08 Ekim 2023

Zihnimizdeki gözümüz ve Cavendish

Bizim görüş alanımızın dışında daha başka neler vardı ve nasıl bir bilinmezliğin içinde bulunuyorduk?

Daha önce de söylemiştik: Gözlerimiz değil, asıl gören zihnimizdeki gözümüzdür.

Gözlerden gelen iletiyi zihnimiz görselleştirdi ve kendi gerçekliğimizle tanıştık.

Çevremizi, Dünya'yı ve ardından evreni o iki gözün bize sağladığı iletilerle algıladık ve kendimize ortak bir evren yarattık.

Aynı algoritma ile çalışan beyinlerimiz, bu iletilerden gelen ipuçlarını kullanarak görüş alanımızın ötesini de zihinlerimizde görselleştirdi.

O zaman soru şu: Bizlerin bu gerçeklik algısı, temel gerçekliği ne kadar yansıtıyor?

Elektromanyetik dalga

Gözler yoluyla alınan iletilerin temel kaynağı "ışık."

James Clark Maxwell, 1865 yılında, birbirinden bağımsız olduğu düşünülen elektrik ve manyetik etkilerin aslında aynı kökene sahip olduğunu; birbirlerini ürettiklerini ve uzayda dalga şeklinde yayıldığını söylüyordu.

Uzayda enerji taşıyan bu dalga formuna, elektrik ve manyetizma kelimelerin bir birleşimi olarak "elektromanyetik dalga" denildi.

Elektromanyetik dalgaların ana kaynağı ise elektrik yüklü parçacıklardı.

Bir elektronu düşünün. Hareketsiz bir elektron etrafında bir elektrik alanı yaratıyor; hareket ettiğinde ise etrafında bir manyetik alan oluşturuyor.

Maxwell denklemlerine göre değişen bir elektrik alan bir manyetik alan üretirken değişen bir manyetik alan da bir elektrik alanı var ediyor.

Bu elektriğin manyetizmaya dönüşmesi ve bu manyetizmanın elektriğe dönüşmesi sabit bir değerde gerçekleşiyor ve bu değer ışık hızına eşit.

Ve elbette ışık da bu formda enerji taşıyan bir elektromanyetik dalga ve gözlerimize ileti sağlayan şey de onun enerjisi.

Elektromanyetik spektrum

Çok geçmedi; kısa sürede farklı enerjilerde elektromanyetik dalga formları ile tanışıldı. Onlar bizlerin görüş alanı dışında idiler.

Elektromanyetik dalgaların enerjilerine göre sıralandığı, enerji geçişlerini gösteren cetvel ise "Elektromanyetik Spektrum" olarak adlandırıldı.

Elektromagnetik Spektrum, enerjisi en düşük ama dalga boyu en büyük radyo dalgalarından başlıyor; sırasıyla mikrodalgalar, ultraviyole, görünür ışık bölgesi, kızıl ötesine uzanıyor. Atomun keşfi ile bu spektruma enerjileri çok yüksek olan x-ışınları ve gama ışınları dahil oluyor; en uç noktada ise kozmik ışınlar var.

Ama bir detay çok dikkat çekiciydi: Bizim gerçekliğimizin kaynağı olan Güneş ışığı, bu elektromagnetik spektrum içinde çok dar bir enerji aralığına sahip ve gözlerimize gelen iletiler de bu dar enerji aralığı ile sınırlı kalmaktadır.

O zaman bizim gerçekliğimiz de sınırlanmış olmuyor mu?

Bizim görüş alanımızın dışında daha başka neler vardı ve nasıl bir bilinmezliğin içinde bulunuyorduk?

Temel gerçeklik

Bilimsel çalışmaların teknolojiye evrilmesiyle, görüşümüz dışında kalan ve bizim algılayamadığımız elektromagnetik dalgaları algılayan cihazlar geliştirildi ve böylece üçüncü bir göze sahip olduk.

Bu yeni teknolojik gözümüzün ileti kaynağı artık yalnızca ışık değil,  içinde güneş ışığının da olduğu tüm "elektromanyenik spektrum"du; bize iki gözün sağlayamadığı çok daha farklı iletiler sundu ve beraberinde gerçeklik algımız, evrene bakış açımız ve yaşam biçimimiz tümüyle değişecek ve onların da kaynağının elektrik yüklü parçacıklar olduğunu görecektik.

Maxwell’in elektromanyetik dalgaların doğasını keşfetmesi, günümüz modern teknolojik toplumunun temelini oluşturuyor.  

Elektromanyetik radyasyon sayesinde bugün sahip olduğumuz modern iletişim ve bilgi teknolojilerine sahip olduk. Radyo, televizyon, uydu iletişimleri ve cep telefonları, gece dürbünleri, uzay teleskopları ilk akla gelenler.

Radyoteleskoplarımızla evrene bakıyoruz; onlar evrenin 'görülemez' olan birçok bölgesini bize görünür kılıyorlar. Onlar sayesinde hayal bile edemediğimiz kadar çok sayıda galaksi ve yıldız keşfedildi.

Ancak tüm bu kazanımlar, temel gerçekliğimiz nedir sorusunu hala yanıtsız bırakıyor!

