17 Haziran 2014

Asıl sizi ayıklasak?

Elinde sopayla adam kovalayan siviller yol arkadaşınız da, bu eşcinsel memur mu sizi itibarsız kıldı?

Hükümetler istediklerini yapsın, insanlar çocuklarını diğerlerini ezmeyi öğreterek yetiştirmediği sürece, başımızdakiler daha çook yıpranır. Özellikle son yıllarda çok zalimce yönetildiğimiz ve sandıktan ısrarla bunun çıktığı doğru, ama işler Gezi’ye “o son ağacı kesmeyecektin” diye çıktığımız günlerdekini de çok aştı. Elbet bunun geri dönüşü olacaktır. Ama şu an konu farklı.

Hukukun siyasetle tek ilgisi, kanunların meclis tarafından yapılıyor olması değil. Evet kanunları son yıllarda meclis de değil direkt hükümet yapıyor ve çıkan metinler de tamamen siyasi iktidarın zihniyetini yansıtıyor. Ve yine evet, bu bir tehlike. Fakat içtihat diye bir şey var. Asıl tehlikeli olan, siyasetin buna etkisi. Nitekim içtihat hem kanunlardan daha derine yönelir, hem de kanun kadar “keyfe keder” değiştirilebilen bir şey değildir.

Toplumu kanun değiştirmez. Ama hukuk değiştirir. Yargı kararı bu yüzden önemlidir; uymadığınız iddia edilen ya da gerçekten uymadığınız kanunla, yargı ortamında yüzleşirsiniz. Örneğin geçenlerde Çanakkale’de bir sulh ceza mahkemesi hakimi, “izinsiz gösteri yürüyüşüne katılmak” sebebiyle kesilen bir trafik cezasını iptal etti. İptal gerekçesinde de açık açık “izinsiz gösteri yürüyüşüne katılmak diye bir suç yoktur.” yazdı. Kanun aynı kanun, ama şu an bu “suçtan” yargılanan belki de yüzbinlerce insan var.

Nasıl ki Çanakkale hakiminin bu kararı pek çok davada emsal olabilecek ve insanları kurtarabilecek ise, bu “suçtan” ceza alan insanlara ilişkin karar da yine aynı etkiyi gösterecek. İşte bu noktada, devreye hukuki yorum ve hukuk politikası girecek. Tek bir içtihat önemli olacak, bundan sonraki yıllar boyunca o içtihat üzere kararlar verilecek.

Hükümetler kanunu değiştirebilir, ama içtihat hukuku yargıda değişir. Orada iş hakim, savcı ve avukatlara düşer. Hatta son yıllarda daha çok avukatlara düşüyor. Kimse kusura bakmasın.

Konuyu derhal, insanı dehşete düşüren olası bir içtihata bağlıyorum.

Bir polis memuru, bilgisayarında çocuk pornosu verileri bulunduğu iddiasıyla ihbar ediliyor. Kişinin bilgisayarına el konuyor. Çocuk pornosuna dair bir şey bulunmuyor fakat bu kişinin eşcinsel olduğu anlaşılıyor.

Bunun üzerine kişi hakkında disiplin soruşturması başlatılıyor. İçişleri Bakanlığı soruşturmasından, “memurluk sıfatıyla bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak” yönünde karar çıkıyor ve kişi memuriyetten çıkarılıyor.

Memuriyetten çıkarılan polis idare mahkemesinde dava açıyor. Karar: “Bakanlığın kararı hukuka uygundur.” Polis bu kez Danıştay’a gidiyor. Danıştay, idare mahkemesinin kararını aynen onaylıyor.

Dosya şimdi karar düzeltme talebiyle tekrar Danıştay’da imiş. Tetkik hakimi (yani dosyayı mahkeme heyetinden önce okuyup bir rapor hazırlayan hakim) ihraç kararının yürütmesinin durdurulması yönünde görüş bildirmiş. Fakat heyet, yürütmenin durdurulmasını gerektirecek bir durum görmemiş. Oybirliğiyle.

Kararın bu şekilde kesinleşmesi, kanunda yazmayan yeni bir hukuk kuralı yaratacak. Çünkü kanun eşcinsel memurun itibarsızlık sebebi olduğunu filan yazamaz, henüz o kadar pervasızlaşmadık şükür. Ama içtihat, bunu rahatlıkla söyleyebilir. Eşcinselseniz, çalıştığınız kuruma salt bu sebeple zarar veriyor olduğunuz artık bir yargı uygulaması haline gelir ve sonra ayıkla pirincin taşını. AİHM’ye filan hiiiç güvenmeyin, oradan ancak tazminat kazanılır. Bunun da sonuca pek bir etkisi olmuyor, “parası neyse veririz kardeşim” diyen bir devlette yaşıyoruz.

