1938 yılında, daha 37 yaşında iken Nobel Ödülü için Stockholm'e doğru yola çıkan İtalyan bilim insanı Enrico Fermi, önünde kocaman bir belirsizliğin uzandığını görebiliyordu.
Fermi Stockholm'e gitti, ödülünü aldı ama İtalya'ya dönmedi ve ailesiyle birlikte Aralık 1938'de Amerika'ya doğru yola çıktı. Amerika onun için bir seçenek değil, artık bir zorunluluktu.
Fermi, 18 Mart 1929'da İtalya Kraliyet Akademisi üyesi yapılmış ve ardından da Faşist Parti üyesi olmuştu. Yani her şey yolunda görünüyordu.
Ancak İtalyan faşizmini Alman nasyonal sosyalizmine yaklaştırmak için 1938 yılında çıkarılan ırkçı yasalara kaşı çıktı.
Onun bu karşı duruşu ve faşist yasalar, Yahudi olan eşi Laura'yı ve dolayısıyla ailesini tehlikeye sokmuştu.
Kıta Avrupa'sının birçok bilim insanı gibi ülkesini terk etmek zorunda kalan Enrico Fermi için de en güvenli seçenek Amerika idi.
Bu arada Avusturya doğumlu bilim insanı Lise Meitner da Yahudi kimliği nedeniyle Hitler Almanyasından kaçmak zorunda kalmıştı.
Meitner Almanya'yı terk emişti ama Alman meslekdaşı Otto Hahn ile çalışmalarını kuramsal düzlemde sürdürmektedir. Meitner'ın üstün fizik ve matematik bilgisine karşın Otto Hahn ciddi bir kimya bilgisine sahipti.
Bu sırada Danimarka'da olan Meitner, kuzeni fizikçi Otto Frish ile birlikte Otto Hahn tarafından iletilen deney sonuçlarını incelerken uranyum çekirdeğinin nötron yutarak beklenenin aksine bir transuranyum elemente dönüşmediğini; onun yerine kendinden daha küçük parçalara ayrıldığını fark ediyor.
Bu uranyum atomunun parçalandığı anlamına gelmektedir.
Fermi Amerika yolunda iken Aralık 1938'de Lise Meitner ve yeğeni Otto Frisch bunu nükleer fisyonun ürünü olarak tanımlarlar. Dahası Frisch, bunu deneysel olarak Ocak 1939'da kanıtlar.
Ve bu bilgi, o sırada Amerika yolcusu olan Danimarkalı bilim insanı Niels Bohr ile birlikte Amerika'ya ulaşır ve haber Amerika bilim çevrelerinde heyecana neden olur.
Chicago Pile-1: İlk nükleer reaktör
Enrico Fermi de artık Amerika'dadır.
Columbia Üniversitesi'nde bilim insanları uranyumun nötron bombardımanında ortaya çıkan enerjiyi ölçmek isterler. Bu amaçla Fermi ve ekibi, 25 Ocak 1939'da Columbia'daki Pupin Hall'in bodrum katında, ABD'nin ilk nükleer fisyon deneyini gerçekleştirir.
Bu arada Fransız bilim insanlarından (Hans von Halban, Lew Kowarski ve Frederic Joliot-Curie) uranyumun nötron bombardımanında daha fazla nötron açığa çıktığı bilgisi gelir.
Artık atom bombasına giden yol açılmıştır.
Chicago Pile-1
Bunlar olurken Leo Szilard, Eugene Wigner ve Edward Teller, Einstein'ı ikna ederek Nazi Almanya'sının atom bombası yapabileceği uyarısında bulundukları o meşhur mektubun Başkan Roosevelt'e gönderilmesini sağlarlar.
Ve çalışmalar başlatılır.
Yıl 1942'ye evrildiğinde ABD savaşa girmiştir. Dolayısıyla zenginleştirilmiş uranyum ve plütonyum üretimine yönelik çalışmalar da önem kazanır.
Fermi, Chicago Pile-1 reaktörünü dizayn ve inşa eden ekibin başkanı olarak atom bombası yaratmanın ilk önemli adımı olan zincirleme bir reaksiyon gerçekleştirme uğraşı içindedir.
2 Aralık 1942 günü zincir reaksiyon gerçekleşir ve reaktör kritik hale gelir.
Bu, nükleer zincir reaksiyonu ile çalışan ilk nükleer reaktördür. Tarihe tanıklık eden bu ekibin içinde tek bir kadın bilim insanı bulunmaktadır: Leona Woods.
Leona Woods
1942 yılında 23 yaşında olan fizikçi Leona Woods, dünyanın ilk başarılı nükleer zincirleme reaksiyonunda hazır bulunan tek kadındır.
Aşağıda 1946'da çekilmiş bir fotoğraf yer alıyor. Burada Leona, Fermi ve Leo Szilard (ön sırada) gibi dönemin en etkin bilim insanları arasında ekibin tek kadın üyesi olarak görülüyor.
