19 Haziran 2014

Başkan orada, cumhur nerede?

CHP değişmeye nereden başlayacağını pek bilemeyen bir parti oldu hep, bu sefer de bilemediler. Ama bu Ekmeleddin Bey’i uygunsuz biri yapmaz

Açıklanan ilk adayımız gerçekten de beklenmeyen bir isimdi. İsminde İslam geçen örgütlerdeki görevleri yüzünden çok eleştirildi ve en başta CHP’nin kendi içinden yoğun itiraza uğradı. Ben ise kendisinin bu kadar eleştirilmeyi hak etmediğini düşünenlerdenim. CHP’ye gelince; Deniz Baykal’ı aday gösterse daha mı iyiydi Allahaşkına? CHP değişmeye nereden başlayacağını pek bilemeyen bir parti oldu hep, bu sefer de bilemediler. Ama bu Ekmeleddin Bey’i uygunsuz biri yapmaz.

HDP ise gönlünden Rıza Türmen’i geçirmiş, fakat Türmen partisinden ayrılmak istememiş. Bence gayet makul bir aday olurdu. Rıza Bey mücadelede en etkin partinin CHP olduğunu belirterek siyasete girmişse de, özellikle Kürtler ve anadil konularında partisinden çok daha ileri bir noktada.

Şimdi lütfen biraz adil olalım. CHP’nin İslam Konferansı Örgütü eski genel sekreterine teklifte bulunmasıyla HDP’nin CHP İzmir milletvekilini düşünmesi, farklı kitlelere hitap edebilme amacı bağlamında pek de farklı değil aslında. Yöntemleri farklıdır, CHP’nin adayı partiye bile sorulmadan seçilmiştir, o başka bir mesele. Ama amaçta sakınca görmemek lazım.

“Herkes kendi adayını kendi tabanından bulacak” diye bir kural yok ve olmamalı zaten. O zaman bu işin genel seçimden bir farkı kalmaz. Aslında son tahlilde zaten pek kalmayacak, ama başkanı belirli bir siyasi tabana değil “cumhura” seçtiğimizi bir şekilde içselleştirmeliyiz.

Peki ne oldu da HDP İzmir’den, CHP İslam örgütünden aday bulmaya gitti? Belki bu konuda “görmemişin bir direnişi olmuş…” diyeceksiniz ama, ısrar ediyorum, işte bunlar hep Gezi. Bakmayın CHP’nin MHP tabanına yaklaşıp durduğuna, er geç HDP’ye de yaklaşacaktır. Yapacak bir şeyi yok, yeni dünya bunu gerektiriyor. Bu “çapulculuk ruhunu” tüm partiler özümseyecek arkadaşım, başka yolu yok. Parti kaygısıyla peynir gemisi yürümüyor.

Madem particilikten vazgeçmek durumundayız, tüm bunların ötesinde, cumhurbaşkanlığı seçimine de çok fazla anlam yüklüyor olabilir miyiz acaba?

Seçimi AKP adayının kazanması gayet muhtemel. Bu durumda, belediye başkanlığından cumhurbaşkanlığına kadar, nereye baksak aynı insanları – hatta direkt “aynı insanı” göreceğiz. Bu elbette çok büyük bir sorun. Ama lütfen gündelik haberlere göz atalım; sorun Çankaya’da kimin oturduğundan çok farklı.

İhsanoğlu ya da Türmen veya Erdoğan, hatta şu an düşünmediğimiz bambaşka biri…

Soma’da vatandaşı tekmeleyen başbakan danışmanı Yusuf Yerkel hakkında idari soruşturma başlatma süresinin geçirildiği bir ülkede yaşıyoruz. Bunun cumhurbaşkanıyla alakası yok.

Aynı günün haberine göre, ülkemizde 17 yaşındaki bir çocuğu daha döverek öldüren polisler var. Üstelik bu kez elinde molotof (!) da yok, çocukcağız yaşını yanlış söylediği için dövülmüş. Ve ölmüş. Bu kaçıncı belli değil.

Yine aynı günün haberine göre, okul birinciliği konuşmasında Berkin Elvan’ı ve Ali İsmail Korkmaz’ı andığı için birinciliği elinden alınan bir çocukla aynı ülkenin toprağındayız.

Madem günlük haberlerden gidiyoruz biraz da dış politika okuyalım değil mi, malum yanı başımız karışık. Maalesef, militanlarının Türkiye’de tedavi oldukları iddia edilen ve terör örgütü denmesinde sakınca olmaması gerektiğini düşündüğüm IŞİD haberlerini göremiyoruz. Yayın yasağı varmış. Bu yasağı Abdullah Gül getirmedi.

Bunların hepsi ve çok daha fazlası, devletin arkasında olduğunu bilerek, devletin arkasında durmamasından korkarak veya bizzat devlet tarafından yapılmış şeyler. Bu özgüven ve korkunun arkasında olan hep devletti, iktidarın yaptığı onu kendi istediği şekle getirmek oldu.

O şekil son derece saygısız ve tekinsiz. Ama bu oldu artık, oluyor, ısrarla bu isteniyor. Tabandan gelen bir sürdürülebilirliğe karşı, tavandan belirlenen bir cumhurbaşkanı ne kadar etkin olur? Cumhursuz başkan mı olur? Konu budur.

Değişmesi gereken, devletin neresinde kimin olduğu değil. Kendisi. Aday belirleme yöntemleri, karar alma şekilleri, değerlendirme kriterleri, halkın katılımını sağlama ilkeleri. Hukuka gösterdiği etki ve katılım sağlamaya çalışan halka verdiği tepki. Çünkü bizim şikayet ettiklerimiz bunlar aslında, A kişisi B insanı değil. Zira o gelenek değişmeden, A kişisiyle B insanı zaten o kadar farklı da değil.

Diğer taraftan, devletin kendiliğinden o hale gelmesini beklemek kadar büyük naiflik yok. Bir değişim olacaksa, bunuancak halk başlatır.

Neyse ki (RTE hariç) kimse artık eskisi kadar çatışmacı değil. Belki çok iyimserim, belki bunlar hep cehenneme götüren iyi niyet taşları, bilmiyorum. Ama bana sanki, “orman gibi kardeşçesine” noktasına adım adım da olsa ilerliyoruz gibi geliyor.

Bizi o noktaya cumhurbaşkanı taşımayacak. Birlikte yaşamayı bir kanunun veto edilip edilmemesine bağlıyorsak, zaten çok yanlış gelmişiz.

@goksungokce

 

Yazarın Diğer Yazıları

Avukatların mesleki kuşak çatışması

Yargının, hukukun ve mesleğin geldiği halden genci yaşlısı bütün avukatlar şikayetçi. Her baro seçim döneminde de aynı şey oluyor; "üstatlar" sorumluluğu gençlerin ilgisizliğinde, gençlerse "üstatların" bu düzeni aslen kendilerinin var etmiş olmasında buluyor

Hayvanları Koruma Kanunu neye çare oluyor ki?

Devletin kurumlarından ve kendi seçtiğimiz belediye başkanlarından bile görmediğimiz feraseti, yalnızca hayatta kalmaya çalışan hayvandan bekleyebilir miyiz, kabahati hayvanda bulunca sorun çözülmüş olacak mı? 

Danıştay’ın gerekçesi: “Başkan ne derse o olur"

Çoğunluk şunu demiş oluyor; cumhurbaşkanı istediği yetkiyi kendisine yine kendisi verir, bu yetkiyi uygun gördüğü zaman yine kendisi kullanır ve biz sadece oturup izleriz

"
"