Doktor Dikran Toraman (1932) ve eczacı Ardem Toraman’ın (1936) Ordu’da sürdürdüğü onurlu yaşam, kent hafızası ve belleğinde unutulmaz izler bıraktı. Geçmişte yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen doğup büyüdükleri topraklarda yaşamaktan vazgeçmeyen, toplum içinde güçlü insani ilişkiler kurup kent hafızasında unutulmaz izler bırakan bu değerli insanları 27-28 Ekim 2022 tarihinde, bir gün arayla ebediyete uğurladık. Toraman kardeşlerin isimleri, yaşarken bir vefa göstergesi olarak evlerinin bulunduğu sokağa verilemedi. Bu iki yıllık süreçte inkar politikasının ve resmî tarih yazımının yerelde kimler aracılığıyla ve nasıl pompalandığını, toplumsal belleğin nasıl kimlikçi bir yapıya büründüğünü ve toplumsal çürümenin boyutlarını deneyimledim. Vefatları sonrası başlattığım imza kampanyasında toplanan binlerce imzaya ve toplumsal destek mesajlarına kayıtsız kalınması; “Ermeni kimliğinden kaynaklı bir rahatsızlık mı var?” utancına sürüklüyor hepimizi.
Dikran ve Ardem Toraman’ın büyükannesi Elmon Hanım 1915 Tehcir’inde Sivas’a gidiyor, dedesi Atam Toraman Malatya’ya. Babaannesi Elmon Sivas’ta Amerikan Halı Fabrikası’na giriyor. 1915’den 1919 yılına kadar orada kalıyor. Dedesi Atam ise Tehcir yolunda ölüyor. Aile mezarlığında bu yüzden yok. Bu baba tarafı. Anne tarafından Büyükannesi ve Büyükbabası yolda ölüyor. Dikran amca ile yaptığım görüşmelerde, “Annemler 7 kardeşti, tehcirde 2 kardeşi hayatta kalabilmiş ben onları tanıdım. Tehcirde ölen annemin dayısı da Ordu’nun ilk eczacısı” demişti.
Toraman kardeşlerin cenazesi sonrası Ermeni Patrikhanesi de bir açıklama yapmıştı; “Toraman kardeşlerin vefatı hakkında Patriklik Makamı’na bilgi ulaşmamıştır. Şayet bir bilgi verilmiş olsaydı Patriklik Makamı doğal olarak bir din görevlisi gönderir ve her ikisinin de cenaze törenleri kendi dini inançlarının akaidine göre icra edilmesi sağlanırdı” diye. Bu zamana kadar cenazelerden ve cemaatten haberleri varmış gibi! Toraman ailesinin bağışladığı Şehir Mezarlığı’nda bulunan 100’e yakın Ermeni mezarı sanki yıllar içinde sahipsizlik ve bakımsızlıktan yok olmamış gibi! Patrikhane bugüne gelebilen 30’a yakın Ermeni mezarının bakımını yapabilir, haberimiz yoktu olmasın sonra!
