İnsanı, en üst varlık olarak düşünürüz değil mi?
Öyle değilmiş, koronavirüs bize bir yırtıcımız olduğunu hatırlattı.
Gördük ki bizler, yırtıcı ve kurbanının hikayesinde olduğu gibi virüslerle amansız bir savaş içindeyiz.
Onlar insanın görünmeyen amansız düşmanları.
Virüslerin canlı hücrenin yeryüzünde görüldüğü andan bu yana var olduğu biliniyor ama kökenleri tam olarak bilinmiyor. Bunun nedeni, geriye doğru giderek araştırılabilecek fosil formlarına ulaşılamamış olunması. Daha çok DNA ve RNA'ları karşılaştırılarak bilgi edinilmeye çalışılmış.
İlk tanı 1892 yılında Dmitri Ivanovsky tarafından konulmuş ve o tarihten bu yana 5000 virüs türü keşfedilmiş. Gerçekte milyonlarca türün olabileceği öne sürülüyor.
Şimdilerde Kovid-19 ile meydan savaşımız her cephede tüm hızıyla devam ederken ikinci dalga geldi- gelecek tartışmaları içinde aşının bir an önce piyasaya çıkmasını bekliyoruz.
Henüz aşı yok ama geçtiğimiz günlerde İngiliz yayın kuruluşu BBC, Deksametazon (Dexamethasone) adlı ilacın Kovid-19 virüsüyle savaşta ölüm riskini %30 oranında azalttığını duyurdu.
Öte yandan Dünya üzerinde çok sayıda laboratuvarda bilim insanlarından oluşan çok sayıda araştırma grubu aşı geliştirme çalışmalarını durmaksızın sürdürüyor. Etkili bir aşının bulunması için ilaç şirketlerinin yanısıra ülkeler de büyük yatırım yapıyorlar. Son olarak AB ülkeleri tarafından desteklenen ilaç şirketi AstraZeneca, Oxford Üniversitesi ile birlikte koronavirüse karşı aşı geliştirdiğini duyurdu ve henüz test aşamasında olan aşı için şimdiden siparişler alınmaya başlanmış bile. Ülkelerin öncelikleri elbette şirketlerinkinden farklı, onların isteği kendi vatandaşlarına öncelikli olarak aşı yapılmasını güvence altına almak.
Ama hâlâ aşı için bir tarih verilebilmiş değil.
İnsanın virüslere karşı bir tür varolma savaşı yeni değil, bu insanın bir anlamda kendi yırtıcısına karşı savaşı.
Virüs, sadece canlı hücreleri enfekte edebilen ve burada çoğalarak enfeksiyona neden olan bir mikroorganizma türü, yeryüzündeki hemen her ekosistemde bulunan biyolojk varlığın en bol türü olarak biliniyor.
Hepsi mi düşman, hiç mi yararlı virüs yok?
Bazı zararlı bakterileri öldüren virüslerin olduğu biliniyor. Her virüs birbiri ile barışık da değil, birbirini yok eden virüsler de var. Bu anlamda insanlar için yararlı olanları vardır demek çok da yanlış olmaz.
Öte yandan virüs kelimesinin Latince zehir anlamına gelmekte olduğunu da hatırlatalım..
Yararlı bakterilerin de varlığını biliyoruz. Onlar da bir mikroorganizma türü, ancak boyut olarak çok daha büyükler. Bakterilerin birçoğu bize dost ve yaşamımızı kolaylaştırıyor.
Zararlı tür bakterilere karşı kendimizi antibiyotik ilaçlarla korumaktayız. Ancak bakterilerin antibiyotiklere karşı dirençlerinin artıyor olması da bir başka sorun. Gelecekte bakterilerin de bizler için virüsler kadar tehlikeli olabileceği belirtiliyor.
Virüsler yaşamın olduğu her yerde bulunur ancak yaşamak ve çoğalmak için bir konağa ihtiyaç duyarlar.
Bu onların yaşamadıkları, canlı olmadıkları anlamına gelmiyor. Yine de virüslerin canlı olup olmadığı tartışmalı bir konu.
Biliyorsunuz canlı olmanın en temel kriteri çoğalma yeteneğidir. Virüsler çoğalabildiklerine göre canlı olduklarını söylemek mümkün. Buna karşın konak hücreler olmadan çoğalmaları mümkün olmadığı için de canlı olmadıkları yönünde iddialar var.
Öyle ya da böyle, sonuçta bir virüs gerçeğimiz var.
Çeşit çeşit virüs var. Her virüs pandemi yaratır mı?
Bu, onun bulaşıcılık hızı ve yaşam süresine bağlı. Bireyler arasındaki temas oranı da pandemi olgusunu etkileyen faktörlerden.
Bilinen en öldürücü ve en dehşet virüslerden birisi kuduz virüsü, insanlara genellikle hayvanlardan geçmekte.
Sonuç ölümcül; dört-beş gün içinde felç ve ölüm.
Kuduz virüsü öldürücü ama pandemi yaratabilir mi? Bu sorunun yanıtı, virüsün yayılmasının ısırık yoluyla olması nedeniyle doğal olarak "hayır".
Oysa bazı türler, hiçbir iz bırakmadan ve hissettirmeden çok daha hızlı yayılıp, çok fazla insanı enfekte ederek salgınlara neden olabiliyor.
Virüs kaynaklı yıkıcı salgınlar, bu tür virüslerin biyolojik silah olarak kullanılabileceği endişesini de tetiklemekte. Bazı virüslerin laboratuvar ortamında tekrar üretilmesi bu endişelerin daha da artmasına yol açıyor.
Örneğin çiçek virüsü (variola), Dünya genelinde çok büyük kayıplara yol açmış olan bu virüs günümüzde tümüyle yok edilmiş görünüyor, ancak bu çok ölümcül virüsü ellerinde tutmak için yetkili iki merkez var: Rusya'da Vector Institute ve diğeri de ABD'de CDC (The Centers for Disease Control and Prevention).
Çiçek aşısı uzun süredir hiçbir ülkede kullanılmıyor, dolayısıyla günümüz toplumlarının çiçek virüsüne karşı direnci yok düzeyde ve bireyler virüse karşı savunmasız durumda.
Yani, virüslerin biyolojik silah olarak kullanılabileceğine ilişkin endişeler cok da yersiz olmayabilir.
Öyle görünüyor ki virüslerin insafına kalmışız; bir de onları kullanmak isteyenlerin!
Kaynakça:
https://www.cdc.gov/smallpox/index.html
https://www.livescience.com/russia-lab-stores-smallpox-explosion-fire.html
https://www.britannica.com/biography/Dmitry-Ivanovsky
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53036773