12 Haziran 2014

Bu kadınlar ne istiyor?

Bugünlerde 'cinsel suçlar yasa tasarısı' olarak bilinen bir kanun değişikliği gündemde

Bugünlerde “cinsel suçlar yasa tasarısı” olarak bilinen bir kanun değişikliği gündemde. Aslında bu, ismi “cinsel suçlar yasası” olan ve salt buna yönelmiş bir tasarı değil, Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik öneren bir torba kanun tasarısı. Öte yandan, 243 kadın örgütü tasarıya itiraz ediyor. Çünkü konu üç beş yıl değil, belli ki devlet bunu anlamamış.

Öncelikle, tasarıların yasalaşma sürecindeki mantıksızlığı alıp şuraya koyalım. Bunun için önce “genel işlem şartı” kavramından söz etmek, göründüğü kadar alakasız olmayabilir.

Genel işlem şartı özetle, bir sözleşme için size dayatılan şartlar bütünü. Hani kredi kartı almak için önümüze 10 sayfalık sözleşme koyuyorlar, biz de bunları okumadan imzalıyoruz ya, onun gibi. Önemli olan okuyup okumamak da değil aslında, konunun “müzakereye” kapalı olması ve tüm metni imzalamaya mecbur bırakılmamız.

Genel işlem şartı kavramını, ülkemizdeki kanun yapma prosedürüyle bağdaştırabiliriz. Çünkü önümüze sunulan sayfalar dolusu sözleşmeyi müzakere etme imkanımız nasıl yoksa ve girdiğimiz taahhütün sorun olacağını bile bile altına imza atıyorsak, nasıl ki o metinde herhangi bir şeye itiraz imkanımız yoksa, o işlem bize bir “paket” olarak sunuluyor ve irademizi dikkate almıyorsa… Kanunlar da böyle.

Hiçbir şeyin hiç kimseye sorulmuyor olması faslını geçiniz, öyle bir dünyamız zaten yok. Ama yasama faaliyeti zaten, bizimle ilgisi olmayan bürokratik süreçlerin işleyişi yönünden de sorunlu. Her ne kadar bizim ülkemizde son yıllarda pek görülmüyorsa da, aslında “veto” diye bir hukuki imkan var; ama cumhurbaşkanı kanunları veto ederken “şu kalsın bu kalmasın” diyemiyor. Kalmasın diyecek oldukları yine kabul edilirse, zaten imzalamak zorunda oluyor.

Bu sorun özellikle “torba kanun” denen garip şeyde iyice belirgin. Normalde kanun değişikliği dediğimiz, buna özgü yeni bir kanunla yapılır. “Türk Ceza Kanunu’nun şu maddesinin bu fıkrasında değişiklik yapılmasına dair kanun” diye yeni bir kanun çıkarırsınız. Ama bizimkiler, değişiklik yapacakları on ayrı kanunu tek bir kanunla değiştiriyorlar, buna da sevimli sevimli “torba kanun” diyoruz. Örneğin Borçlar Kanunu için yapılacak sakıncalı bir değişiklik, vergi affı denebilecek bir kanun değişikliğiyle birlikte geliyor. Bizse bu torbanın tümünü olduğu gibi kabul etmek zorundayız, çünkü kanun metni bir bütün ve vatandaşlar için bir “genel işlem şartı.”

İşte işçi sendikaların işçi, kadın örgütlerinin kadın “lehine görünen” bazı kanunlara bu kadar şiddetle itiraz etmelerinin sebebi bu. Çünkü “bağzı şeyler” göründüğü gibi değil. Oh ne güzel cezalar arttı diyoruz ama, arka sokaklarda neler oluyor, her zaman bakmıyoruz.

Kadınların cinsel suçlar yasa tasarısında itiraz etmelerinin içeriğe dair sebepleri ise, o içerikte görünen zihniyetle alakalı. Bu zihniyetin sınıfa kaldığı ilk nokta, konuyu ceza artırımıyla çözeceğini düşünüyor olması.

Peki o zaman sormaya başlayalım; Pozantı’da çocukların maruz kaldığı iğrençlik hukuka uygun muydu? NÇ’nin başına gelenlere, kanunen izin mi verilmişti? Bu olaylar cilalı taş devrinden kalma değil, her şey hepimizin gözünün önünde oldu. Kanun o zaman da kanundu, bunlar yine ceza gerektiriyordu, o cezalar yine ağırdı. Ne oldu?

