi’nin 2015’te Sarkis Seropyan’ın ardından Agos’ta yazdığı yazının başlığı bugün tek sığınağımız oldu: “Şimdi buluşacaklar öbür tarafta.”

“Agos, Sarkis Seropyan’sız kaldı. Yol arkadaşı Hrant’ı aşağıda, kapının önünde vurdular, koştu indi aşağı, gözünün önünde, yerde yatıyordu Hrant. Suratındaki dehşet, çaresizlik resimlerde asılı kaldı. Şimdi buluşacaklar öbür tarafta. Sohbete, didişmeye... Rupen Maşoyan, Hagop Ayvaz, Yervant Gobelyanlar da muhakkak katılırlar. Allaaah, şenliğe bak sen! Heyhat, hepsi de ayrı birer huysuz. Ben eksik kaldım. 

Bekleyin, geleceğim... Ama bilin ki gelene kadar çok çalışacağım, daha çok üreteceğim ki çantamı, torbamı yeni kitaplar, gazetelerle doldurup yüklü geleyim. Başka türlü ne konuşacağız ne tartışacağız ki... Biz başka konu bilmiyoruz!”

Sevgili eşi Payline Tomasyan şahsında tüm ailenin, tüm sevenlerinin ve Aras Yayıncılık’ın başı sağ olsun. Bu dünyadan, bu topraklardan, çok sevdiği İstanbul’dan, bir “Tomo Abi” geçti. 

Yazarın Diğer Yazıları

“Alemde Seyran Senindir”: Intra Muros İstanbul

Çağlar Fidan: Evimdeki bir odayı Kara Kitap odası haline getirdim. Odanın duvarları romandan kimi bölümlerle, romanı besleyen başka metinlerden alıntılarla veya bana romanın yazıldığı dönemi anımsatan görsellerle dolu. Genel hatlarıyla yapısını da oluşturdum aslında o albüm projesinin. Birkaç şarkısını da besteledim

Doktor Dikran Toraman ve eczacı Ardem Toraman’ın vefatının 2. yıl dönümü

Doktor Dikran Toraman’ın Ordu’da yıllarca ilçe ve köylere kadar gidip ücretsiz olarak baktığı hastalar, Orduspor’da 20 yıl boyunca sürdürdüğü saha doktorluğu ve Eczacı Ardem Toraman’ın raf eczacılığının olmadığı dönemde hazırladığı, herkese şifa olan ilaçlar, bu topraklara olan sevgileri, emeği, tüm kimliklerin üstünde olan var oluşları 200 yıllık baba evlerinin bulunduğu sokağa isimlerini vermek için yeterli olmuyor

Ordu Hypapante Rum Ortodoks Kilisesi (1853): İsa'nın Mabede Takdim Yortusu

Yuhanna İncili’nin başlarında İsa kendisini “dünyanın ışığı” olarak tanımlamıştır. İncillerde geçen bu ifadelerin, Hristiyan dünyasında ışık ve onun kaynağı olan muma kutsallık kazandırmıştır

"
"