08 Nisan 2023

Zırhlı araçla insan kaçırma özgürlüğü

Hayat, sadece bazıları için olağan akıyor maalesef. Bazıları için de olağandışılık bir olağanlık haline geliyor. Bazılarının gözaltı işlemi yapılmadan zırhlı araca alınması, gezdirilmesi, bir çukura bırakılması olağan misal…

Seçim yaklaşıyor. İnsanlarda değişim umudu, heyecan ve tereddüt…

Ancak iktidarlar değişse de değişmeyen ya da şekil değiştiren, kendini yenileyerek sürdüren anlayışın değişmesi kolay değil.

* * *

Diyarbakır Lice'de, 21 Mart'ta zırhlı araca bindirilerek işkence edilen, yol kenarında bir çukura atılan çocuğu anımsarsınız.

Kimilerine göre, "zaten ne olacağı belli" çocuğun ve soruşturma kapsamında tutuklanan üç polisin ifadeleri kamuoyuna yansıdı.

Çocuk, zırhlı araca bindirildikten sonra nasıl darp edildiğini, nasıl tehdit edildiğini, yol kenarında kafasına nasıl silah dayandığını, boğazının nasıl sıkıldığını, Kürtler'e küfretmesinin nasıl istendiğini savcılıkta detaylı biçimde anlattı.

Tutuklanan polislerin ifadeleri trajikomikti.

Biri, "çocuğun Nevruz alanında olduğunu, ailelerin çocukları çağırmamaları nedeniyle olayların bitmediğini, çocuğu olaylar yatışsın diye zırhlı araca aldıklarını" söyledi.

Bir diğeri, niyetlerinin çocuğu korumaktan ibaret olduğunu, araca aldıklarını ancak darp etmediklerini anlattı.

Bir başkası, "asla bir çocuğa fiziki müdahalede bulunmayacağını herkesin bildiğini", çocuk yalvardığı için işlem yapmadan bıraktıklarını, tek hatalarının bu olduğunu söyledi.

* * *

Olayda iki polis daha var. Ancak bu iki polis, çocuğu darp etmedikleri gerekçesiyle bırakıldı. Ardından itiraz üzerine tutuklandı, ardından itiraz üzerine yeniden serbest kaldılar.

Bu polislerin ifadeleri de eylemleri de diğerlerinden farklı değildi.

* * *

Bütün bu yargı kararlarında gözden kaçırılan önemli bir tartışma var.

Türkiye'de son yıllarda yaşanan, görmezden gelinen önemli bir sorunla ilgili mühim bir tartışma bu.

İnsan kaçırma…

Alanda çalışan sivil toplum örgütlerinin raporlarına, kamuoyuna yansıyan olaylara bakıldığında kolluk kuvvetlerinin kayıtsız gözaltı ve alıkoyma yöntemine ne sık başvurduğu görülebilir.

Ortadan kaybolan insanlar, gezdirilip bırakılanlar, tehdit edilenler, ajanlık önerilenler…

Türkiye burası, her şey normalleşebiliyor hızla…

* * *

Çocuğa işkence yaptığı iddia edilen polislerin amirinin bu noktadaki ifadesi dikkat çekici:

"Toplumsal olaylarda çocukların öne sürülmesi nedeniyle çocukların olay mahallinden alınmak suretiyle işlem yapmaksızın ailelerine teslim ya da olay yerinden uzaklaştırılması için ilçe güvenlik toplantısında kararlar almıştık. Bu toplantıyı Lice Kaymakamı başkanlığında, mal müdürü, ilçe nüfus müdürü, ilçe jandarma komutanı ve diğer kurum müdürleri huzurunda alınmıştır. Söz konusu olayda mağduru Nevruz olaylarının çıkması sebebiyle olay yerinden araca aldık ve mağdurun yalvarması ve ısrar etmesi sebebiyle ayrıca ailesine kendisinin gideceğini söylemesine istinaden işlem yapmaksızın bıraktık…"

* * *

Ceza Muhakemesi Kanunu ve ilgili mevzuatın tamamında çocukların bu tip durumlarla karşı karşıya kalmaması için özel hükümler getirilmiş durumda.

Bir çocukla ilgili işlem yapılacaksa, ilgili birimlerin devreye girmesi, savcı gözetiminde işlemlerin yapılması, uzmanlardan destek alınması gerekiyor.

İşlem yapmadan, kayıtsız biçimde gözaltı işlemi yapmak ise zaten herkes için hak ihlali… Çocuk ya da yetişkin fark etmez, bu işlem açık bir özgürlükten alıkoyma eylemi…

* * *

İlgili hâkim ve mahkemeler de aslında durumun farkında.