Konu cezanın ne olduğundan çok, yargılamanın nasıl yürüdüğüdür. Mahkemenin küçücük çocuğa nasıl davrandığı, o çocuğu korumak için o devlette ne yapıldığı, sanıkların yargı tarafından nasıl görüldüğüdür. Bir insanın varabileceği en iğrenç noktaya gelebilmiş birinin, daha yargılaması dahi bitmeden başka neler yapabileceğini dikkate alma hassasiyetidir. Yani suçu öyle ceza artırımıyla filan çözebilecek olsanız, idam cezasının olduğu yerlerde cezaevlerinin bomboş olması gerekirdi.

Tasarı ise, suçu önlemekten sadece ceza artırımını anlamış. Fakat bu yaparken bazı cezaları öyle “çaktırmadan” indirmiş ki, insan gerçekten hayret ediyor. Tamam artırmak tek başına çözüm değil dedik ama, cezayı indirmek de bir zihniyet göstergesidir. Üstelik bu indirim “artırma iddiasıyla” yapılıyorsa, insan ya konu üzerinde aslında düşünülmediğini, ya da algısının yanıltıldığını düşünmez mi?

Mevcut kanuna göre, cinsel saldırı suçu işlenirken “mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde” cebir kullanılmış ise, fail ayrıca kasten yaralama suçundan da yargılanır. Yeni kanun ise, bunu ancak “kasten yaralama suçunun ağır sonuçlarından biri gerçekleşmişse” uygun görüyor. Diyelim ki adamın zor kullandığı yetmedi, bir de şiddet gösterdi. Bu takdirde mevcut kanun, faili hem cinsel saldırıdan hem de yaralamadan yargılar. Fakat tasarıya göre, bu kişinin size gösterdiği şiddetten de yargılanması için, bu dayağın (örneğin) konuşmanızda sürekli zorluğa sebep olması lazım. Eğer bu kişi sizin göğüs kafesinizi kırmadıysa mesela, gösterdiği şiddetten yargılanmıyor. (Kasten yaralamanın ağır sonuçları için TCK md.87’ye bakabilirsiniz.) http://www.mevzuat.gov.tr/Metin1.Aspx?MevzuatKod=1.5.5237&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch&Tur=1&Tertip=5&No=5237

Öyle bir değişiklik var ki, bunu hazırlayan kişilerin kanunu gerçekten okuyup okumadıklarını merak ediyorsunuz. Hem mevcut kanun hem de tasarı, cinsel suçları birkaç maddede ve birkaç farklı türde incelerken, çocuklar konusunda şunu söylüyor: “On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamışsa bile algısı tam gelişmemiş çocuğa yönelik her tür cinsel davranış, istismara girer.” Bunun içinde saldırı da vardır, taciz de, rızai (!) davranış da. Cezası mevcut kanunda üç ila sekiz yıl, tasarıda ise sekizden on beşe yolu var.

Tasarı cezayı artırmakla birlikte, çocuklara atıfta bulunmayan “cinsel taciz” maddesine şöyle bir cümle eklemiş: “Fiilin çocuğa karşı işlenmesi halinde altı aydan üç yıla kadar hapis.” E hani her tür davranış istismar oluyordu, alt sınırı da sekiz yıla yükseltmiştik? Altı ay nerede sekiz yıl ne zaman? Hangi davranış istismar, hangisi taciz? Hakime “Sayın Hakim vallahi çocuğu istismar etmedim, en fazla taciz denebilir yani…” dendiği zaman, hakim “Haa tamam o zaman ya bir şey yokmuş” mu diyecek – ki bazı dosyalarda demek zorunda kalacak.

Cinsel istismar suçunun “ani hareketle” işlenmesi halinde cezada indirim olacakmış. Fakat ani hareket nedir, belli değil. Sarkıntılıkla ilgili olduğu söylenmiş ama sarkıntılık tanımınız nedir? Bir hareket “ani” olmak için nasıl olmalıdır, bir “elleyip çekilince” tamam mı oluyor?

