14 Haziran 2016

Orlando saldırısı: Medeniyetler çatışması mı şahsi bir isyan mı?

Sorun ‘radikal İslam mı’ yoksa ‘silah satın almayı kolay kılan kanunlar mı’?

Amerika’nın Orlando kentinde bir eşcinsel bara düzenlenen saldırıda 49 kişi hayatını kaybetti.

Saldırıyı, Afgan asıllı Amerikan vatandaşı Omar Mateen gerçekleştirdi. Saldırıyı düzenlemeden dakikalar önce 911’i arayan Mateen'in IŞİD’e biat ettiğini açıkladığı söyleniyor. Zaten hemen ardından da IŞİD saldırıyı üstlendiğini duyurdu.

Mateen'in babasıysa saldırının ardından çıktığı televizyon programında ‘oğlunun dindar olmadığını ve saldırının dinle uzaktan yakından ilgisi olmadığını' fakat oğlunun eşcinsellerden nefret ettiğini söyledi.

Bunun üzerine Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında o çok bildik tartışma yeniden başladı.

Sorun ‘radikal İslam mı’ yoksa ‘silah satın almayı kolay kılan kanunlar mı’?

Obama yönetimi bu tür saldırıların ardından ‘radikal İslam’ sözcüklerini kullanmamaya özen gösterdi. Bunun bir dinin bütün mensuplarını zan altında bıraktığına ve çözüme yardımcı olmayıp aksine radikallerin ekmeğine yağ süreceğine dikkat çekti.

Hillary Clinton da seçim kampanyası boyunca benzer bir taktik izledi.

Fakat Orlando saldırısının ardından Donald Trump’ın ‘Hillary Clinton soruna isim vermeye, radikal İslam demeye korkuyor’ suçlamalarının ardından Clinton ‘meselenin radikal İslamcılık boyutunu dile getirmekten korkmadığını’ söyledi. Fakat ülkedeki silah alımını düzenleyen yasaların da üstüne gidilmesini istedi.

‘Radikal İslam mı’ ‘silah yasaları mı’ sorusunun yanı sıra sorulan bir başka soru ‘terörizm mi’ ‘homofobi mi’?

Daha evvel radikal İslamcı bir ideolojiyle ilişkisi olmamış, operasyonel olarak IŞİD’le hiç bir alakası olmayan, eçcinsellere nefretini her fırsatta dile getirmekle birlikte FBI tarafından ‘eşcinsel eğilimlerinin olduğundan şüphelenilen’, kafası karışık, psikolojik sorunları olan bir insan, son dakika yaptığı telefon görüşmesinde IŞİD’e bağlılığını ilan etti diye saldırı terörizm olarak nitelenebilir mi?

Ya da olanları bütünüyle ideoloji ve din perspektifinden görmek meseleyi anlamaya ne kadar yardımcı olur?

Saldırganın asıl motivasyonu kişisel iken saldırının ardında dini ve ideolojik motivasyonlar olduğunu öne sürmek, bir dinin mensuplarını yabancılaştırmak çözüme ne kadar katkı sağlar?

Tüm bunlar, şu günlerde özellikle Demokratlar arasında daha sık tartışılan meseleler.

Bu sorulara yanıt ararken ‘yalnız kurt’ denilen olgu üzerinde düşünmek lazım.

‘Yalnız kurt’ saldırılarında genelde motivasyon şahsi olmakla birlikte IŞİD gibi radikal İslamcı bir ‘marka’ da kullanılıyor. Böylece saldırgan kendi şahsi motivasyonuna ‘kutsal’ bir boyut katarak meşruiyetini artırmayı istiyor.

Aralık’ta Amerika’nın San Bernardino kentindeki saldırı da Orlando’da olduğu gibi ‘IŞİD markası’ altında şahsi motivasyonlarla yapılmış bir saldırıydı. Saldırganlar, içlerinden birinin çalıştığı ve sorun yaşadığı sağlık merkezinde yapılan bir partiyi basmışlardı.

Kısacası ‘yalnız kurt’ saldırılarını bütünüyle dine ya da ideolojiye bağlamak problemli bir yaklaşım.

Ünlü siyasetbilimci Olivier Roy’nın ‘radikalleşmenin İslamileşmesi’ olarak kavramsallaştırdığı olgu tam da bu durumu açıklıyor.

Roy’ya göre bu tür durumlarda İslam, halihazırda radikalleşmiş ve şiddet eylemine karar vermiş bireyler tarafından eylemi meşrulaştırmak için kullanılıyor. Bu bireyler Müslüman toplumu ve onun eğilimlerini temsil etmek şöyle dursun, Müslüman toplumu içinde izole olmuş bireyler.

Pek azı siyasi olarak aktif. Pek azı Filistin halkının hakları gibi radikal İslamcı ideolojide önemli yer tutan konularla ilgileniyor. Camiye gitmiyorlar, teolojiyle, İslamcı ideolojiyle ilgilenmiyorlar, Ramazan’da yoksullara yemek dağıtmak vs gibi toplumsal faaliyetlerde bulunmuyorlar.

Roy’ya göre ilgilendikleri tek şey ‘şiddet, kahramanlık ve ölüm’, ‘şeriat ya da ütopya değil.’

Dolayısıyla Orlando saldırısı gibi saldırılarda meselenin özünü anlamak/anlatmak için İsrail-Filistin meselesine, Batı’nın emperyalizmine, medeniyetler çatışmasına, özü itibariyle Batı ve demokrasi ile uyuşmayan İslam dinine ve onun radikalleşmesine bakmak sorunu yanlış yerde aramak demek.

Roy’nın da ifade ettiği gibi bu tür saldırılar ‘medeniyetsel bir baş kaldırı’ değil, ‘şahsi bir isyan’. Bu nedenle de siyasi, ekonomik marjinalleşme gibi yapısal faktörler yerine daha mikro, bireye odaklanan psikolojik faktörlere yoğunlaşmak gerek.

Yani Obama’nın ve genel olarak Demokratların meseleye bakış açısı bu anlamda sağlıklı.

Trump’ın ve Cumhuriyetçilerin ‘Müslümanları ülkeye almayalım, bu bir medeniyetler çatışması’ söylemi ise tehlikeli. Sadece sorunu yanlış teşhis edip, Müslüman toplumu içindeki ‘kurbanlaştırılma’ psikolojisini tetiklediği için değil. Aynı zamanda ana akım siyasi söylemi de savunmada bırakıp, aynı sorunlu dili kullanmaya ittiği için.

Hillary Clinton’ın bunca zaman direnip, Trump’ın suçlamalarının ardından ‘meselenin radikal İslamcı boyutunu dile getirmekten korkmuyorum’ demesi bu eğilimin son örneği...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye-İsrail normalleşmesinin arka planı

Türkiye, Mavi Marmara’da öldürülen aileler için talep ettiği tazminattan çok daha azına razı oldu

Amerika başkanlık yarışının ABD-İsrail ilişkilerine dair söyledikleri

Demokrat adaylardan Sanders, Gazze ablukasının kaldırılmasını savundu

Ankara ve Washington, Membiç operasyonu konusunda anlaştı mı?

Türkiye, 2500 kişilik Arap unsurlarını Membiç’e sokmak istiyor