Yargı sürecini özetledikten sonra, İçişleri Bakanlığı’nın savunmalarına bakalım: “Kanun, kamu görevinin inanılır, güvenilir, toplum nezdinde itibarlı ajanlar eliyle yürütülmesini amaçlamıştır. Kamu hizmetinin gerekli saygınlığı yitirmiş memurlar eliyle yürütülmesi bireylerin idareye olan güven duygularının sarsılmasına, kişi-idare ilişkilerinde arzu edilmeyen olumsuz bazı gelişmelere neden olabileceği kuşkusuz olup, kanun böylesi bir tehlikenin zuhurunu önlemek için önlem almış ve müsebbiplerinin devlet memuriyetinden çıkarılması suretiyle idare aygıtından bu tür memurların ayıklanmasını öngörmüştür.”

Peki o halde sayın bakanlık, katillerimizin sarstığı itibarınızı ne yapacaksınız?

Polisin sadece son bir senede, artık ismini bir çırpıda sayamadığımız kadar can almasını nasıl açıklıyorsunuz?

Bu haberin çıktığı gün, aynı gün, aynı haber sitesinde, aynı sayfada… Yanda duran haber, Adana’da 15 yaşındaki İbrahim’in yine polis tarafından öldürüldüğüydü. Hemen eline molotof mudur her neyse, tutuşturuverdiniz. Hesapta, tam onu sizin itibarlı ajanlarınıza atarken elinde patlaması sonucu ölmüştü. Peki o çocuğun, çocuğunun boş ve cansız ellerini gösteren babasına ne diyeceksiniz?

Sizin itibarınız bu mu?

Eşcinsel olmak mesleği itibarsızlaştırıyor da, çocuk öldürmek onurlu mu kılıyor, itibar anlayışınız bu mu?

Şimdilik sadece Ahmet Şahbaz’ın adını biliyoruz, Ethem’e yaptığı reva da, eşcinsel olsaydı bu mu suçtu?

Eğer bu polis de “üç beş çapulcu” öldürmüş olsaydı, görevini layıkıyla ifa ettiğinden eşcinselliği de önemsiz mi olacaktı yoksa sizin için öldürebilmek, heteroseksüellere tanınmış bir ayrıcalık mı?

“Ayıklanacak” olan kim, biz deniz kenarında otururken saçımızdan sürükleyip sonra bir de utanmadan “hatırlamıyorum” diyenle bir sorununuz yok mu?

Sokakta döverek adam öldüren polis sizin itibarınıza uygun mudur, ya da vurguyu değiştireyim, itibarınız için uygun olan bu mudur?

Elinde sopayla adam kovalayan siviller yol arkadaşınız da, bu eşcinsel memur mu sizi itibarsız kıldı?

Sayın Bakanlık, sizin itibarınız, gelmesinden korktuğunuz zararı göreli çok oldu. O insanların hiçbirini öldürmeyecektiniz.

@goksungokce

 

Yazarın Diğer Yazıları

Avukatların mesleki kuşak çatışması

Yargının, hukukun ve mesleğin geldiği halden genci yaşlısı bütün avukatlar şikayetçi. Her baro seçim döneminde de aynı şey oluyor; "üstatlar" sorumluluğu gençlerin ilgisizliğinde, gençlerse "üstatların" bu düzeni aslen kendilerinin var etmiş olmasında buluyor

Hayvanları Koruma Kanunu neye çare oluyor ki?

Devletin kurumlarından ve kendi seçtiğimiz belediye başkanlarından bile görmediğimiz feraseti, yalnızca hayatta kalmaya çalışan hayvandan bekleyebilir miyiz, kabahati hayvanda bulunca sorun çözülmüş olacak mı? 

Danıştay’ın gerekçesi: “Başkan ne derse o olur"

Çoğunluk şunu demiş oluyor; cumhurbaşkanı istediği yetkiyi kendisine yine kendisi verir, bu yetkiyi uygun gördüğü zaman yine kendisi kullanır ve biz sadece oturup izleriz

"
"