Diğer bir konu, sanığın denetimli serbestliğe tabi tutulması halinde, denetim tedbirine “denetimli serbestlik müdürlüğünün” karar verecek olması. Mevcut kanunda bu kararları elbette mahkeme veriyor. Tasarıyla ise, işinizi müdürle çözüyorsunuz.

Cinsel hayat, 15-18 yaş arasına kesin olarak yasak, üstelik cezası da artıyor. Ama aynı yaş aralığındaki çocuk, babası yaşında adamla evlendirilirse hukuk bunda hala sıkıntı görmüyor. Bir toplumda en anlaşılmaz olanlardan biri de budur zaten; çocuğun karşı cinse ilgisini ve merakını tamamen ayıp addedersin, ama aynı ahlaki yapı 45 yaşında adamın 15 yaşındaki çocukla evlenmesini sakıncasız görür.

Çok sorun olan “mağdurun ruh sağlığının bozulması hali” var. Olayın üzerinden yıllar geçer, mağdur bu ruh şeyi için Adi Tıp Kurumu’na gider durur. Sonra rapor gelir, “Ruh sağlığı bozulmamıştır.” Tecavüze uğradıktan sonra gündelik hayatınıza dönebilmiş olmanın emsalsiz başarısı, size bir ceza olarak döner. İşe güce başlayabilmeniz, sizin kendinizle olan savaşınızın kanlı bir zaferi değil, failin “incitmemişliği” olarak kayda geçer. Cinsel suça maruz kalanın ruh sağlığını sorgulamak, bir hukuk sistemi için utanç olmalı.

Tasarıyla, bu ruh araştırması kanundan çıkarılıyor. Olumlu görünen bir adım, fakat bunun nasıl uygulanacağını bilmiyoruz. Olması gereken, mahkemelerin cinsel suç mağdurlarının ruh halini sorgulamanın abes olduğunun farkına varması. Fakat “mağdurda bir sıkıntı görünmüyor” diyerek sanık lehine vicdani kanaat oluşması da mümkün.

Son olarak şuna da değinelim; cinsel suçluları bilinçaltımıza “hasta” olarak işlemeye meraklı yapı iş başında. Bu kişilerin tedaviye tabi tutulmalarından söz edilmiş. Maddeyi oraya kim koyduysa ona sesleniyorum, kardeşim bu insanlar hasta değil, bildiğin suçlu. Kaldı ki tedavinin ne olduğu da belli değil, ne yapacaksınız, bir ara çok gündemde olduğu gibi kimyasal hadım mı uygulayacaksınız? Kişiler üzerinde, onların rızalarına aykırı şekilde tasarrufta mı bulunacaksanız? Aynı o suçlunun yaptığı gibi mi?

Tasarıda elbette başka şeyler de var. Fakat mağdurları meşhur haksız tahrik indiriminden kurtaracak, altı aylık komik zamanaşımını uzatacak, kadın cinayetlerini azaltmaya yarayacak şeyler yok.

Biz de o esnada, tecavüze uğrarken dayak yememeye bakalım. Attığı dayak, adamın yanında kâr kalmasın.

@goksungokce

Yazarın Diğer Yazıları

Avukatların mesleki kuşak çatışması

Yargının, hukukun ve mesleğin geldiği halden genci yaşlısı bütün avukatlar şikayetçi. Her baro seçim döneminde de aynı şey oluyor; "üstatlar" sorumluluğu gençlerin ilgisizliğinde, gençlerse "üstatların" bu düzeni aslen kendilerinin var etmiş olmasında buluyor

Hayvanları Koruma Kanunu neye çare oluyor ki?

Devletin kurumlarından ve kendi seçtiğimiz belediye başkanlarından bile görmediğimiz feraseti, yalnızca hayatta kalmaya çalışan hayvandan bekleyebilir miyiz, kabahati hayvanda bulunca sorun çözülmüş olacak mı? 

Danıştay’ın gerekçesi: “Başkan ne derse o olur"

Çoğunluk şunu demiş oluyor; cumhurbaşkanı istediği yetkiyi kendisine yine kendisi verir, bu yetkiyi uygun gördüğü zaman yine kendisi kullanır ve biz sadece oturup izleriz

"
"