Illinois'de bir çiftlikte doğan Leona, 19 yaşında Chicago Üniversitesi'nden kimya alanında lisans derecesini aldıktan sonra moleküler spektroskopi alanında doktora yapıyor.
Doktorası onaylanır onaylanmaz da Enrico Fermi'nin ekibine katılıyor.
Burada ilk eşi John Marshall ile tanışır. İkinci eşi ise 1966'da, Manhattan Projesi'nde birlikte çalıştığı Nobel Ödülü sahibi bilim insanı Willard Libby'dir. Bu nedenle bilim dünyası onu daha çok "Leona Woods Marshall Libby" olarak tanıyacaktır.
Leona, dünyanın ilk nükleer reaktörü olan Chicago Pile-1'in yaratılmasında önemli katkılarda bulunur; Daha sonra Fermi'nin ekibi Argonne'a taşındıktan sonra, Hanford'daki reaktörlerin geliştirilmesi ve Xenon-135 "zehirlenmesi" sorununun çözümünde aktif rol alır.
Büyük resim
Manhattan Projesi'nde yüzlerce bilim insanının aktif olarak çalıştığı biliniyor ve onların bir bölümü kadınlardı. Onlar fizikçi, kimyager, mühendis ve matematikçiydiler.
Atomik silahların yok edici gücü anlaşıldıkça, kadın bilim insanları da ahlaki ve vicdani sorumlulukları ile yüzleştiler ve aralarındaki şaşırtıcı farklılıklar ortaya döküldü.
Leona, atom bombasının yaratılması ve Japonya üzerinde patlatılması ile ilintili tartışmaların öteki tarafında yer aldı. Ona göre savaşın sona ermesi için o bombaların atılması gerekliydi.
İnsanlık tarihinin bu en trajik ve en büyük hikâyesi, her biri milyonlarca acılı, yürek burkan hikâyelerin bir tür kolajıdır.
Bu büyük resimde Nobel Ödülü sahibi Enrico Fermi'nin hikâyesi eşi Laura ile görselleşiyor. Fermi, eşini faşist yasalardan kurtarmak için ülkesini terk etmiş, atom bombasının yapımında etkin rol almış ve sonrasında vicdani sorumluluğuyla baş başa kalmış bir bilim insanıdır.
Irkçılığın, cinsiyetçiliğin, acımasız ayrımcılığın açık kurbanı olan Lise Meitner'ın hikâyesinde ise insanlığın geleceği, onun bilimsel kariyerinin çok daha önünde geldiği görülmektedir. Meitner bu tavrını Manhattan projesi için gelen daveti reddederek daha savaşın başında göstermiştir.
Amerika doğumlu Leona'nın ise bu büyük resimde yer bulabilecek bir hikâyesi yok.
Ama o, yüz binlerce sivil insanın ölümü ile sonuçlanan trajedi karşısındaki duruşu ile bu büyük resmin gri tarafına olmayı başarabiliyor!
Kaynakça
https://ahf.nuclearmuseum.org/ahf/profile/leona-marshall-libby/
https://www.scientificamerican.com/article/what-the-film-oppenheimer-probably-will-not-talk-about-the-lost-women-of-the-manhattan-project/
https://www.sdsc.edu/ScienceWomen/meitner.html
https://physicstoday.scitation.org/doi/10.1063/PT.3.2817
https://www.academia.edu/4280348/Lise_Meitner_and_the_Discovery_of_Nuclear_Fission
https://mag.uchicago.edu/science-medicine/manhattans-critical-moment
Nafiye Güneç Kıyak kimdir?
Nafiye Güneç Kıyak, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fizik Bölümünde ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı.
Çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu - Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde araştırma reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak başladı.
Doktora sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF (Gesellschaft für Strahlen- und Umweltforschung-München)'de "nükleer santraller çevre analizleri, radyasyon dozimetrisi, nükleer teknikler" alanlarında çalışmalarda bulundu.
Yurda dönüşünün hemen ardından doçent ve daha sonrasında da profesör oldu.
1996 yılında kurulan Işık Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve çeşitli kademelerde görev alarak kurucu fizik bölüm başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Laboratuvarı"nı kurdu modern fizik konularında lisans ve yüksek lisans dersleri verdi.
2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı.
Rektörlük süresini tamamlamasının sonrasında Feyziye Mektepleri Vakfı okulları CEO'su görevinde bulundu.
Prof. Kıyak'ın uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, yurtiçi ve yurt dışında sunulmuş 200 dolayında bilimsel çalışması bulunmaktadır.
Ayrıca popüler bilim alanında üç kitabın yazarıdır: Aklın bilinmeyene yolculuğu: KOZMOS; Sırlar evrenine açılan kapı: KUANTUM ve Başlangıcın ötesi: ÇOKLU EVRENLER.
2019'dan bu yana T24 Haftalık'ta popüler bilim konularında yazılar yazmaktadır.
Prof. Kıyak evli ve iki çocuk sahibidir.
|