16 Ekim 2015

“Ortaya çıkmayacak çünkü karanlık değil”

Bizi bunca korkutanın kim olduğunu hepimiz gayet iyi biliriz. Ama bunu açıkça söylemekten de korkarız...

Bir vakitler her olaya anarşi, o olayla ilgili herkese de anarşist deniyordu. Henüz “terörist” olmamıştık.

Oysaki anarşizm, tüm literatüre göre, devletin kendisi dahil tüm ast-üst ilişkilerini reddeden bir fikir akımıydı. Diğer taraftan, artık biz Türkiye’de bu literatürü ne şekilde anlamışsak, Türk Dil Kurumu anarşizmin tanımını “kargaşacılık” olarak vermekte sakınca görmüyordu. Fakat günler geçtikçe zaten artık “anarşist” değildik ve bu sorunlu tanımlama gündeme pek gelmez oldu.

Artık “terörist” yaftası altındayız. Aciliyetle anlamamız gereken kelime budur.

Terör kelimesi, TDK dahil pek çok sözlükte korkutma ve yıldırmaya karşılık gelir. Yine TDK dahil hiçbir sözlükte, kelimeye verilen anlamın içinde devlet bulunmaz.

Fakat nasıl ki tüm eylemlere bir zamanlar “anarşizm” denmişse, terörizm de asla devletin yapmadığı ve fakat her zaman devlete karşı yapılan bir şey olarak algılanır.

Oysaki sözlükler öyle demez. Ortada bir korkutma ve yıldırma varsa terör de vardır. Eylemin kimden gelip nereye yöneldiğinin, “terör” olup olmamasıyla ilgisi yoktur.

Bu noktada önce devlet algısındaki arızayı görmek lazım.

Devletin asla korkutmayan, yıldırmayan, her zaman refahımız için çalışan ve bizden değerli hiçbir şeyi olmayan bir “baba” olduğuna inanmamız istenir. Biz Türkiye vatandaşları olarak bunun böyle olmadığını zaten biliyoruz ama mesele aslında çok daha derin. Çünkü pek çok siyasi parti, vatandaşlara devletin “kutsiyetini” empoze ettikten sonra, saydığımız sıfatların içinin ancak kendisiyle doldurulabileceği üzerinden varlık sürdürür.

Tanrı kadir-i mutlaktır ve onun hikmetinden sual olunmaz ya hani. Devlet de öyle algılanması istenen bir şeydir. Allah için cinayet işleyen nasıl mücahit oluyorsa, bizim memlekette de “devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir.”

Peki yine aynı memlekette, biz nelerden korkarız?

Örneğin barış için gittiğimiz mitingde sevdiklerimizin parçalanmış cesetlerine basarak kaçmak zorunda kalmaktan – ya da hiç kaçamamaktan, hatta ambulanstan dahi önce gelen biber gazı saldırısıyla ölmekten korkarız.

O mitinge giderken çantamızda bomba düzeneği taşıyorsak pek bir şeyden korkmamıza gerek yoktur. Ama aynı çantada deniz gözlüğü veya poşu olmasından korkarız.

Mafya babaları miting yapıp insanları açıkça tehdit etmekten korkmaz, ama biz meşru bir siyasi partinin mitingine gitmekten korkarız. Demek ki bu ülkede korkmamak için mafya babası olmak gerekir, ama biz bu konuda bilgisiz insanlarız, mesela paraları çabucak sıfırlayamamaktan da korkarız.

Polisin öldüren şiddetinden zaten korkarız, ama bir de kadınsak, uğrayabileceğimiz şiddetin iğrençlik düzeyinden iyice korkarız.

Korktuğumuz polisin, herhangi bir kitapçıdan alınmış kitapları suç delili olarak göstereceği bir operasyon yapmak için sabahın beşinde evimize dalıvermesinden korkarız.

O kitapçının sahibi olmaktan ayrıca korkarız.

Hem tweet atmaktan, hem de o tweet sebebiyle karşısına çıkacağımız hakimin de kendi korkuları olmasından korkarız.

Cenazemizi evdeki buzlukta tutmaktan, hastaneye gidebilmek için beyaz bayrak bulamamaktan korkarız.

Verdiğimiz oyun çalınmasından korkarız.

Sandıkta koruduğumuz oyun, bu kez görevden almalarla üzerine basılmasından korkarız.

Biz bu ülkede ekmek almaktan bile korkarız.

Bu korkular insana bir yılgınlık getirir. Yaşanan toplumla ilişkiler azalır, çünkü hukuk ve siyaset asla toplumdan bağımsız şeyler değildir. “Alem buysa kral da böyle tabii” demeler başlar. İşte burası, bitişin başlangıcı olur. Çünkü kral dediğimiz, tam da bu yılgınlıktan beslenen bir şeydir. İnsanlar birbirinden ümidi kessin, artık herkes evine dönsün ister. Çünkü yeni bir gelecek ümidi var olduğu sürece, kendi sonunun da giderek yaklaşacağını gayet iyi bilir.

Kral ister ki ya sevelim ya terk edelim. Fakat bazı krallar da vardır ki, ya onunsundur ya kara toprağın.

Bu korkuları yaşatıp bizi bunca yıldıranın kim olduğunu hepimiz gayet iyi biliriz. Ama bunu açıkça söylemekten de korkarız.

Ölümler birer ikişer olmaktan çıkıp toplu katliam haline gelir. Sayıca azalır, yoğunluk olarak artarız.

O ‘merhaba’ları artık eloğlu olarak değil, kardeş olarak duyarız.

Yani kral yanlış düşünüyor. Asıl kendisi kusura bakmasın.


@goksungokce 

Yazarın Diğer Yazıları

Avukatların mesleki kuşak çatışması

Yargının, hukukun ve mesleğin geldiği halden genci yaşlısı bütün avukatlar şikayetçi. Her baro seçim döneminde de aynı şey oluyor; "üstatlar" sorumluluğu gençlerin ilgisizliğinde, gençlerse "üstatların" bu düzeni aslen kendilerinin var etmiş olmasında buluyor

Hayvanları Koruma Kanunu neye çare oluyor ki?

Devletin kurumlarından ve kendi seçtiğimiz belediye başkanlarından bile görmediğimiz feraseti, yalnızca hayatta kalmaya çalışan hayvandan bekleyebilir miyiz, kabahati hayvanda bulunca sorun çözülmüş olacak mı? 

Danıştay’ın gerekçesi: “Başkan ne derse o olur"

Çoğunluk şunu demiş oluyor; cumhurbaşkanı istediği yetkiyi kendisine yine kendisi verir, bu yetkiyi uygun gördüğü zaman yine kendisi kullanır ve biz sadece oturup izleriz