Cenaze sonrası sokak ismi değişikliği talebine Ak Parti Altınordu Belediye Başkanı Aşkın Tören, Dikran Toraman’ın evini isteyerek cevap vermişti. Yani evi verirseniz adını verebilirim denemeleri. Evin karşısında ki araziyi de park yapalım diye muhtar istedi, dernek, vakıf gibi kuruluşlar da tescilli olan yapının restorasyonunu biz yapalım 39-49 yıllığına bize verin dedi. Yerel gazeteler ise daha Ordu’da Arkeoloji ve Kent Müzesi yokken, evi hedef göstererek Müze olsun haberleri ile evi kapma trafiğine dahil oldu. Tüm olanlar yetmiyor gibi, o sıralar bir de Toraman Kardeşleri Ordulular okuttu haberleri dolaşıma sokuldu. Varlık Vergisi’nde Toraman ailesinin malına mülkünü elinden alanlar okuttu herhalde! Ordu’da varlık vergisi dönemini yaşayan Dikran amca şöyle anlatmıştı:
“Varlık Vergisi döneminde Doktor Sefer Altan’ın abisi İsmail Altan tahsilat sorumlusuydu. Aynı zamanda Ordu Belediyesi’nde vezne müdürüydü. İsmail Altan babamın samimi dostu idi, her öğlen yemeğinden sonra dükkana gelir kahvesini bizde içerdi. 1942’de Varlık vergisi çıktığında savaş zamanı dükkanda mal yok, mülk yok, çalışan yok bir gün geldi kahvesini içerken tezgahın arkalarına bakmaya başladı babam dedi ki “Bey ne arıyorsun?”, “Hamam tası arıyorum” dedi, kalktı gitti. 15 gün sonra babama 15 bin lira varlık vergisi vurdular. O sırada dükkanda olan manifaturacı Hacı Karekin Efendi’ye de haber geldi, ona 50 bin lira varlık vergisi vurmuşlar. Babam 15 gün içinde ödeyemediği için babama 500 lira, Karekin Efendi’ye ise 5 bin lira ceza geldi. Ordu’da Tahıl Pazarı’nda Nezirlerin karşısında 3 tane dükkan var köşeye kadar, o dükkanları babam yok parasına Sarı Hafız diye birisine sattı. Ordu Belediye Reisi İbrahim Türkmen vardı, Kazım Türkmen’in amcası, o yardım etti, Osman Ağa yardım etti, Aşkale’ye gitmekten kurtuldu babam. İsmail Altan biz parayı ödedikten sonra gelip kahvesini içerken babama bugün gibi aklımda aynen şöyle dedi: “Ulan Gavur, bizi atlattın, seni biz Aşkale’ye süremedik. Yüzüne karşı… O lafı babam ölene kadar unutmadı."
Bu yerel seçimlerde CHP’ye geçen Altınordu Belediyesi ile süreci tekrar başlattım ve sokak ismi değişikliği için dilekçe verdim. Gelen cevap: Sokak ismi verme yetkisinin Büyükşehir Belediyesi’nde olduğunu söylemek oldu. Arkadan dolanmayı tercih ettiler. Oysa ki Altınordu Belediyesi sınırları içerisinde olan sokak ve isim değişikliğini belediye meclisinde oylayıp, Ordu Büyükşehir Belediyesi’ne iletilebilir ve kamuoyu oluşturabilirdi ama onurlu bir duruş sergileyemedikleri gibi CHP Altınordu Belediye Başkanı Ulaş Tepe’de kendisinden önce ki Ak Partili Aşkın Tören gibi işe aileden evi isteyerek başladı. Aile durumu üzüntüyle karşıladığını söyledi. Ulusaldan yerele zihniyet değil parti değişimi yaşandığını anlamış olduk.
Günler geçiyor ve Doktor Dikran Toraman’ın ismi bir türlü yaşadığı evin sokağına verilemiyor ama Ordu’da; Doktor Mehmet Hilmi Memecan’ın ismi verilebiliyor, Doktor İsmail Engin ismi verilebiliyor, Sıtkı Çebi yaşarken ismi evinin bulunduğu sokağa verilebiliyor, Temel Uzlu ismi verilebiliyor, Bahriye Üçok ismi verilebiliyor, Sıtkı Can ismi verilebiliyor, Gazeteci: Bilal Köyden’in, Kazım Vardar’ın ve Alaattin Benal’ın ismi verilebiliyor! Hacı Mustafa Katırcıoğlu ismi verilebiliyor, Şükrü Efendi ismi verilebiliyor, Furtun ailesinden ismi verilmeyen kalmıyor ama Ermeni kimliğine sahip birisine gelince ismi verilemiyor.
Doktor Dikran Toraman’ın Ordu’da yıllarca ilçe ve köylere kadar gidip ücretsiz olarak baktığı hastalar, Orduspor’da 20 yıl boyunca sürdürdüğü saha doktorluğu ve Eczacı Ardem Toraman’ın raf eczacılığının olmadığı dönemde hazırladığı, herkese şifa olan ilaçlar, bu topraklara olan sevgileri, emeği, tüm kimliklerin üstünde olan var oluşları 200 yıllık baba evlerinin bulunduğu sokağa isimlerini vermek için yeterli olmuyor.