Bugünlerdeki sabit gündemlerimizden biri, ortaöğretimdeki türban serbestisi. Buna gelen tepkiler ise son derece haklı. Haklı oluşunun sebebi bütüncül bir türban karşıtlığı falan değil, insanın başını örtmesine neden karşı olalım? Ama işte çocuklardan bahsedince, konu çocuğun türban takma özgürlüğü değil, ailenin çocuğa türban taktırma serbestisi oluyor. Oyun yaşındaki çocuğu saçının görünmesinin iffetsizlik olduğu dünyalarda yaşatmak da bir özgürlük alanı haline geliyor.
Fakat konuyu bir “toplumsal mesele” haline getiren şey, bunu olumlu bulan kesimin tutarsızlığı.
Devletin çocuklara dair olumsuz uygulamalarını konu ettiğimiz zaman, kimi muhafazakarlar sanki kendilerini hedef almışız gibi derhal itiraz ediyor: “Sırf kızının başı örtülü diye, cezaevlerindeki tecavüzlerden bu insanları nasıl sorumlu tutarsın!” Abilerim ablalarım, elbette kimse sizi bundan şahsen sorumlu tutmuyor, ama “milli değerlerinizi” muhafaza ettiği için sizin kıymet verdiğiniz bağzı adamlar var ya, işte onlar bundan gayet sorumlu. Siz ise, daha ergen dahi olmamış kızınız dünyasını sizin dikte ettiğiniz şekilde kurabilsin diye, bu ikiyüzlülüğe prim veriyorsunuz. Peki ne yapayım benim abim, ben sana nasıl kızmayayım?
Şimdi bak, haklısın ben çapulcu bir insanım. (Bu arada “dönemin başbakanı” Erdoğan bize iyi ki çapulcu dedi, yoksa yine “anarşik” olacaktık. Gerçi ben yine öyleyim ama memlekette anarşizm terörizmle bir tutulduğundan, beter sıkıntı olurdu.) Genelde bizi ya yok sayıyor ya da kendi yolunuza getirmeye çalışıyorsunuz. Sonra biz dayanamayıp sokağa çıkınca da yok darbe teşebbüsü, yok dış güçler… İşi oraya vardıracağına iki satır beni dinlesen, olmaz mıydı güzel kardeşim? Zira bizi sokağa döken güç dışarıdan gelmedi, o güçte senin de payın var.
Hükümet ne yaparsa yapsın hiçbir kusur görmeyen insana denecek bir şey zaten yok. İktidar kendi kendini batırmadığı sürece, onlara söylenen hiçbir şey yerini bulmayacak. Fakat olan biteni görüp de yönetime olan kredisinin ucunu halen göremeyenleri çok enteresan buluyorum.
O insanlar ki, devletin kız çocuğunun başını örtmesinde sakınca görmemesini takdirle karşılarken, aynı devletin başka bir kız çocuğunu tecavüze uğramış olduğu cezaevine geri göndermesine hiç ses etmiyor. Çünkü bu “onun hanesine” ilişkin ya da onun değerlerini etkileyecek bir şey değil.
10 yaşında türban takmanın erdeminden söz eden baba, ergence bir aşkın imasını dahi duysa belki de öldüreceği kızını, babası yaşındaki birine “verebiliyor.” Damadının, o kızı sırf “körpe beden” olarak gördüğünü bile bile. Çünkü 13 yaşındaki bir kalbin kendi yaş grubundan biriyle çarpması bir namus belasıyken, 45 yaşındaki adamın 13 yaşındaki kızı körpe beden olarak isteyip evlenmesi gayet meşru.
Devletin çocuk yaşta türban takma serbestliği için gösterdiği çabayı bu konuda göstermemesini hiç konu etmiyorsunuz. Çünkü muhafaza ettiğiniz şey tamamen “bizzat” kendinize dair, kendi eşinize kızınıza bile değil. Hayatınızın da hayatınızdakilerin de patronu sizsiniz, siz dünyada teksiniz, birsiniz, mutlaksınız, vahitsiniz. Çünkü erkeksiniz, kadınsanız da tabii ki erkeğe tabisiniz.
Buna açık açık çocuk yaşta türban serbestliği diyemeyip de “ay işte özgürlükler artıyor ne güzel…” diyen pembe kafalar ise, konunun dövme küpe vb. yasağı tarafını hiç açmıyor.
Bazı başka arkadaşlar da, ki bunlar genelde iyi eğitimli insanlar üstelik, Medeni Kanun’u açıp, çocuğun eğitiminin anne ve baba tarafından belirleneceği maddesini dayanak gösteriyor. Sanarsın çocuğu aileden alıp başkasına veren ya da her akşam eve gelip çocuğun nasıl yetiştiğini kontrol eden bir sistemle geçmiş ömrümüz, ancak kurtulmuşuz…
Peki 10 yaşındaki çocuğun türban takması bir özgürlük meselesiydi de, bizim gece 10’dan sonra içki içmemiz neydi? O pembe kafalar, o zaman neredeydi? Sizin kızınızın başındaki örtüyle kurtulan değerleriniz, hayat boyu belki yolda dahi karşılaşmayacağınız insanların alkolüyle mi zedelenmekteydi?
O yaşta başını kapatmakla korumuş olduğunuz çocuğa doğruyu yanlışı gösteremediniz de, biz yetişkin insanların internet trafiği o yüzden mi sizin “değerlerinize” kurban gitti?
Belki kızını gayet güzel büyüten, kimsenin içkisine internetine de karışmayan bir insansınız. Kendinizi bunların hiçbirinden de sorumlu hissetmiyorsunuz. Ama bunların hiç sorumlusu yok mu, elbette var ve bunu biliyorsunuz, neden size ait olmadığını söylediğiniz bir iki yüzlülüğün savunucusu oluyorsunuz?
Sorun sizin neyi nasıl muhafaza ettiğiniz değil. Kişisel muhafazakarlığınızı çocuklarınızın kafasına tek dünya olarak yerleştirip, buna uygun yaşamayı ise hepimizden beklemeniz.
Çünkü çoğunluksunuz ve azınlığın görevi ve çoğunluğa uymaktır değil mi? 70 milyon için birkaç “yönetici” seçilmesi ve örneğin, hayatında belki bir kanun kitapçığı dahi görmemiş kişinin, HSYK hakkında söz sahibi olması size göre çok mantıklı. Çünkü siz seçtiniz, o zaman doğrudur. “Ama bir de şunlar var…” diyen bizler ise, en iyi ihtimalle çapulcu oluruz. Azınlıkta kalanlar olarak kendimizi var etmeye çalışınca darbeye kalkışmakla itham ediliriz, siz ise kararı nasıl olsa “çoğunluk” veriyor diye, hiçbir şeyi sorgulamaya ihtiyaç dahi duymazsınız.
Çok fazla uğraşılıyor bizimle, sesimiz hiç çıkmasın diye. Yahu zaten kaç kişiyiz…
Hayırdır, yoksa sağlam mı değilsiniz?