James Clerk Maxwell ve Cavendish Laboratuvarı

Bugün Maxwell Deklemleri olarak bilinen ve Maxwell tarafından geliştirilen dört denklem modern fiziğin temelidir. Bu nedenle birçok bilim insanı Maxwell'in bilime katkısını Isaac Newton ve Albert Einstein'ın katkıları ile eşit düzeyde kabul eder.

James Clerk Maxwell bir İskoç fizikçi ve matematikçi; 1831’de Edinburg’da ailesinin tek çocuğu olarak dünyaya geldi. Edinburgh ve Cambridge Üniversitelerinde eğitim gördükten sonra  Aberdeen Üniversitesi fizik profesörü oldu. 1871'de 40 yaşında iken Cambridge’e profesör seçildi. Burada Cavendish Laburatuvarı’nın tasarımının ve yapımının sorumluluğunu üstlendi.

İngiliz kimyager ve fizikçi Henry Cavendish'in desteği ile kurulan laboratuvar, kuruluşundan bu yana yüzyılın en büyük araştırma merkezlerinden biri olarak tanınıyor.

Ernest Rutherford, burada atomun modellenmesinde ve bilimsel anlayışında devrim yaratan çalışmalara imza attı.  

1920'ler boyunca yaptığı araştırmalar, atomun nükleer yapısının ve nükleer bir süreç olarak radyoaktif bozunmanın doğasının belirlenmesini sağladı. Daha sonra 1919'da, JJ Thomson'un ardından Laboratuvar Direktörü oldu. 1932'de nötronu keşfeden James Chadwick'in de çalışmalarını bu laboratuvarda sürdürdüğünü kaydedelim.

James Clerk Maxwell

Çok değerli birçok bilim insanını bünyesinde bulundurmuş olan Cavendish Laboratuvarı, bugüne kadar 30 Nobel ödülüne ev sahipliği yapmış. Ödüllerden 21'i fizik, 6'sı kimya ve 3'ü fizyoloji ve tıp alanlarından geliyor.

Nobel ödüllerinin 123 yıldır verilmekte olduğu gözönüne alınırsa, Fizik Nobel ödüllerinin yüzde 18'inin Cavendish Laboratuvarı'ndaki bilim insanlarınca kazanılmış olması gerçekten çok etkileyici.

Cavendish Laboratuvarı'nın bu dönemki başkanı bir Türk bilim insanı; Bilkent Üniversitesi mezunu Prof. Dr. Mert Atatüre.

Böylesine önemli bir laboratuvarın başkanı olmak kesinlikle çok büyük bir onur.

Kendisini yürekten kutluyoruz.


Kaynakça:

https://ahf.nuclearmuseum.org/ahf/location/britain/

https://clerkmaxwellfoundation.org/html/about_maxwell.html

Nafiye Güneç Kıyak kimdir?

Nafiye Güneç Kıyak, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fizik Bölümünde ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı.

Çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu - Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde araştırma reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak başladı. 

Doktora sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF (Gesellschaft für Strahlen- und Umweltforschung-München)'de "nükleer santraller çevre analizleri, radyasyon dozimetrisi, nükleer teknikler" alanlarında çalışmalarda bulundu. 

Yurda dönüşünün hemen ardından doçent ve daha sonrasında da profesör oldu.

1996 yılında kurulan Işık Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve çeşitli kademelerde görev alarak kurucu fizik bölüm başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Laboratuvarı"nı kurdu modern fizik konularında lisans ve yüksek lisans dersleri verdi.

2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı. 

Rektörlük süresini tamamlamasının sonrasında Feyziye Mektepleri Vakfı okulları CEO'su görevinde bulundu. 

Prof. Kıyak'ın uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, yurtiçi ve yurt dışında sunulmuş 200 dolayında bilimsel çalışması bulunmaktadır.

Ayrıca popüler bilim alanında üç kitabın yazarıdır: Aklın bilinmeyene yolculuğu: KOZMOSSırlar evrenine açılan kapı: KUANTUM ve Başlangıcın ötesi: ÇOKLU EVRENLER. 

2019'dan bu yana T24 Haftalık'ta popüler bilim konularında yazılar yazmaktadır. 

Prof. Kıyak evli ve iki çocuk sahibidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Evrende neden başka uygarlık yok?

Yaşamın sonlanmasında astroid çarpması gibi dış etkenler olabildiği gibi nükleer savaş, doğal çevrenin bozulması, teknoloji kaynaklı varoluşsal tehditler de o gezegen üzerinde evrimin saatini sıfırlayabilirler

Zamanda asimetri

Kozmolojik zaman, bizim evren hikâyemizde yanıt bekleyen bir sorudur. Psikolojik zaman ve yönü ise bizim gerçekliğimizde zaman algımızı yansıtıyor. Buna karşın termodinamik, entropi kavramı etrafında dolaşarak bizlere zaman ve yönü konusunda açıklama getirmeye çalışıyor

Kuyruklu yıldız gizemi

Düne kadar kuyruklu yıldızlar Güneş Sistemi'nin en dış bölgesindeydiler; yeni bulgulara göre onların bazıları çok yakınımızda bulunuyor ve Mars yolcusu olmaya hazırlanan bizler ise bunu yeni fark ediyoruz. Neyse ki Jüpiter'in koruması altındayız!

"
"