Ama usulsüz gözaltı işlemi ile ilgili verilen kararın etkilerinin farkında oldukları için şu yorumla geçiştiriyorlar konuyu:

"…herhangi bir toplumsal olayda polis ekiplerinin toplumsal olaya katılan şahısları araçlarına bindirmek suretiyle haklarında işlem yapmalarının hayatın olağan akışına daha uygun olduğundan şüphelinin ilk etapta hürriyeti tahdit kastının bulunmadığı fakat işlem yapmak için araca bindirilen herhangi bir şahıs hakkında işlem yapmaksızın serbest bırakılmasının başkaca suçu oluşturma ihtimalinin bulunduğu…"

Sözünü ettiği hafif suç, "görevi ihmal ya da kötüye kullanma" elbette.

Hakimliğe göre polisler, "İşlem yapmak için aldık ama bize yalvardı" diyorlarsa bu mutlak doğrudur.

Hatta öylesine bir inanç var ki polislere, çocuğun, "Kürtler'e küfretmem istendi" beyanına karşı polislerden sadece birinin sözleri yeterli olmuş. O polisin sözleri, bütün polisler hakkındaki iddia için kullanılmış… Polislerden birinin Şanlıurfa doğumlu olması, kendini "Kürt asıllı" diye tanımlı olması nedeniyle çocuğun iddiası hayatın olağan akışına uygun değilmiş…

* * *

Hayat, sadece bazıları için olağan akıyor maalesef. Bazıları için de olağandışılık bir olağanlık haline geliyor.

Bazılarının gözaltı işlemi yapılmadan zırhlı araca alınması, gezdirilmesi, bir çukura bırakılması olağan misal…

Ya da bazıları bu yöntemle işkence yapılmasını, darp edilmeyi, hakaretlere maruz kalmayı hak ediyor bu anlayışa göre…

Yargının bu kararı, bu açık hak ihlalini meşrulaştırıyor ve bu yönteme şefkat gösteriyor…

Dahası, bunun yasalara aykırı olduğunu bilerek, toplantıda karar alanları tek tek sayan polisin sözleri yok sayılarak, uygulamanın devamına da zemin hazırlıyor.

Diyarbakır Barosu'nun ve başkanı Nahit Eren'in itirazlarına rağmen bu anlayıştan vazgeçilmiyor.

* * *

Bin yıldır devam eden bu anlayış, son yıllarda artık iyiden iyiye meşrulaştı, yerleşti.

Zaten bu karara göre, kaçırılsanız bile polisin, "Aslında işlem yapacaktık ama çok yalvardı" demesi yeterli.

Ve bu anlayış sürecek, kendini milliyetçi, vatansever sayan ancak yakınından geçmeyen bu çevrelerin serbest elleri kanunlarla bağlanmayacaksa seçimin de değişimin de bir anlamı yok.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir Türkiye resmi: Uyuşturucu, ölü bebek ve ölü bir kadın

Esra Uşak, boşanabilmek için uzaklaştırma kararı aldırdığı eşi Enes Uşak tarafından, çocuklarının durumu konuşmak için gittiğinde uyuşturucu verildikten sonra bıçaklanarak öldürüldü. İnsanlar uyuşturucuya nasıl bu kadar kolay erişiyor, kadınlar neden şiddet görmekten kurtulamıyor?

Büyük deprem skandalı: 12 yıl önceki rapor binlerce kişinin nasıl öldüğünü ortaya koydu

2020 tarihli AFAD raporunda “Olası büyük bir deprem gerçekleşmesi durumunda şehrin büyük bir kısmının etkileneceği öngörülmektedir” uyarısı yer alıyordu. İller Bankası tarafından 2011’de hazırlanan raporda da Kahramanmaraş’ta 50 yıllık bir zaman diliminde 6.0 büyüklüğündeki bir depremin olma olasılığı ise yüzde 48.1 olarak belirlenmişti

Binlerce ölü, yedi bilirkişi, kopyala-yapıştır imza ve milyonlarca lira

KTÜ’de 12 ayrı rapora, 7 bilirkişinin imzaları kopyala-yapıştır yapılarak yerleştirilmiş. Elektronik imza da söz konusu değil. Bu bilirkişi raporlarında imar affı çıkartılmış olmasının binaların yıkılmasında etkili olup olmadığını göremiyoruz. Tüm bu işlemlere imza atan kişilerin sorumluluk tespitini de görmek mümkün değil…

"
"