Uzun süredir aşırı fırtınalı bir gündemimiz var. Fakat eskiden, bir şeyi iki gün konuşup sonraki iki gün başka bir şeye odaklanmış olurduk. Şimdi ise, aynı süreçte on şeye birden odaklanmak gerekiyor. Örneğin artık Twitter konusu kapandı ve Gezi raporuna bakabiliriz sanıyorsanız bu hatalı. Çünkü artık olay Twitter’dan çıktı, BTK’nın açıkça “mahkemenin yasak kaldırma kararını uygulamıyorum” demesine ve başbakanın da AYM’nin yetkilerini törpüleme düşüncesine dönüştü. Üstelik bu iki haber aynı güne ait. Ki daha AYM başkanı Haşim Kılıç’ın başbakana “milli hukuk” konusundaki açıklamalarının sonuçlarını henüz tam olarak görmedik. Kısacası, aynen geçen gün söylediğimiz gibi, mesele gerçekten iki üç tweet değil.
Aslında Twitter ile ilgili değil ama, öncelikle BTK’nın Youtube uygulamasından söz etmek istiyorum. Çünkü önümüzdeki, internet siteleriyle değil, hatta internetle de değil, direkt “yargı politikasıyla” ilgili bir sorun.
Konuyu özetlersek; sorunlu bazı içerikler sebebiyle Youtube’a erişim yasağı getiriliyor. Sonra mahkeme bu erişim yasağını kaldırıyor. Fakat BTK, “sorunlu içeriklerin bir kısmının hala kaldırılmadığı” gerekçesiyle yasağı uygulamaya devam edeceğini açıklıyor. Bu esnada bir kimse de demiyor ki BTK nedir.
Biz şimdilik, BTK’nın bir idari kurum olduğunu ve idari kurum olsun ya da olmasın, yargı kararlarına uymamanın açıkça suç olarak tanımlandığını hatırlatalım.
Bu hatırlayış esnasında şunu da bilmekte fayda var; BTK uygulamasını gerekçelendirirken, içeriklerin halen mevcut olduğunu, bunlara yurtdışından erişimin hala serbest olduğunu anlatıyor. Serbest olmayıp ne olacaktı ya? Kurumun mahkeme kararını erişimin engellenmesi değil, içeriğin çıkarılması şeklinde algıladığını düşünüyorum. Nitekim Twitter olayında da aynı algının izine rastlamıştık. Hasılı, kendini yargıdan üstün görmekle kalmayıp bir de kendi mevzuatını dünyaya uygulatma peşinde bir BTK’mız var. Hukuku milli olup olmamakla ölçen düşüncenin, başka ülkelerin hukukuna olan bu yaklaşımı nasıl değerlendireceğini henüz bilmiyoruz. Sanırım dünyaya demokrasi getirme misyonunu ABD’nin üstlenmesi gibi, bize de hukuk ihraç etmek düştü. Bu noktaya gelene kadar önce kendimiz doğru düzgün bir kanun yazabilseydik iyiydi.
Diğer konu, AYM’nin bireysel başvuruları inceleme prosedürüyle ilgili. Başbakanın bu prosedürü “değiştirerek,” iç hukuk yolları sona ermeden başvuruların incelenemeyeceği yönünde bir değişiklik düşündüğü iddia ediliyor. Yalnız sorun şu ki, o kural zaten şimdi de tam olarak öyle.
Gerek içtüzükte, gerekse AYM bireysel başvuru yolunun kaynağı olan AİHM/AİHS sisteminde, iç hukuk yollarını tüketmiş olmak zaten bir ön koşuldur. Yani siz talebinizi AYM ya da AİHS’ye götürdüğünüz zaman, bakılacak ilk şey budur. Nitekim, bu kural Twitter kararında da inkar edilmiş değil.
Fakat yine her iki yargı sisteminde de şu vardır, eğer iç hukuk yolunun “etkisiz” olduğu anlaşılıyorsa, yani başvurucudan bu yolu kullanmasını beklemek zaman israfından başka bir şey olmayacaksa, o halde siz direkt olarak AYM/AİHS’ye gidebilirsiniz.
Yine kararı hatırlayalım. AYM, iç hukuk yolunun tüketilmesi koşulunu zaten yürütmenin durdurulması kararına uyulmadığı için aramamıştı. İlgili kısmı aynen aktarıyorum:
“… her ne kadar kanunda yargı kararının yerine getirilmesin eilişkin sürenin otuz günü aşamayacağı belirtilmiş ise de, bu sürenin azami bir süreye işaret ettiği anlaşılmaktadır. Hukuk devletinde yargı kararının uygulanması, yalnızca şeklen bir yerine getirmeyi değil, objektif koşullar altında olabilecek en kısa süre içinde, tespit edilen hukuka aykırılığın giderilmesini gerektirir. … TİB tarafından anılan sitenin derhal erişime açılmaması nedeniyle bu yükümlülüğün yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
Sosyal medyada belli olay ve olgulara ilişkin olarak paylaşılan haber ve düşüncelerin zaman geçmesiyle güncelliğini yitirip etki ve değerini kaybedebileceği açıktır. Bu durumda yargı kararının yerine getirilerek siteye erişimin ne zaman sağlanacağı konusundaki belirsizliğin sürmesi karşısında ihlali ve olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak bakımından, etkili ve erişilebilir nitelikte bir koruma sağladığının söylenemeyeceği ve böylece başvurucuların idare mahkemesine başvurmalarının etkili bir yol olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”
Görüldüğü üzere, AYM kuralın farkında. Ama kuralların mantığını, amacını ve bu amacın zorunlu kıldığı istisnaları anlamayanlar da olabilir tabii.
Değinmediğimiz bir tek milli hukuk konusu kaldı ama onu burada bir iki satırla geçiştirmek hukuka ayıp olur. Sonra uzun uzun konuşuruz. Fakat özetle, Haşim Kılıç’ın verilen kararın milliyeti olmayacağı ifadesi son derece yerindeydi. Ki kendisinin bu kararla belirginleşen çıkışı da ayrı bir sürpriz oldu. Bunu da bir kenara yazalım, belki bir gün lazım olur.
@goksungokce